Şunları yanından defet hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 14.08.2025 - 15:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir gün Peygamber Efendimiz sahabelerle otururken Müşrikler geliyor ve "Şunlar başından defet, bize karşı saygısızlık etmesinler..." gibi bir şeyler diyoelar. Bunun üzerine, "Sakın onları yanından kovma..." diyet ayet iniyor. 
- Bu olay nasıl olmuş, tam metnini Arapçası ile verip izah eder misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sad İbni Ebû Vakkâs (ra) şöyle dedi:

: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم سِتَّةَ نفَر ، فقال المُشْرِكُونَ للنَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :

اطْرُدْ هُؤُلاءِ لا يَجْتَرِئُون عليْنا ،

وكُنْتُ أَنا وابْنُ مسْعُودٍ ورجُل مِنْ هُذَيْلِ وبِلال ورجلانِ لَستُ أُسمِّيهِما ،

فَوقَعَ في نَفْسِ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ما شاءَ اللَّه أَن يقعَ فحدث نفْسهُ ، فأَنْزَلَ اللَّهُ تعالى :

{ ولا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُون رَبَّهُمْ بالْغَداةِ والعَشِيِّ يُريدُونَ وجْهَهُ } [ الأنعام: 52 ]

Biz altı kişi Resûl-i Ekrem (asm) ile birlikte oturuyorduk. Bu hâli gören müşrikler Peygamber (as)’a:

- Şunları yanından defet! Bize karşı saygısızlık etmeye kalkmasınlar, dediler.

Orada benden başka Abdullah İbni Mes'ûd, Hüzeyl kabilesinden biri, Bilâl ve adlarını vermek istemediğim iki kişi daha vardı.

Müşriklerin bu teklifi üzerine Resûlullah (asm)’in kalbinden (kendisine kırılmayacağımızdan emin olduğu için) bizleri oradan uzaklaştırma düşüncesi geçti. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:

“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek ona yalvaranları huzurundan kovma!” (En'âm, 6/52). (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 46)

Fakirleri küçümsemek ve kendisini onlardan üstün görmek, görünüşe değer veren basit ve seviyesiz insanların ölçüsüdür. Mekkeli müşrikler, Peygamber Efendimizin (asm) etrafında toplanan ve ona gönülden iman eden fakir Müslümanlara hep bu gözle bakmışlardır. Onlarla aynı mecliste bulunmayı bir gurur meselesi yapmışlardır. Karşılarına aldıkları bu çoğu kendi köleleri olan yoksul Müslümanları, dinlerinden döndürmek için dövüp sövmüşler, ölümle tehdit etmişler, hatta bir kısmını şehit etmişlerdir. Gönüllerini İslâm aşkı ve Resûlullah sevgisi dolduran bu bahtiyar insanlar, onların tehdidine pabuç bırakmamışlar, her fırsatta Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (asm) huzuruna gelerek onu derin bir zevk ve heyecanla dinlemişlerdir.

Peygamber Efendimiz (asm) bütün insanlara İslamiyet’in güzelliğini anlatmak ve Müslüman olmadan bahtiyarlığın tadılmayacağını söylemek istiyordu. Bunun için halkın ayağına gidiyor, saatlerce konuşuyordu. Müslüman olmalarını çok istediği bazı hatırlı müşrikler vardı. Onların kendisiyle görüşmek istemeleri Resûlullah Efendimiz’in hoşuna gitti. Onlar gelip de:

- Seninle konuşmamızı ve sonra da dinine girmemizi istiyorsan, biz yanına geldiğimizde bu değersiz adamları kov, deyince, Resûlullah bu teklifi hiç düşünmeden reddetti.

Rivayete göre o zaman müşrikler daha yumuşak bir teklifle geldiler:

- Bari biz yanına gelince, bunlar kalkıp gitsin, dediler.

Bu adamları kazanması hâlinde dinin daha çok güçleneceğini hesap eden Hz. Peygamber (asm) şöyle düşündü:

Etrafımdaki fakir Müslümanlar, İslâm’a bütün benlikleriyle bağlanmış kimselerdir. Üstelik benim kendilerini ne kadar sevdiğimi, bu müşrikleri kazanmayı ne kadar istediğimi iyi bilirler. Müşriklerin bu yumuşak tekliflerini kabul edersem, Müslüman kardeşlerim bana gücenmezler.

Yüz bulunca astarını da isteyen müşrikler, tekliflerini Resûlullah Efendimiz’in kabul ettiğini görünce:

- Öyleyse bu anlaşmayı yazalım ve her zaman buna uyalım, dediler.

İşte bu olmayacak teklif üzerine ayet-i kerime nazil oldu. Allah Teâlâ Nebiyy-i Muhterem’ine şöyle hitâb ediyordu:

“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek ona yalvaranları huzurundan kovma! ...” (En'âm, 6/52).

Demekki Allah Teâlâ o bütün benlikleriyle Rablerine bağlanmış olan fakir, yoksul ve köle kullarının gücendirilmesine izin vermiyordu. Kalplerindeki sarsılmaz iman sebebiyle her biri cihâna bedel bu fakir Müslümanları gördükçe Resûlullah Efendimiz (asm) gülümser ve:

- Merhaba, kendileri yüzünden Rabbimin beni azarladığı insanlar, diye gönüllerini alırdı. Allah Resûlü onlarla oturmayı sever, onlardan biri kalkıp gitmedikçe yerinden ayrılmazdı.

İnsanlar ne kadar medeniyiz deseler de asırlar boyu süregelen cins, ırk, renk, soy ve sınıf ayırımı bitmiyor. İslâm’ın on beş asır önce ortaya koyduğu, insanlar arasında hiçbir ayırım yapmama, görünüşe değil gönle bakma ölçüsü ne kadar insanî ve ne kadar asîl değil mi?

Özetle;

- İslamiyet’e ilk gönül verenler, köleler ve fakir kimselerdir.

- İyi insanların gönlünü hoş tutmak ve onları asla gücendirmemek gerekir. Zira onları üzen, Allah Teâlâ’yı gücendirmiş olur.

- İnsanlara malları ve makamları sebebiyle değil, Allah’a yakınlık ölçüsü olan dindarlıkları sebebiyle saygı gösterilmelidir.

- İslamiyet insanları Allah huzurunda eşit saymıştır; din öğretiminde, ibadet esnasında ayırıma gitmemiştir. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., H. No: 262)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun