Peygamber Efendimizin korunmuş, günahsız, masum olduğuna delil var mıdır?

Tarih: 08.04.2013 - 09:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamber Efendimiz (asm)'in ve diğer peygamberlerin günahsız olması ile ilgili bilgilerin akli bilgiler olduğunu, buna delil olacak açık bir hadis veya ayetin olmadığını ve masum olmadıklarına işaret eden ayetler olduğunu söyleyenlere nasıl bir açıklama yapabiliriz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İsmet, peygamberlerin günahtan korunmuş olduğunu ifade eden terimdir.

İsmet, sözlükte "engel olmak, gelebilecek zararları bertaraf edip korumak" anlamına gelen asm kökünden türemiş bir isimdir. Kelimenin "korumak" mânasına ağırlık veren Râgıb el-İsfahânî, peygamberlerin ismetini "Allah'ın temiz bir yaratılışa sahip kılması, bedenî üstünlük vermesi, zafer ve kararlılık lütfetmesi, iç huzuru yaratması ve hayra muvaffak kılması suretiyle kendilerini koruması" şeklinde tarif etmiş.(1)

İbn Manzûr ise "Allah'ın, kulunu cezalandıracağı kötü şeylerden koruması, ona engel olması" tanımını yapmıştır.(2)

Kelâm literatüründe ismet, "peygamberlerin Allah tarafından günah işlemekten korunması" şeklinde terimleşmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de on üç âyette geçen "ismet" kavramı "korumak, kurtarmak; Allah'a sarılmak, tutunmak, iffetli olmak" manalarında kullanılmakla birlikte, bu ayetlerde peygamberlerin ismetine temas edilmemiştir.(3)

Âlimler, Kur'an'da diğer insanlar gibi beşer oldukları,(4) başkalarına tebliğ ettikleri hususlardan kendilerinin de sorumlu tutulacağı(5) ifade edilen peygamberlerin masumiyetine başka ayetlerle istidlal etmişlerdir.

Meselâ, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, muhtelif ayetlerde müşriklerin Resûl-i Ekrem'den tebligatını değiştirmesi ve dinî konularda kendilerine taviz vermesi yolundaki taleplerinin reddedilişinden bahsedilmesi(6) Allah'a ve Resulü'ne de itaatin emredilmesi(7) Allah'a ve Resulü'ne eziyet edenlerin dünyada ve âhirette lanete mâruz kalacaklarının bildirilmesi(8) gibi hususların, onun ismetini kanıtladığını belirtir.(9)

Fahreddin er-Râzî de Hz. İbrahim, İshak ve Yakub'un âhiret yurdunu düşünen ihlâslı ve seçkin kimseler kılındığını bildiren ayetin,(10) Allah'ın mutlak anlamda peygamberlerin hayırlı oluşuna hükmettiğini, bunun da bütün iyi nitelikleri kapsadığı için onların İsmetine delil teşkil ettiğini söylemiş, peygamberlerin işlerinde hayırlı ve seçkin kılındıklarına işaret edildiğini belirtmiştir.(11)

Râzî ayrıca, "Garânîk ayeti" diye bilinen Hac süresindeki âyetin(Hac, 22/52) peygamberlerin bilerek hata işlemekten korunmuş olsalar da yanılmaktan ve şeytanın vesvesesinden korunmadıklarına, ancak şeytanî vesveseye kapıldıkları takdirde bunun kendilerinden giderildiğine delâlet ettiğini belirtmiştir.(12) Kur'an'da, peygamberlerin tebliğ ettikleri konularda yalan söylemekten veya vahyi gizlemekten korundukları da vurgulanmaktadır.(13)

Bunun yanında birçok ayette "iftirâ"nın, Allah'ın söylemediği bir şeyi söylediğini ileri sürmenin peygamberlerden nefyedilmesi; onların tebligatı asla tahrif edemeyeceklerini kanıtlamaktadır. Peygamberlerin, kavimlerine hitap ederken kendilerinin güvenilen (emin) kimseler olduklarını söylemeleri de ismet sıfatını destekler mahiyettedir.(14)

Hadislerde de ismet kelimesi "korumak, kurtarmak; tutunmak" manalarında kullanılmış(15) Hz. Peygamber "masum" kelimesini "Allah tarafından korunan kimse" diye tanımlamıştır.(16)

Ehl-i sünnete ve Mutezile'ye göre ismet sadece peygamberlere ait bir sıfattır; masumiyetin niteliği konusunda mezhepler farklı görüşler benimsemiştir. Maturidîlere göre ismet, peygamberin iradesini devre dışı bırakmadan onu kötü fiillerden caydırıcı, hayırlı fiillere sevkedici bir sıfattır. Nitekim Mâtürîdî ismetin mihneti izâle etmeyeceğini belirtmiştir.(17)

Peygamberin günahtan korunmuş olması, onu taate zorlamadığı gibi günah işlemekten de âciz bırakmaz.

Eş'arî kelâmcıları ismeti "Allah'ın peygamberde taati yaratıp mâsiyeti yaratmaması" diye tanımlamış, masum kimsede onu kötülüklere yönelmekten koruyan bir özelliğin bulunduğunu söylemiştir.(18) Eş'ariyye'nin bu görüşü peygamberi bir bakıma melek statüsüne çıkarıp onun günah işleme iradesini ortadan kaldırmaktadır.

Ehl-i sünnet'in çoğunluğu peygamberlerin nübüvvet vaktinden itibaren masum oldukları görüşündedir.

Kur'an'da, peygamberlerin nübüvvet görevi verilmeden önce korunmuş olduklarını doğrudan ifade eden ibarelere rastlanmamakla birlikte, nübüvvet öncesi hallerini tasvir eden bazı beyanlar mevcuttur. Nitekim kavminin Hz. Salih'e, nübüvvet iddiasından önce kendisinden iyilik beklenen biri olduğunu söylemesi(19) Resûl-i Ekrem'in, inanmamakta ısrar eden kavmine bir ömür boyu aralarında güvenilir bir kişi olarak bulunduğunu hatırlatması(20) peygamberlerin nübüvvetten önce de yaşadıkları toplum içinde saygın, güvenilir, iffetli kişiler olarak kabul gördüklerine işaret etmektedir. Ancak henüz vahiy almamaları sebebiyle onların herhangi bir şekilde uyarılmaları da bahis konusu olmadığından, nübüvvet dönemlerinde olduğu gibi korunmuşluklarından söz etmek güçtür.

İslâm âlimleri, peygamberlerin nübüvvetten önce ve sonra küfür ve şirkten korundukları görüşündedir. Kur'ân-ı Kerîm, peygamberlerin Allah'a iman ve O'na şirk koşmama hususunda tam bir hassasiyet içinde olduklarını beyan etmektedir.(21)

Siyer kitaplarında Resûl-i Ekrem'in nübüvvetten önceki döneminde puta tapmadığı, putlar üzerine yemin etmediği, putlar adına takdim edilen yiyeceklerden yemediğine dair pek çok rivayet vardır.(22)

Esasen peygamberlerde, mesajlarının özünü teşkil eden Allah'ın varlığı ve birliği ilkesine ters düşen inanışların mevcut olması onların kabul görmesini engeller.

Peygamberlerin tebliğ ettikleri konularda da yalan söylemekten korunmuş oldukları hususunda alimler fikir birliği içindedir. Onların diğer hususlarda yanılarak gerçek dışı bir şey söyleyebileceklerini belirtenler bulunmakla birlikte, çoğunluğun görüşü bu yönde değildir.

Peygamberlerin tebliğ ettikleri hususlarda yalan söylemeleri Allah'ın kendilerini görevlendirmekle kastettiği hikmete ters düşer. Bu husus,

"Eğer o bazı sözler düzenleyip bize isnat etseydi, hemen sağ elinden yakalar ve can damarını keserdik, hiçbiriniz ona yardım edemezdiniz."(23)

mealindeki ayette de ifade edilmiştir.(24)

Peygamberlerin fiil ve uygulamalarındaki korunmuşluklarına gelince, ismeti nübüvvetle başlatan Ehl-i sünnet'in çoğunluğuna göre onların nübüvvetten önce günah işlemeleri mümkündür.

Peygamberler nübüvvetten önce günah işledikleri takdirde ilâhî irade ile tavırlarını değiştirip doğru yola yönelir ve toplum içinde güvenilir kişiler olma niteliğini korurlar.(25)

Ehl-i sünnet kelâmcıları, nübüvvetten önce ve sonra peygamberlerin kasten veya sehven yüz kızartıcı günahlardan korunmuş oldukları hususunda görüş birliği içindedir. Onların katı kalplilikten, nefret uyandıran her türlü davranıştan, hafifmeşreplilikten, küçük düşürücü fiiller işlemekten uzak durmaları gerekmektedir. Bu tür günahlar küçük sayılsa bile, peygamberlerin toplum içindeki saygınlıklarını zayıflatarak etkinliklerini azaltır. Çoğunluğa göre peygamberler yüz kızartıcı olmayan günahları unutarak veya yanılarak işleyebilirler. Ancak onlar bu günahlarda ısrar etmez, Allah tarafından uyarılarak bunlardan vazgeçerler.

Kur'ân-ı Kerîm'de, bazı peygamberlerin çeşitli karar ve uygulamalarından dolayı Allah tarafından uyarıldıklarına dair ayetler mevcuttur. Nitekim Hz. Âdem, Nûh, Yûsuf, Mûsâ gibi peygamberlerde olduğu gibi(26) Resûl-i Ekrem'e de bazı ikazlar yapılmıştır. Resûlullah, Bedir Savaşı'nın ardından elde edilen esirler hakkında ashabıyla istişarede bulunduktan sonra onlardan fidye alınmasını kararlaştırmış, bunun üzerine.

"Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esir sahibi olmak yakışmaz."(27)

mealindeki ayetle uyarılmış(28) kâfirlerin ileri gelenlerini İslâm'a davet ederken yanına gelen âmâ sahâbî İbn Ümmü Mektûm ile ilgilenmemesi üzerine ikaz edilmiş,(29) ayrıca daha faziletli bazı davranışları terketmesi sebebiyle nazik uyarıya (itâb) tâbi tutulmuştur.(30)

Buna göre peygamberlerin, Hz. Âdem'in memnu ağaçtan yemesi örneğinde görüldüğü gibi, nehyedileni yapmak veya emredileni terketmek şeklindeki fiillerinin Kur'an'da çok az geçtiği, onların ictihadî hatalara düştüklerinde kendi hallerine bırakılmayıp uyarıldıkları ve doğru yola iletildikleri görülmektedir.

İmam Serahsi, Resulullah’ın (asm), re’y ve içtihadı sonucu ulaştığı hükümler olduğunu, bunların da “ma yüşbihu’l-vahy / vahye benzediğini” ifade eder. O’nun hata üzere bırakılmaması, devamlı vahyin kontrolünde olması gibi hususlar, bu kısımdan olan hükümleri de vahiy mesabesinde kılmaktadır. Ümmetten diğerlerinin içtihadı ise, yanılma ihtimallerinin olması ve bu yanılmalarının vahiyle düzeltilme imkanı bulunmaması sebebiyle Hz. Peygamber (asm)'in içtihadı mesabesinde değildir.(31)

Serahsi’nin bu açıklaması neticede Hz. Peygamber (asm)’ın bütün davranışlarının vahye dayandığı, O’nun tashihinden geçtiği anlamına gelmektedir. Zira Hz. Peygamber (a.s.m)’ın davranışı veya sözü ya doğrudur ya da yanlıştır. Hayatı boyunca düzeltilmişse zaten son hali esastır. Aynen kalmışsa onun doğru olduğu ortaya çıkar. Zira yanlışın Allah tarafından devam ettirilmesi mümkün değildir.(32)

Dipnotlar:

1. el-Müfredat, "'asm" md.
2. Lisânü'L-Arab, "asm" md.
3. M. F. Abdülbâkî, el-Mu'cem, "asm" md.
4. İsrâ 17/94-95; Enbiyâ 21/8.
5. A'râf  7/6-7.
6. Yûnus 10/15; İsrâ 17/73-74.
7. Enfâl 8/20, 46.
8. Ahzâb 33/57.
9. Tevilatü’l-Kur’an, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 427a.
10. Sâd 38/45-47.
11. Mefâtihu'l-ğayb, XXVI, 217.
12. a.g.e., XXIII, 54-55.
13. Hâkka 69/44-47.
14. M. F. Abdülbâkî, el-Mucem,"emîn" md.
15. Wensinck, el-Muccem, "asm" md.
16. Buhari, "Kader", 8, "Ahkâm", 42.
17. Tevilâtü'l-Kurân, vr. 525a.
18. Abdülkâhir el-Bağdâdî, s. 169.
19. Hûd, 11/62.
20. Yûnus 10/16.
21. Bakara, 2/21; Nisâ, 4/36; Enbiyâ, 21/ 25; Zümer, 39/65.
22. İbn Hişâm 181-183.
23. Hâkka, 69/44-47.
24. Zemahşerî, IV, 137.
25. Nûreddin es-Sâbûnî, el-Kifâye fı'l-hidâye, I, 539-540.
26. Bakara, 2/35-37; Hûd, 11/ 45-47; Yûsuf, 1 2/23-24; Kasas, 28/15; ayrıca bk. Fahreddin er-Râzî, 'İsmetü'l-enbiyâ, s. 49-135.
27. Enfâl, 8/67-68.
28. İbn Kesîr, II, 338.
29. Abese, 80/1-10.
30. Fahreddin er-Râzî, İsmetü'l-enbiyâ. s. 137-158.
31. Serahsi, Şemsuddin, Usulü’s-Serahsi, Beyrut, 1973, II, 90-96.
32. bk. DİA İslam Ansiklopedisi, İsmet md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun