Peygamberimiz (s.a.v.) cahiliye adetlerinden nasıl korunmuştur?

Tarih: 01.06.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cenab-ı Hakk'ın hususî terbiyesi ve muhafazası altında ömür geçiren Kâinatın Efendisi Peygamberimiz (s.a.v.), amcasının koyunlarını güttüğü sıralarda başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır:

"Ben, Cahiliye Devri insanlarının işledikleri bir şeyi iki defa yapmaya teşebbüs ettimse de, Allah, beni o işten alıkoydu. Bundan sonra Allah, beni peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim."

"Teşebbüs ettiğim şeye gelince:

"Bir gece Kureyş'ten bir gençle Mekke'nin yukarı taraflarında kendi koyunlarımızı otlatıyorduk. Ben arkadaşıma, 'Koyunlarıma bakarsan, ben de diğer arkadaşlarım gibi Mekke'ye giderek gece eğlencelerine, gece masalları toplantılarına katılmak istiyorum.' teklifinde bulundum."

Arkadaşım, 'Olur, bakarım.' dedi."

"Bu maksatla Mekke'ye geldim. Şehrin ilk evinin yanına yaklaştığımda defler, düdük ve ıslıkların çalındığını duydum. 'Nedir bu?' diye sordum. 'Filanın oğlu, filanın kızıyla evlenmiş, onların düğünleri yapılıyor'. dediler. Hemen oturup onları seyre başladım."

"Derken Allah, kulaklarımı tıkadı, uyuya kaldım ve ancak sabah güneşinin ışıklarıyla uyanabildim. Dönüp arkadaşımın yanına geldiğimde benden ne yaptığımı sordu. 'Hiçbir şey yapmadım.' dedim ve sonra da başımdan geçeni olduğu gibi anlattım."

"Bir başka gece, yine arkadaşıma aynı şekilde ricâ ettim. Ricâmı kabul etti. Yola çıkıp Mekke'ye geldiğimde, geçen sefer işittiklerimin aynısını yine işittim. Hemen orada çöküp yine seyre daldım. Derken Allah, yine kulaklarımı tıkadı. Vallahi, beni uykudan ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Uyanır uyanmaz arkadaşımın yanına vardım ve başımdan geçeni olduğu gibi anlattım. Bundan sonra Allah beni peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar böyle şeylere teşebbüs etmedim."

***
İki Cihan Güneşi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin şahsiyetini, yaşayışını, ahlâkını değil sıradan bir insan, Allah’ın veli kulları ve sahabe-i kiramla bile kıyas etmek mümkün değildir. Hattâ Peygamberimiz, bütün peygamberlerde ayrı ayrı bulunan meziyetlerin tamamını mübarek şahsında topladığı için onlar arasında dahi çok üstün bir mevkii vardır. Öyle ki, Hz. Musa gibi ulu’l-azm bir peygamber, Muhammed ümmeti ile birlikte haşrolmak için Allah’a niyazda bulunmuştur.

Peygamberler diğer insanlar gibi değildir. Onlar peygamber olabilecek, Cenab-ı Hakk'ın vahyine mazhar olabilecek, Allah’ın elçisi mertebesine erebilecek kabiliyet ve fıtratta yaratılmışlardır. Hz. Yahya ve Hz. İsa gibi bazı peygamberlerin daha dünyaya gelmeden peygamber olarak gönderileceği müjdesi anne-babasına bildirildiği göz önüne alınırsa, Peygamberimizin yüce mertebesi kendiliğinden anlaşılacaktır.

Bir defasında Hz. Ebû Hüreyre (r.a.), Resulullaha (a.s.m.) sordu:
“Yâ Resulallah, peygamberlik size ne zamandan beri vacip oldu?”
Peygamberimiz şu cevabı verdiler:
“Daha Âdem ruh ile cesed arasında bulunurken ben peygamberdim.”

Yani Hz. Âdem’e daha ruh ve can verilmeden önce Cenab-ı Hak Peygamberimize peygamberlik vazifesini vermiştir. Çünkü kâinat Peygamberimizin yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Onun yaşayış ve ahlâkını Kur’ân-ı Kerim övmekte, en güzel ahlâk üzerinde bulunduğunu ifade etmektedir.

Peygamberimize düşmanlıkta yarış hâline giren, o yüce şahsiyete her türlü lekeyi sıkılmadan yakıştıran başta Kaetani gibi peygamberimizin aleyhinde müstakil kitap yazacak kadar ileri giden Avrupalı müsteşriklerin bile methetmekten kendilerini alamadıkları ilk siyer müellifi İbni İshak gibi büyük bir İslâm âlimi Peygamberimiz hakkında şöyle der:

“Resulullah, Allah’ın, ileride kendisini peygamber yapacağı için esirgemesi, cahiliye devrinin bütün kötülük ve eksikliklerinden koruması sayesinde büyüyerek yetişti. Bunun için o kavminin en üstünü, en güzel huylusu, en soylusu, konuya komşuya karşı en iyi davrananı, yumuşak huylulukta en ulusu, en doğru sözlüsü, güvenirlikte en büyüğü, her türlü kötülüklerden ve insanları kirleten huylardan en uzak bulunanı idi. Allah her iyiliği onda topladığı için kavmi arasında "Muhammedü’l-Emîn" isminden başka ismiyle pek anılmazdı.”

Yine ilk devir siyer âlimlerinden İbni Habib, Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’in başta içki olmak üzere bütün Cahiliye pisliklerinden uzak bulunduğunu belirtir. Tâbiinden İbni Kelbî,

“Peygamberin (a.s.m.) beş yüz karın annesini araştırdım, hiçbirisinde kötü bir ahlâk ve Cahiliye âdetlerinden hiçbir kötü alışkanlık tespit edemedim.”

Kadı İyaz, “Biz senin gönlüne genişlik vermedik mi?” meâlinde İnşirah Sûresinin ilk âyetini “Cenab-ı Hak seni bütün Cahiliye âdetlerinden temizlemiştir.” şeklinde tefsir eder.(1)

Evet, başta sözü edilen Fahri Râzi’nin tefsiri olmak üzere hiçbir tefsirde, hiçbir hadis ve siyer kitabında içki, kumar ve benzeri Cahiliye âdetlerinin hiçbirisinin Peygamber Efendimize bulaştığı kaydedilmemiştir.
***
Kader-i İlâhi, onu ezelden insanlığın Peygamberi olarak takdir ve tâyin etmişti. Bu sebeple o, âlemlerin Rabbi'nin terbiyesi altında hayat seyrine devam ediyordu. Bunun içindir ki, bütün Arabistan'la birlikte Mekke'de de hüküm süren fısk, fücûr, sefalet ve dalâletten, kötülük ve ahlâksızlıklardan en ufak bir eser, en küçük bir iz hayatında görülmezdi.
Putlardan şiddetle nefret ederdi. Ömründe bir defa bile onlara hürmette bulunmadı. Kureyş müşriklerinin bir âdeti vardı. Her senenin belli bir gününde Buvâne adlı putun etrafında toplanırlar, geceye kadar orada bulunurlar, yanında traş olurlar, kurban keserek büyük merasim tertiplerlerdi.

Yine böyle bir merasim için bütün Kureyş hazırlanmıştı. Ebû Tâlip de onlar gibi âile efradını toplayarak merasime iştirak etmek istedi. Ancak o buna yanaşmadı ve mâzur görülmesini istedi. Efendimizin bu davranışını Ebû Tâlip ve halaları taaccüple karşıladılar. Hatta kızar gibi oldular. Bir iki sefer daha tekliflerini tekrarladıkları hâlde Resul-i Ekrem Efendimiz yine red cevabı verdi. Bunun üzerine,

"İlâhlarımızdan yüz çevirmek demek olan bu hareketinden dolayı bir felâkete uğrayacağından korkuyoruz." dediler.

Bunu demekle de yetinmediler, üzerine öylesine vardılar ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) daha fazla ısrar edemedi ve istemeye istemeye, sadece amcası Ebû Tâlip ve halalarının hatırını kırmamak için kendilerini takibe razı oldu. Fakat, putun yanına varır varmaz, nur yüzlü Efendimizin bir ara ortadan kaybolduğunu fark ettiler. Bir müddet sonra yanlarına gelince onu müthiş bir hal içinde gördüler. Benzi sararmıştı ve her hâlinden korktuğu belli oluyordu.

Amcası ve halaları,
"Ne oldu sana?" diye sordular.
Sevgili Efendimiz şu cevabı verdi:
"Bana bir fenalık gelmesinden korktum."

"Allah sana kötülük eriştirmez. Sende çok iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalım, sen ne gördün?" dediler.
Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v.) şunları anlattı:
"Ben, bu putun yanına yaklaştığım zaman, uzun boylu ve beyazlar giyinmiş biri orada peydâ oldu. Bana, 'Ya Muhammed! Geri çekil, sakın o puta el sürme!' diye haykırdı."2

Bu vakâdan sonra Resûlullah Efendimiz herhangi bir sebep ve sâikle putların yanına uğramadı ve onların bu bayram ve merasimlerine hiçbir zaman katılmadı.

Evet, peygamberlik vazifesiyle memur edilir edilmez, eline Tevhid bayrağını alıp dalgalandıracak bir zât, elbette çocukluğunda ve gençliğinde de Tevhid inancının zıddı olan şirkten ve putperestlikten uzak, ter temiz bir hayata sahip bulunacaktır.

Cenâb-ı Hak, sevgili Resulünü henüz ne teklif, ne memuriyet, hiçbir şeyle alakâlı bulunmadığı zamanlarda bile, her türlü çirkinlikten koruyor ve onu hususî bir murakabe altında terbiye ediyordu. Resul-i Kibriyâ Efendimiz de,

"Rabbim bana edebi güzel bir sûrette ihsan etmiş, edeblendirmiş."

sözleriyle bu gerçeğe işaret buyurmuşlardır.

İnsaflı müsteşrikler de her şeye rağmen bu hususu inkâr edememişlerdir. Sir W. Miur "Muhammed'in Hayatı" isimli eserinde şu itirafta bulunmaktan kendini alamaz:

"Hz. Muhammed hakkındaki bütün neşriyatımız bir nokta üzerinde ittifak eder. O da onun ahlâkının temizliği ve yüksekliğidir."

Dipnotlar:

1. Sifa-i Şerif, 1:54-60-362 ve Sire, 1-2:183.
2. Tabakât, 1/158; Halebî, İnsanü'l-Uyûn, 1/164.
3. Abdurrauf Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 1/224.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun