Şeytanın Allah’ın varlığından hiçbir şüphesi olmadığı hâlde o bile Allah’a isyan etmiş ve Âdem'e secde emrini yerine getirmemiş; o zaman insanların görmeden Allah’a iman etmemeleri nasıl suç sayılabilir?

Tarih: 30.03.2011 - 04:12 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evvela şuna inanmak gerekir ki, Allah’ın insana verdiği  akıl gibi donanımlar ve bu donanımları takviye eden vahiylerle, gerçek anlamda Allah’ın varlığını, birliğini kavramak mümkündür. İnsanlık tarihi boyunca milyarlarca insanın iman etmiş olması bu gerçeğin kanıtıdır.

Bu materyalist asırda bile, milyarlarca insanın semavî dinlere bağlı olarak Allah’a iman etmeleri, insanlık imtihanının son derece âdil olduğunun göstergesidir. Hatta semavî dinler kategorisine dahil olmayan insanların da bir şekilde sonsuz bir gücün varlığına inanmaları, yanlış da olsa batıl bir mabuda tapmaları, insanların fıtratının Allah’a iman etme hamuruyla yoğrulduğunun reddedilmez kanıtıdır.

İnsanların akıllı, mütefekkir, özgür iradeye sahip bir varlık olduğu açıktır. Bu donanımların sahibi bir varlığın imtihana tabi olması, bunların imtihana ait bir malzeme olarak verildiğini göstermektedir. Kâr ile zararı, iyi ile kötüyü, mimar ile mimariyi, sanatkâr ile sanatı, bina ile ustayı, yazar ile eseri birbirinden kolaylıkla ayrıt edebilecek bir kimliğe sahip olduğunda şüphe olmayan insan oğlunun, bu evren sarayının bir ustasının, kâinat kitabının bir yazarının, varlık sanatının bir sanatkârının olduğunu düşünecek bir kapasiteye sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Bu yüzdendir ki, İmam Maturidî “peygamberler gönderilmemiş olsalardı bile, insanların akıllarıyla Allah’ın varlığını bilme yükümlülüğü olduğunu” söylemiştir. Halbuki, aklın yanında insanın fıtratı, vicdanı ve daha acizlik-fakirlik, korku-sevgi duyguları gibi pek çok insan mekanizmaları Allah’a açılan birer pencere olmakla beraber, Allah yine de verdiği bu fıtrî rehberlerle yetinmemiş, mucizelerle donattığı peygamberleri ve kitapları da ayrı birer rehber olarak göndermiştir.

Bütün bu gerçekler ortada olduğu hâlde, şeytanla karşılaştırma gibi mahiyetini bilmediğimiz bazı konuları veya anahtarı bizde olmayan bazı kapalı kapıları karşımıza çıkarmak da bizzat şeytanın bir tuzağı olduğunda şüphe yoktur.

Küçük aklımızla imtihanın bütün sırlarını öğrenmeye çalışmak yerine, kendi işimize baksak daha iyi olmaz mı? Yani kendimizin idrak kapasitesini ve özgür iradesini düşünüp, Allah’ın asla zulmetmeye tenezzül etmeyen, âdil bir yaratıcı olduğunu kendi kalp ve aklımıza sindirmeye çalışmak ve mevcut imtihanın âdil olduğunu kavramaya gayret göstermek daha kolay yapacağımız bir iş değil mi? 

Eğer Allah’ın maksadı, aklını kullananlar ile kullanmayanları, vicdanının sesine kulak verenlerle vermeyenleri, iyilerle kötüleri birbirinden ayırmak olmasaydı; imtihanda başaralı olan çalışkan, kaliteli olanları mükafatlandırmak ve kalitesiz, başarısız, tembel olanları cezalandırmak gibi âdil bir imtihan yapma gayesi olmasaydı, bu imtihanı niçin açacaktı. Hiç imtihan açmadan bütün insanları doğrudan cehenneme yollasaydı, buna karşı kim direnebilirdi?

İbn Hacer’in bildirdiğine göre, şeytan beş şey yüzünden ebedi kaybedenlerden oldu:

1. Günahını kabul etmediği için,
2. Pişmanlık duymadığı için,
3. Kendini isyan ettiren nefs-i emmaresini kınamadığı için,
4. Tövbeye yanaşmadığı için,
5. Rahmeti İlahiden umudunu kestiği için.” (İbn-i Hacer, Münebbihat, 73)

Bu yüzden bir müminin, işlediği günahı kabul etmesi; yaptığı hata ve günahlardan ötürü pişmanlık duyması; nefsini hesaba çekip onu kınaması, sık sık tövbe-istiğfar etmesi ve rahmet-i İlahiden hiçbir zaman ümit kesmemesi gerekmektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun