"Sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve aldıkları cevaplarla amel etmemeleri yüzünden helak olmuşlardır." anlamındaki hadise göre, soru sormak haram mıdır?

Tarih: 16.02.2012 - 00:52 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyet edildiğine göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) şöyle buyurdu:

"Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz." (Buhârî, İ'tisâm 2; Müslim, Hac 412, Fezâil 130-131)

Kur'ân-ı Kerim'in bazı sûre ve âyetlerinin nâzil oluş sebebi bulunduğu gibi, Peygamber Efendimizin (asm) bazı hadislerinin de bir söyleniş (vürûd) nedeni vardır. Bunun nedenini Ebû Hüreyre'nin şu rivayetinden anlamak mümkündür:

Peygamberimiz (asm) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Ey Müslümanlar! Size hac farz kılınmıştır, o halde hac yapınız." Bir adam:

“Her sene mi, Ya Resûlallah?” dedi.

Peygamberimiz cevap vermeyip sustu. Adam sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm):

"Şâyet 'Evet' desem, mutlaka farz olurdu, tabiî sizin de buna gücünüz yetmezdi."  buyurdular (Müslim, Hac 412).

Sonra da yukarıda aktardığımız hadisi söylediler.

Hz. Peygamber Efendimize (asm) bu soruyu soran sahâbî Akra İbni Hâbis'tir. O, namazın, zekâtın, orucun tekrar tekrar yapıldığını bildiği için, hac ibadetini de bunlara kıyas ederek bu soruyu sormuştu. Bütün mükelleflere her sene bu ibadeti tekrar etmenin zorluğunu, hatta imkânsızlığını düşünememişti.

Hz. Peygamber (asm) ümmete açıklanması gereken ve insanların ihtiyacı olan bir konuda susmazdı. Şâyet sorulan soru bu çeşit bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, onu mutlaka en açık şekilde cevaplandırırdı. Fakat, Akra'ın sorusunu böyle değerlendirmediğini, aksine tekrar tekrar sorduğu halde sorusunu cevaplandırmadığını görüyoruz. Ne var ki, susmasının cevap teşkil etmediğini görünce, bu soruyu da açık bir şekilde cevaplamıştır. Resûl-i Ekrem'in cevap tarzından soru soranı pek hoş karşılamadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Akra İbni Hâbis, Peygamber Efendmiz (asm) henüz sözlerini tamamlamadan ve ilgili açıklamaları bitirmeden bu soruyu sormuş olabilir. Oysa Allah Teâlâ, bu konudaki davranış edebini mü'minlere şöyle bildirmişti:

"Ey inananlar! Allah'ın ve Resûlü'nün huzurunda öne geçmeyin. Onların önüne kendiniz geçmediğiniz gibi, onlardan önce konuşmaya, bir iş hakkında hüküm beyan etmeye de kalkmayın." (Hucurât, 49/1)

Peygamber Efendimiz, özellikle itikat, ibadetlerin farz oluşu, helâl ve haram gibi vahiyle tesbit edilen konularda kendisinin bildirdikleri ile yetinmeyi, ince eleyip sık dokumamayı, çok ve gereksiz soru sormaktan sakınmayı tavsiye ederlerdi. Bu sebeple:

"Benim sizin anlayış ve kavrayışınıza bıraktığım konularda siz de beni kendi halime bırakın."

buyurmuşlardır. Niçin böyle yapılması gerektiğini de geçmiş ümmetlerin, Yahudi ve Hristiyanların helâk oluşlarını örnek göstererek açıklamışlardır. Çünkü onlar, peygamberlerine çok ve yersiz sorular sorarlardı.

Ayrıca önceki milletlerden bazıları peygamberlerinin verdiği cevabı kabullenmek yerine, onu aralarında münakaşa ederler, ihtilafa düşerler, o emir ve yasaklara uymazlardı. Bu da onların helak olmasına neden olurdu.

Bu nitelikleri, yani çok ve yersiz sorular sormaları, aldıkları cevapları münakaşa konusu yapıp çok ihtilafa düşmeleri onların helâkine sebeb oldu. Çünkü ihtilaf, ayrılıkları ve gruplaşmaları doğurur. Bunun neticesinde toplumun birlik ve beraberliği ortadan kalkar. Birlik ve beraberliği bünyelerinde sağlayamayan milletler ve ümmetler ise helâke sürüklenirler.

Bütün bunlar zaruret olmaksızın soru sormanın, Allah ve Resûlü tarafından hükümleri belirtilmiş konularda ihtilaf etmenin haram kılındığını gösterir. Çünkü, bir işin sonu helâk olursa, o işin haram veya büyük günah olduğu âşikârdır. Özellikle ihtilaflar, kalplerin ayrılmasına ve dinin zayıflamasına sebeb olur. Bunlar nasıl haramsa, bunlara yol açan sebebler de aynı şekilde haram olur.

İbn Abdi'l-Berr der ki; bir kimse ilme arzusu ve bilgisizliğini gidermek isteği, dinî bakımdan bilinmesi gereken bir konuyu anlamak hakkında soru soracak olursa, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü, cahilliğin çaresi soru sormaktır. Kim de işi yokuşa sürmek veya bilgisini artırmak kastı ya da öğrenmek amacı olmaksızın soru soracak olursa, işte az da olsa, çok da olsa soru sorması helal olmayan budur. Ayrıca,

 “Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır..." (Maide, 5/101)

ayetinde de açıklandığı üzere, eğer Kur'ân'ın indirildiği sırada, yani vahy zamanında böyle şeylerden soru sorulur ve onlar açıklanır, cevabı verilirse; bundan dolayı kederlenmenin olabileceğine dikkat çekilmiştir.

Anlaşılıyor ki bu soruların bir kısmı, haber verilmesi ve açıklanması sahiplerini rezil edecek olan gizli sırlar veya sorulması edepsizlik ve terbiyesizlik olan münasebetsiz, faydasız veya mânâsız, şeyler kabilinden haberlere ilişik sorular, yahut derinleştirilmesi, güç yetiştirilemeyecek birtakım meşakkatli teklifleri gerektirecek duyulmamış, işitilmemiş şeylerle ilgili sorulardır. (Elmalılı, Hak Dini, Maide 101. Ayetin tefsiri)

Dinin yasak ettiği şeylerden kesinlikle sakınılması, uzak durulması gerekir. Bu konuda müsamaha yoktur. "Gücüm yetmiyor" veya "Alıştığım için bırakamıyorum" gibi mazeretler de geçerli değildir. Tabii ki, ızdırar hali denilen zorunlu durumlar her zaman istisna teşkil eder. Bu ise, zaman, mekân ve şahıslara göre değişiklik arzeden ve geniş açıklamaları gerektiren bir konudur. Kişinin dindarlığı ve takvâsı, yaptığı ibadetlerden çok, yasaklardan kaçınması ile değerlendirilir. Çünkü yasaklardan uzak durmak, bir riyâ, gösteriş ve başkalarına hoş görünme konusu olamaz. İbadetlerde ise, bunlar şu veya bu ölçüde bulunabilir.

Yasaklardan kesin olarak kaçınılmasına karşılık, dindeki emirler herkesin gücünün yettiği ölçüde uyması gereken bir özellik arzeder. Çünkü bir işi yapmanın, yapabilmenin çeşitli şartları ve sebebleri vardır. Bu şart ve sebebler, herkeste aynı oranda bulunmayabilir veya hiç olmayabilir.

O halde herkes gücünün yettiğinden sorumludur. Çünkü Allah Teâlâ, hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklememiştir. (Bakara,2/286) Kimileri bir işi yapmaya güç yetirirken, kimileri yetiremeyebilir. Sorumluluk güç yettiği orandadır. Cenâb-ı Hak da

"Allah'a karşı vazifelerinize gücünüz yettiği kadar dikkat edin. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak (mallarınızı Allah uğrunda) harcayın." (Teğâbün, 64/16) buyurur.

Farz olan ibadetlerin yapılmasında herkes aynı mükellefiyeti taşır. Nâfile ibadetler ise, her ferdin gücü ile kudreti ile sınırlı ve ihtiyârîdir. Bu kâide sadece ibadetlerimizde değil, bütün dînî emirlerde geçerlidir.

İlgili hadis rivayetinde "Her sene mi haccedelim?" sorusunun üç defa tekrar edilmesine rağmen, Efendimiz'in cevap vermemesi, haccın ömürde bir defa yapılması gerektiğini hükme bağlamıştır.

Âlimler, bu hadis sebebiyle  mutlak olarak verilmiş olan emrin tekrarı gerektirip gerektirmeyeceğini tartışmışlar, sonuçta büyük çoğunlukla  tekrarı gerektirmediği kanaatine varmışlardır. Hanefîler'e göre haccın sebebi olan Kâbe, tekerrür etmediği için, ömürde bir defa Kâbe'yi ziyaret etmekle hac konusundaki mutlak emir yerine getirilmiş olur.

Buna göre;

- Ortaya problemler çıkaracak, şüphelerin doğmasına, münakaşalarla ihtilafların artmasına sebep olacak sorular sormak haramdır.

- Birtakım ciddî boyuttaki münakaşa ve ihtilaflar, fertlerin ve toplumların yıkılışına sebep olur.

- Dinin kesin olarak yasakladığı şeylerden mutlaka uzak durmak, uyulması gereken farzlardandır.

- Dinî yasaklarda müsamaha ve gevşeklik câiz değildir.

- Dinî emirler, güç yettiği nisbette yerine getirilir.

- Hz. Peygamber'in sünneti üzerinde münakaşaya dalmak doğru değildir. (bk. Riyâzü’s-Sâlihîn, İmâm Nevevî, “Peygamberimizden Hayat Ölçüleri” h. No: 158, 1275)

İlave bilgi için tıklayınız:

Maide suresinin 101 ve 102. ayetlerinde bazı soruların sorulmaması gerektiği ve bu soruları soranların kafir oldugu belirtiliyor, bu sorular nelerdir?

Allah bir çok şeyleri unutmaksızın açıklamamıştır. Sakın onları araştırmayın hadisini açıklar mısınız?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun