Sahabiler, dünyanın hangi ülkelerine ulaşmışlardır?

Tarih: 01.11.2016 - 11:21 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamber efendimizin gönderdiği elçiler hangi sınırlara ulaşmıştır?
- Sahabeler hangi beldelere gitmişler?
- Dünyanın hangi ülkelerine ulaşmışlar?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sahabiler, daha Hz. Peygamber (asm) hayattayken, değişik beldelere gitmeye ve yerleşmeye başlamışlardır.

Sahabenin nerelere yerleştiği ve vefat yerleri konusunda geçmişte ve günümüzde yapılmış az da olsa müstakil çalışmalar vardır. Biz de burada özellikle, sahabenin kısa bir sürede, Afrika’nın batısından Çin’e kadar, dünyanın değişik yerlerine nasıl ve hangi vesilelerle dağıldıkları ve yerleştikleri hususu üzerinde durmak istiyoruz. 

A) Sahabenin Değişik Beldelere Gitme Sebepleri

Hz. Peygamber (asm) daha hayattayken sahabesi farklı beldelere, çeşitli sebeplerle gitmeye başlamıştı. Sahabenin değişik beldelere gitme sebepleri olarak şunları tespit edebildik:(1)

Fetih Hareketleri

Sahabenin değişik beldelere gitmesindeki en büyük nedenin, İslam’ın onlara telkin ettiği fetih ruhu (Allah’ın adının yüceltilmesi) olduğunu söyleyebiliriz.(2)

Bazı oryantalistler bu fetih hareketinin ulvi bir maksadının olabileceğini itiraf etmiş olsalar da bunu daha çok işgal ve yağmalama hareketi olarak göstermeye çalışanlar da olmuştur.(3) Hâlbuki sahabiler gittikleri ülkelere belli bir ideal için gidiyorlardı.(4) Bu durumu şu olay çok güzel anlatmaktadır:

Müslümanlar, Sasaniler ile savaştıkları bir sırada İranlı komutan Rüstem, Müslümanların gönderdiği bir elçi olan Rib’î b. Âmir’e (r.a.) şu soruyu sorar: “Seni buraya getiren nedir?” Rib’î şöyle cevaplar: “Allah bizi, dileyeni, kula kulluktan kurtarıp Allah’a kulluğa yükseltmek için gönderdi…”(5)

Fetih hareketleri neticesinde fethettikleri bölgeye yerleşip geri dönmeyen sahabiler olmuştur. Mesela, Mısır’a yerleşen sahabilere baktığımızda hemen hemen hepsinin Mısır’ın fethinden sonra buraya yerleşip geri dönmedikleri görülmektedir.

Fetih hareketinin seyrini ele alacak olursak, Medine’den yola çıkan İslam orduları önce Irak, sonra Şam bölgelerini fethetmişlerdir. Buralarda garnizon şehirleri oluşturan Müslümanlar Şam üzerinden önce Mısır’ı, daha sonra sırasıyla Berkâ, İfrîkiyye ve Mağrib’i (bugünkü Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı) fethetmişlerdir.

Şam’da Akkâ şehrinden denize açılan Müslüman donanması ise sırasıyla Kıbrıs ve Rodos’u ele geçirmiş, Girit’i kuşatmıştır.

Irak üzerinden gelen İslam orduları ise Habur, Nusaybin ve Urfa gibi değişik noktalardan Anadolu’ya girmiştir. İçerisinde 2.000 kadar sahabinin de yer aldığı rivayet edilen(6) bu ordu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu fethetmiştir.

Basra ve Kûfe şehirlerinden hareket eden İslam orduları Anadolu’dan sonra sırasıyla Azerbaycan-Ermenistan, İran, Horasan, Sind ve Kuzey-Batı Hindistan bölgelerini fethetmişler, doğuda Çin’e dayanmışlardır.(7)

Araştırmamız esnasında bu fetihlere katılan, aralarında binlerce kilometre mesafe bulunan yerlere ulaşan sahabiler tespit ettik. Şimdi bunlardan bazılarını ve gittikleri yerleri zikretmek istiyoruz:

Abdullah b. Ömer: Şam, Basra, Berka, Mısır, İfrîkiyye, İstanbul ve Cürcân.

Abdullah b. Abbas: Kûfe, Basra, Berka, İfrîkiyye, İstanbul, Sicistan ve Taberistan.

Abdullah b. Zübeyr: Basra, Berka, İfrîkiyye, Isfahan, Cürcân ve İstanbul.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî: Basra, Cundişâpûr, Dînever, Cezîre, Ehvâz, Erracân, Remle (Filistin), Sûs, Harrân, Isfahân, Istahr, Kâşân, Kûfe, Kum, Nusaybîn, Şîrâz, Zebîd (Yemen).

Ammâr b. Yâsir (ö. 37/657): Kûfe, Basra, Hûzistan, Mısır, Tüster.

Ebû Hureyre (ö. 58/678): Cürcân, Dımaşk, Bahreyn, Kûfe.

Amr b. el-Âs (ö. 61/681): Askalân, Atrâbülüs (İfrîkiyye), Berka, Ecnâdîn, Arîş, Fustât, İskenderiye, Nûbe (Sudan), Antakya, Filistin, Haleb, Kaysâriye, Kûfe, Menbic, Mısır, Şerhûs, Trâbülüs (İfrîkiyye), Ummân.

Muğîre b. Şu’be (ö. 50/670): Bahreyn, Azerbaycan, Ermenistan, Hemezân, Kûfe, Meysân, Nehâvend, Mısır.

Büsr b. Ebû Ertât (ö. 86/705): Kûfe, Mısır, İfrikiyye, İstanbul.

Hasan ve Hüseyin b. Alî b. Ebî Tâlib (ö. 50/670): Kûfe, Basra, Cürcân, Medâin, Isfahân, Taberistân.

Huzeyfe b. el-Yemân el-Absî (ö. 36/656): Cîylân, Cürcân, Dînever, Medâin, Erdebîl, Mûkân (Azerbaycan), Rey (Tahran), Hemezân, Kûfe, Nehâvend, Nusaybin, Debâ (Ummân). Muâz b. Cebel (ö. 17/638): Âmid, Yemen, Şam, Mısır.

Habîb b. Mesleme (ö. 42/662): Samsat, Bingöl (Çapakçur), Cezîre, Antakya, Azerbaycan, Ermenistan, Kâlîkalâ (Erzurum), Karkîsiyâ’, Kemah, Malatya, Şam, Tiflîs, Basra.

Iyâd b. Ğanm el-Fihrî (ö. 20/641): Âmid, Birecik (Urfa), Bitlis, Cizre (Şırnak), Dârâ, Musul, Antakya, Rakka (el-Cezîre), Ruhâ (Urfa), Erzen, Harrân, Hasankeyf, Hıms, Silvan, Nusaybin, Samsat, Tillo ve Basra.(8)

İslam Dinine Davet ve Eğitim

Fetihlere katılan Sahabiler gittikleri yerlere mescitler yapıyorlar(9) ve bir kısmı gittikleri o yerlere yerleşip, orada İslam’ı yayıyor, Kuran-ı Kerîm ve Rasûlullah’ın sünnetini öğretiyorlardı.

Örneğin; Rasûlullah (asm), Hz. Ali’yi (ö. 40/660) ve Muâz b. Cebel’i İslam’ı öğretmek ve onlardan zekâtlarını almak üzere Yemenlilere göndermişti.(10)

Hz. Peygamber’den sonra da halkı eğitmek amacıyla halifeler bazı Sahabileri değişik beldelere göndermişlerdi. Hz. Ömer, Kuran’ı ve dinin hükümlerini Şamlılara öğretmek üzere Mu’âz b. Cebel, Ubâde b. es-Sâmit (ö. 34/654) ve Ebû’d-Derdâ’yı (32/652) görevlendirmişti.(11)

Yine Hz. Ömer’in Kufe ve Basra halkına İslam’ı öğretmek için onar sahabe gönderdiği rivayet edilmektedir.(12)

Hadis Öğrenmek (er-Rihle fi talebi’l-hadîs)

Sahabe, eğitimci olarak seyahatlere çıktığı gibi, bilmedikleri hadisleri öğrenmek için de seyahatlere çıkmışlardır.

Bunlara örnek olarak şu sahabileri zikredebiliriz:

Medine’de bulunan Ebû Eyyûb el-Ensârî (ö. 52/672) , Hz. Peygamber’den işittiği, fakat unuttuğu bir hadisi Mısır’da bulunan ‘Ukbe b. ‘Âmir’e sormak için meşakkatli bir yolculuk yapmıştır.

Yine bu sebeple, Câbir b. Abdullah Şam’a, Abdullah b. Üneys’in yanına gitmiştir.(13)

Ubeydullah b. ‘Adî de, Hz. Ali’den hadis almak için Irak’a yolculuk yapmıştır.(14)

İdari Görevler

Özellikle Hz. Peygamber’e (asm) yakın olan bazı Sahabilerin fethedilen topraklarda çeşitli görevler üstlendiğini görmekteyiz. Bunlar orada, valilik yanında memurluk, elçilik ve kadılık gibi görevleri de yerine getirmişlerdir.

  • Valilik

Değişik zamanlarda, değişik yerlere valilik göreviyle giden bazı sahabiler şunlardır:

Abdullah b. Abbâs (ö. 68/687) Basra,(15)
Sa’d b. b. EbîVakkâs el-Kureşî (ö. 51/671) Kûfe,(16)
Amr b. el-Âs (ö. 61/680) Mısır,(17)
Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh (ö. 18/639) Şam,(18)
el-Hakem b. Amrb. Mücedda’ el-Ğifârî (ö. 50/670) Horâsân,(19)
Sa‘îd b. Osmân el-EnsârîHorâsân,(20)
Mâlik b. Hübeyre Hıms,(21)
Kabîsa b. el-Muhârık Sicistân,(22)
Ruveyfi‘ b. Sâbit b. es-Seken el-Ensârî (ö. 56/675) Trablus,(23)
es-Sâib b. Hallâd el-Ensârî Yemen, 24)
Ayyâş b. Ebî Sevr Bahreyn, 25)
Alkame b. Yezîd İskenderiye,(26)
Osmân b. Ebî’l-Âs (ö. 50/670) Ummân,(27)
Utbe b. Ferkad b. Yerbû‘ es-SülemîAzerbaycân,(28)
Dahhâk b. Kays el-Fihrî (ö. 53/672) Cezîre(29) valiliği yapmışlardır.

  • Memurluk

Sahabeden bazıları, amillik veya memurluk diyebileceğimiz görevleri gereği değişik beldelere gitmişlerdi. Örneğin;

Hz. Peygamber (asm) zamanında Amr b. el-Âs, Ummân’da görevlendirilmiş, Müslümanların zekâtlarını toplamış, Mecûsilerden cizye almıştır.(30) Bu görevi değişik beldelerde yerine getiren sahabilerden diğer bazıları şunlardır:

Muâz b. Cebel Yemen’de(31),
Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh Necrân’da(32),
Arfece b. Herseme Musul’da,
Mücâşi‘ b. Mes’ûd Basra’da,
Abdullah b. Mes’ûd Kûfe’de görev yapmışlardır.(33)

Ayrıca, Hâlid b. Sa‘îd b. el-Âs ise Yemen’e zekât âmili olarak gönderilmiştir.(34) Sevvâr b. Hemmâm,Muâviye tarafından Hindistan’ın bazı bölgelerine memur edilmiş, orada şehid düşmüştür.(35)

Öte yandan ‘Umâre b. Şihâb es-Sevrî, Hz. Ali tarafından Kûfe’ye memur tayin edilmişti.(36) Ahvâs b. Abd b Ümeyye de Muâviye’nin Bahreyn âmiliydi.(37)

  • Elçilik

Hz. Peygamber (asm), Hâtib b. Ebî Belte‘a’yı (ö. 30/650) İskenderiye’ye Mukavkıs’a elçi olarak göndermişti.(38)

Yine Rasûlullah;
el-Hâris b. Umeyr el-Ezdî’yi Basrâ valisine,(39)
Muhammed b. Büdeyl’i ise Yemenlilere elçi olarak göndermişti.(40)

Nehîk b. Evs, Hz. Ebu Bekr’in Yemen elçisiydi.(41)

Hz. Ömer, Ka’b b. Adiy et-Tenûhî’yi İskenderiye’ye Mukavkıs’a elçisi olarak yollamıştı.(42)

Ayrıca Hişâm b. el-Âs Antakya’ya elçi olarak gönderilmişti.(43)

 Hz. Osman’ın 30/651 yılında Sa’d b. Ebî Vakkâs’ı Çin’e elçi olarak gönderdiği de rivayet edilmektedir.(44)

  • Kadılık

Kadılık görevini genellikle valiler yerine getirmekle birlikte, zamanla bu görevleri başkaları ayrı bir görev olarak da yerine getirmişlerdi. Sahabilerden bazıları bu görev (kadılık) ile değişik yerlere gönderilmişlerdi. Örneğin; 

Ebû Mûsâ el-Eş‘arî Yemen’de(45)
‘Ubâde b. es-Sâmit Filistin’de,
Kays b. Ebî’l-Âs es-Sehmî Mısır’da bu görevi yerine getirmişlerdi.(46)

Selmân b. Rebî‘a el-Bâhilî Kûfe’nin ilk kadısı idi.(47)

Yine Hârice b. Huzâfe Mısır’a yerleşmiş, burada kadılık görevinde bulunmuştu.(48)

Ebu’d-Derdâ’ Muâviye tarafından Dimaşk kadılığına getirilmişti.(49)

Nu‘mân b. Beşîr el-Ensârî (ö. 65/684) de Dimaşk kadılığı yapmıştı.(50)

Amr b. Yesribîed-Damrî Hz. Osman tarafından Basra kadılığına getirilmişti.(51)

Yine ‘Imrân b. ‘Isâmed-Duba‘î de Basra kadılığı görevinde bulunmuştu.(52)

Fitneden Kaçmak

Sahabeden Muhammed b. Mesleme gibi(53) bazıları Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra fitneden uzak durmak için Rebeze’de(54) oturmuşlardır.

Ayrıca fitne zamanında, Selmân b. Sümâme el-Cu‘fî ve bir grup insan, savaşmaktan çekinip olaylardan uzak durmuş ve Rakka’ya yerleşmişlerdir.(55)

Abdullah b. Sa‘d b. Ebî Serh el-‘Âmirî (ö. 36/656) ise fitne ortaya çıktığında Askalân’da oturuyordu, hiç kimseye beyat etmedi ve orada vefat etti.(56)

Yine Cerîr b. Abdullah b. Câbir el-Becelî (ö. 51/671) fitneden sonra Irak’tan ayrılmış,(57) ‘Adiy b. Hâtim et-Tâî (ö. 68/687) ve Hanzala b. er-Rebî‘ b. Rabâh (ö. 45/665) da onunla beraber gitmişler ve “Osman’a sövülen bir beldede oturmayız.” diyerek Karkîsiyâ’ya taşınmışlardı.(58)

İskân Politikası

Öncelikle bu gerekçeyi daha çok bedevî olan sahabiler için kullandığımızı belirtmek isteriz. Zira Hz. Peygamber (asm) ile uzun süre arkadaşlık yapan sahabilerin değişik beldelere gitme nedenleri ile ilgili verilerden sadece yukarıda saydığımız beş sebebe ulaşabildik.

Bununla birlikte Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın, bedevi toplumları yeni fethedilen yerlere yerleştirdikleri ve buralara göç etmeye teşvik ettiklerini görmekteyiz.(59)

F. M. Donner, gerçekleştirilen bu göçlerdeki amacı şu sözlerle ifade etmektedir:

“…göçlerin nedeni ganimet olamaz… Bu durumda göçler, esas olarak devletin birtakım siyasi ve ekonomik gerekçelerle tatbik ettiği bir politikanın sonucudur. Zira devlet bu insanları göç yoluyla karargâh şehirlere yerleştirmek suretiyle, göçebe kabileleri daha kolay bir şekilde kontrol altına alabilmiştir. Ayrıca devletin genişlemesinde onlardan istifade edilmiştir.”(60)

B) Sahabenin Değişik Coğrafyalara Dağılmasının Sonuçları

Sahabenin değişik beldelere yerleşmelerinin en önemli sonuçlarından birisi gittikleri yerleri birer ilim merkezi haline getirmiş olmalarıdır.(61)

Sahabe, hadis kültürlerini de gittikleri yere götürdükleri için, tedvin dönemi öncesi her şehirdeki hadis müktesebatı farklıydı. Bir şehirde bilinen bir hadis diğerinde bilinmeyebiliyordu. Bunun için hadisler muhakkik âlimler tarafından Şâmî(62), Kûfî(63), Hımsî(64) vb. olarak nitelendirilerek, değişik beldelere nispet edilmiştir.

Yine kaynaklarımızda sahabeden bazıları hakkında “hadîsuhû inde ehli’l-Kûfe”(65), “hadîsuhû inde ehli’l-Basra”(66), “hadîsuhû inde ehli’l-Mısriyyîn(67), “hadîsuhû inde ehli’ş-Şâm”(68) gibi bilgilere yer verilmesi de bu durumu göstermektedir.

Nitekim İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124/741) Şam’a vardığında, yırtıcı hayvanların etinin yenmesi yasağı ile ilgili hadisi daha önce Medine’de duymadığını söylemiştir.(69) Zira bu hadis ağırlıklı olarak Şam’a yerleşen sahabiler (Halid b. Velîd (ö. 21/641), Ebû Sa’lebe el-Huşenî (ö. 75/694), Suddî b. Aclân (ö. 86/705), el-Mikdâm b. Ma’dikerîb (ö. 87/706) tarafından rivayet edilmiştir.

Özellikle Hicaz’dan uzak merkezlerde, ulaşım ve iletişim imkânlarına bağlı olarak, bu yerelliği daha fazla müşahede etmekteyiz.

Ayrıca Hicaz dışındaki rivayetlere olan güvensizliğin de bunda önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Mesela Kuzey Afrika ve Orta Asya’da yaşayan sahabilerin rivayetlerini(70) incelediğimizde ravilerinin genellikle kendi bölgelerinden yahut da komşu bölgelerden olduğunu tespit etmekteyiz.

Örneğin Mağrib, Horasan gibi uç bölgelere yerleşen Sahabilerin rivayetleri daha çok en yakın ordugâh şehirlerinde yaygındır.(71) Zira uç bölgelere yerleşen Sahabilerin üstlendiği ve harekete geçtiği şehirler bu komşu ordugâh şehirleridir.

Mesela Merv’e yerleşmiş olan Büreyde b. el-Husayb el-Eslemî’nin (ö. 63/682) rivayetleri Mervliler, daha sonraki kuşakta ise Kûfe ve Basralılar tarafından nakledilmektedir.

Yine Sind bölgesinde Mükrân’ı fetheden Sinan b. Seleme el-Hüzelî’nin(72) rivayetlerini sadece Basralılar nakletmektedirler.(73)

Sahabenin farklı bölgelere dağılmalarının, buralarda verilen fıkhî hükümlere de etkisi görülmektedir.

Âlimler farklı bölgelerde bilinen bazı hadisler kendilerine ulaşmadığından, diğer bölgelerde bilinen hadislere aykırı ictihadlarda bulunabiliyorlardı.(74)

Mesela Ebu Hanife’nin hadis bilgisi ele alınırken onun beldesinin bütün hadislerini bildiği ifade edilerek övülmüştür.(75) Tabî ki Hac gibi değişik vesilelerle Hicaz’a giden imamın burada diğer bölgelerin hadislerine de muttali olduğu inkâr edilemez.

Bununla birlikte ona atfedilen Müsned’i Irak ağırlıklıdır. Daha sonraki dönemlerde İmameynle birlikte diğer bölgelerin rivayetlerine de ulaşıldığı için mezhep fetvalarının da bu doğrultuda değiştiğini söyleyebiliriz.(76)

Bölgelerarası bu hadis kültürü farklılığı “er-Rihle fîtalebi’l-hadîs” faaliyetleri sonucu azalmış, ancak tamamen ortadan kalkması hemen mümkün olmamıştır.

Sonuç

Sahabiler İslam’ın ilk yıllarında genellikle Hicaz bölgesinde yaşıyorlardı. Bu dönemde ashabtan ilim ehli ve liyakat sahibi olanlar, Hz. Peygamber (asm) tarafından civar kabile ve bölgelere komutanlık, valilik, memurluk, hocalık gibi görevlerle gönderiliyorlardı.

Hz. Peygamber’in (asm) vefatıyla beraber, sahabe Medine’den ayrılmaya başladı. Bu ayrılış nedenlerinin başında fetih hareketlerinin genişlemesi geliyordu. Kendileri İslam ordularının içerisinde bazen bir komutan, bazen de bir nefer olarak yer almışlardır.

Sahabilerin, doğuda Çin’e, batıda Atlas Okyanusu’na, kuzeyde Kafkaslara, güneyde Sudan’a ulaştıklarına dair haberler ışığında denilebilir ki, müstakbel İslam dünyasının sınırlarını âdeta onlar çizmişlerdir.

Sahabenin özellikle ordugâh (garnizon) şehirlerinde yoğunlaştıkları görülmektedir.

Bununla birlikte sahabenin en yoğun olarak yaşadığı bölgeler Arabistan’dan sonra Şam ve Irak bölgeleri olmuştur diyebiliriz.

Onlar, fethedilen yerlerde valilik, kadılık gibi görevlerin yanı sıra tebliğ ve irşad faaliyetlerinde de bulunmuşlardır.

Özellikle Hz. Ömer’in bu konuya çok önem verdiğini görmekteyiz. İlim ehli olan Sahabiler bu yeni İslam beldelerine gönderilmişlerdir. Günden güne genişleyen İslam coğrafyasına dağılan sahabe, hadis yurdu olan Medine’den ayrılıp diğer şehirlerin ilim ve kültür açısından gelişmesini ve rivayetlerin birinci ağızdan yayılmasını da sağlamışlardır.

Sahabenin değişik coğrafyalara dağılmasının doğurduğu neticelerden birisi de değişik bölgelerde, farklı hadis birikimlerinin oluşmasıdır. Bazen bir bölgede bilinen bir hadis diğerlerinde bilinmeyebiliyordu. Hatta bu durum, o bölgenin fıkhî hükümlerine de yansımaktaydı.

Ancak “er-Rihle fî talebi’l-hadis” dediğimiz yolculuklarla bu hadis bilgisi farklılıkları azalmış, zamanla tamamen ortadan kalkmıştır.(77)

Dipnotlar:

1. Geniş bilgi için bk. Akgün, Sahabe Coğrafyası, s. 25-38; Alpkıray, “Sahabenin Yerleşim ve Vefat Yerleri”, s. 10-27.
2.  bk. Mustafa Fayda, Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid, İstanbul, 1992, s. 296-300.
3. bk. Ahmet TuranYüksel, “Bazı Batılı Araştırmacılara Göre İlk İslam Fetihleri”, S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl:1996 sayı:6, s. 170-175; Akgün, Sahabe Coğrafyası, s. 26-27.
4. Donner de bu görüşe yakındır. bk. Yüksel, “Bazı Batılı Araştırmacılara Göre İlk İslam Fetihleri”, s. 178-180.
5. İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, Beyrut 1988, VII, 46.
6. Vâkıdî, Muhammed b. Ömer, Târîhufütûhi’l-Cezîreve’l-Hâbûr ve DiyârıBekrve’l-Irâk, thk. Abdülaziz FebbâdHarfûş, Dimaşk 1996, s. 31.
7. bk. Akgün, Sahabe Coğrafyasıs. 43-138.
8. bk. Akgün, Sahabe Coğrafyasıs. 43-138.
9. Muâviye b. Ebû Süfyân (ö. 60) Rodos’a mescit yaptırmıştır. (İbn A‘sem, Ebu Muhammed el-Kûfî, Kitâbü’l-Fütûh, Beyrut 1986, I, 353.). Yine Saîd b. Âmir b. Hızyem (ö. 20) Urfa’ya bir mescit yaptırmıştır (Belâzürî, Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-büldân, thk. Abdullah Enîset-Tabbâ’a, Beyrut 1987, s. 245).
10. Kettânî, Muhammed Abdülhay, et-Terâtîbu’l-idâriyye, trc. Ahmet Özel, İstanbul 1991, II, 10-18; M. Asım Köksal, İslam Tarihi, İstanbul t.y., XVII, 36.
11. İbnü’l-Esîr, Ali b. Muhammed el-Cezerî, Üsdü’l-ğâbe fî ma’rifeti’s-sahabe, thk. MahmudAbdülvehhabFâyid, Mısır 1970-1973, III, 388; Muhammed YusufKandehlevî, Hayâtü’s-sahabe, trc. Ahmet Meylânî, Konya t.y., III, 654; Accâc, Muhammed el-Hatîb, es-Sünnekable’t-tedvîn, Beyrut 1981, s. 168.
12. bk. Kûfe için İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbefî temyîzi’s-sahabe, thk. Ali Muhammed el-Becâvî,Kahire t.y.,V, 432; Basra için el-İsâbe, IV, 243.
13. Hatîb el-Bağdâdî, er-Rihle fî talebi’l-hadîs, thk. Nasr b. Atâyâ, Riyad 1994, s. 169-177; Kandehlevî, III, 657; Accâc, es-Sünnekable’t-tedvîn, s. 177.
14. Kandehlevî, III, 658.
15. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 292; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 150; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, Ankara 1997, s. 94; İ. Lütfi Çakan, “Abdullah b. el-Abbas”, DİA, İstanbul 1988, I, 76.
16. İbn Hayyât, Halife, Kitâbu’t-Tabakât, thk. Süheyl ez-Zekkâr, Beyrut 1993, s. 214; İbnü’l-Esîr,Üsdü’l-ğâbe, II, 367;  İbn Hacerel-İsâbe, III, 74.
17. İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 53; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 260; el-İsâbe, IV, 110.
18. el-İsâbe, III, 589
19. İbnSa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l-kübrâ, Beyrut t.y., VII, 366; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 40; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 107.
20. Narşahî, Muhammed b. Ca’fer, TârîhuBuhârâ, Farsçadan Arapçaya trc. Emin Abdülmecid Bedevî, Kahire 1965, s. 62; İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 61.
21. İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 53; İbn Hacer, el-İsâbe, V, 707.
22. el-İsâbe, V, 411.
23. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 239; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 501.
24. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 315; İbn Hacer, el-İsâbe, III, 21.
25. el-İsâbe, IV, 750.
26. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, IV, 89; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 562.
27. Belâzürî, Fütûh, s. 544; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 580; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 451.
28. Belâzürî, Fütûh, s. 455; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 440.
29. Üsdü’l-ğâbe, III, 49.
30. Köksal, XV, 528.
31. Köksal, XVII, 36.
32. Kettânî, II, 151.
33. Erkal, Mehmet, “Âmil”, DİA, İstanbul 1991, III, 58,
34. Üsdü’l-ğâbe, II, 97.
35. el-İsâbe, III, 222.
36. el-İsâbe, IV, 582.
37. el-İsâbe, I, 34.
38. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, I, 432; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 5.
39. İbnAbdilberr, el-İstî‘âb, I, 298; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 589.
40. el-İsâbe, VI, 6.
41. el-İsâbe, VI, 476.
42. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, IV, 482; İbn Hacer,el-İsâbe, V, 603.
43. İbn A‘sem, Kitâbü’l-Fütûh, I, 104.
44. Cemil Heeve Soo Lee, “Çin”, DİA, İstanbul 1993, VIII, 323. Diğer bir kaynakta ise bu kişinin Vehhâb b. EbîKebşe olduğu ve 628 yılında Çin hükümdarının sarayına geldiği bildirilir (Muhammed İsmail Panipeti, İslam Yayılış Tarihi, trc. Ali Genceli, İstanbul 1971, III, 1058.
45. Kettânî, II, 19.
46. Fahrettin Atar, İslam Adliye Teşkilatı, Ankara 1991, s. 77-78.
47. İbn Abdiberr, el-İstî‘âb, II, 632; İbn Hacer, el-İsâbe, III, 139; Atar, İslam Adliye Teşkilatı, s. 70.
48. İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 56; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gâbe, II, 83; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 222.
49. İbn Hibbân, Meşâhîr,s. 50; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 748; Atar, s. 68; Aydınlı, Abdullah, “Ebu’d-Derdâ”, DİA, İstanbul 1994, X, 311.
50. İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 51; İbn Hacer,el-İsâbe, VI, 440.
51. İbn Abdilberr, el-İstî‘âb, III, 1206; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 697.
52. İbn Abdilberr, el-İstî‘âb, III, 1209; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 707.
53. el-İsâbe, VI, 35.
54. Mekke yolu üzerinde Medine’ye üç günlük mesafede bir köydür. (Yâkut, Ebû Abdullah el-Hamevî, Mu’cemü’l-büldân, Beyrut t.y., III, 24.)
55. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 415; İbn Hacer, el-İsâbe, III, 138.
56. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 260; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 110; Süyûtî, Celâluddîn, Hüsnü’l-muhâdara fî târîhiMısrve’l-Kâhira, thk. Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim, Kahire 1967, I, 213.
57. İbn Hayyât, Kitâbu’t-Tabakât, s. 583; İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 44; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, I, 333; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 476.
58. İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 44.
59. Mustafa Demirci, “İktâ”, DİA, İstanbul 2000, XXII, 43.
60. Yüksel, İslam Fetihleri, s. 181.
61. bk. Akgün, Sahabe Coğrafyası, s. 28-30.
62. Moğultay, Alauddin, Şerhu Sünen-i İbn Mace, Mekke, 1999, I, 736.
63. Mübârekfûrî, Muhammed Abdurrahman, Tuhfetü’l-ahvezî, Beyrut t.y., IV, 159. Diğer bir örnek için bk. Azimâbâdî, Muhammed Eşref, Avnu’l-ma’bûd, Beyrut 1415, XI, 189.
64. Cumartesi orucunun yasaklanması hadisi için de Hımsî olduğunu söylüyor. Ebû Dâvud, “Savm”, 52 (2423).
65. İbn Hibbân, Tarihu’s-sahabe, s. 196.
66. İbn Hibbân, Tarihu’s-sahabe, s. 252.
67. İbn Hibbân, Târihu’s-sahabe, s. 60
68. İbn Hibbân, Tarihu’s-sahabe, s. 168.
69. Müslim, “Sayd”, 3, (1932).
70. Merkezi bölgeler, daha karmaşık ve hadis rivayetinin buralarda daha yaygın olması dolayısıyla, makalemizin sınırlarını zorlayacağından burada dikkate alınmamıştır.
71. Mesela, Mağriblilerin, İfrîkiyyelilerinrivayetleri Mısır bölgesinde, Horasanlıların ise Irak bölgesinde yaygındır.
72. Belâzürî, Fütûh, s. 609
73. Bu konuda diğer bazı örnekler şunlardır: el-Müstevrid b. Şeddâd (ö. 45/665): Mısır’ın fethinde bulundu ve orada bir arazi edindi. Ondan daha çok Mısır halkı rivayette bulunmuştur.(İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 90). Ruveyfi’ b. Sâbit el-Ensârî: Hadisleri Mısırlılar arasında yaygındı. (İbn Hibbân, Târihu’s-sahabe, s. 100). Nadle b. Ubeyd el-Eslemî: Hadisleri Basralılar arasında yaygındır. (bk. İbn Hibbân, Tarihu’s-sahabe, s. 252). Süfyân b. Vehb el-Havlânî’den (ö. 82/701): Mısır ve Mağrib’te ikamet etmiştir. (el-İsâbe, III, 131). Ondan neredeyse tamamı Mısırlı olan râviler hadis almıştır. Bu konuda İbn Hibbân’ınTârihu’s-sahabeti’l-lezineravâanhümü’l-ahbâr adlı eseri çok önemli bir kaynak niteliğindedir. Ancak araştırmamız sonucu gördük ki, bu konuda müstakil bir çalışma olmadığından (veya ulaşamadığımızdan) birçok Sahabinin rivââyetlerinin nerelerde yaygın olduğu hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir.
74. bk. Muhammed Avvâme, İmamların İhtilaflarında Hadislerin Rolü, trc. M. Hayri Kırbaşoğlu, İstanbul 1980, s. 81-91 Mesela vakfa riayetin şart olması konusundaki Ebu Hanife’nin içtihadına İmâmeyn ilgili hadise ulaştıklarında muhalefet etmişlerdir.
75. Avvâme, İmamların İhtilaflarında Hadislerin Rolü, s. 86-87.
76. bk. Mehmet Özşenel, “İmam Muhammed Şeybânî’nin İçtihad Usûlünde Sünnetin Konumu”, Usûl İslam Araştırmaları, sayı: 3 (2005), s. 5-6;
77. Hüseyin Akgün, Sahabenin Değişik Coğrafyalara Dağılma Sebepleri ve Bazı Sonuçları, Vuslat Dergisi, Şubat 2016, Sayı: 176.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun