İmam Ahmed, hadise kesin iman etmem demiş mi?
Peygamberin kesin olarak bu hadisi söylediğine şehadet etmem, ne demek?
İmam Ahmed b. Hanbel ve Tevatür seviyesinde olmayan Hadisler
İmam Ahmed: “Nebî’den (sav) sahih bir isnad ile, içinde bir hüküm ya da farz bulunan bir hadis gelirse, o hüküm ve farzla amel ederim, o hadisle Allah’a kulluk ederim; ancak Nebî’nin kesin olarak bu hadisi söylediğine şehadet etmem.”
Bu cümle tam olarak ne demektir? Yani âhâd hadislerin zann-ı galip olması sadece teknik bir ifade mi, yoksa az da olsa bu hadiste Peygamber Efendimizden gelmeyen ifadeler bulunabilir mi anlamına mı geliyor? Ama böyle düşünmek Hicr Suresi 9. ayet ile çelişmiyor mu? Mesela mütevatir olmayan ve tevatür seviyesinde olmayan sahih ya da hasen bir hadiste bahsedilen bir kıyamet alâmetinden bahsederken “kesin böyle olacak” demek bildiğime göre doğru olandır; yani “belki olabilir” demek âhâd hadisleri inkâr edenlerin sözlerindendir ve “muhtemelen olacak” diyen hiçbir âlim görmedim. Bildiğim âlimlerin cümlesi bu kıyamet alâmetlerinden bahsederken kesin konuşur.
Bu konuyu detaylıca açıklayabilir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Öncelikle ifade edelim ki, sahih hadisle amel etmek farzdır, uymayan büyük günah işlemiş olur.
Hüküm ve amel açısından sahih bir haber-i vahidle, fıkhî bir hüküm veya farz sabit olur ve onunla amel etmek zorunludur. İmam Ahmed'in "onunla amel ettim ve Allah'a onunla ibadet ettim" sözü bu anlama gelmektedir. Kesin bilgi yani zaruri ilim ifade etmesi açısından haber-i vâhid tek başına kesin, katî veya ilim-i zarûri doğurmaz.
Bu nedenle İmam Ahmed, hadisin lafzının kesinlikle Peygamber Efendimizden geldiğine "şahitlik etmem" demiştir. Bu ifade, haber-i vâhid'in en fazla zann-ı gâlip ifade ettiği anlamına gelir. Yani söz konusu bilginin kesin bilgi ifade etmediğini, ancak amel için yeterli olan zannî bilgiyi ifade ettiğini belirtmiştir.
Hanbelî alimlerden İbn Kudame, bazı alimlerin, Ahmed b. Hanbel’in haber-i vahidi ümmetin kabulü gibi çok kuvvetli karinelerle desteklendiğinde kesin bilgi ifade ettiğini düşündüğünü belirtir. Bu, hadisin "haber-i meşhûr" veya "makbûl-ü ümmet" mertebesine yükseldiği durumlara işaret eder.
İmam Ahmed’in, haber-i vahidlerin ilim ifade etmesi konusundaki fikirleri iki rivayet halindedir. Bunlardan birisine göre imam, onların ilim ifade ettiklerine ve kesin olarak iman etmenin gerekli olduğuna kanidir. (Koçkuzu, Ali Osman, s. Rivayet İlimlerinde Haber-i Vahidlerin İtikat ve Teşri Yönlerinden Değeri, s 191)
Bu anlamda Ahmet b. Hanbel’in "şahitlik etmem" sözünün haber-i vahidle ilgili olmayıp rivayet içerisinde geçen bir durumla ilgili olduğu konusunda farklı yorum ve tartışmalar da vardır. (Bu konuda geniş bilgi için bk Ebû Yalâ el-Ferrâ, el-Udde fî Usûli'l-Fıkh, III,898).
Peygamberimizden gelen haberler, rivayet edenlerin sayısı açısından ikiye ayrılır: Mütevatir ve Âhâd haber.
Mütevatir haber kesin bilgi ifade eder, yani yüzde yüz Hz. Peygamber’in söyledikleri veya yaptıkları ya da takrir ettikleridir. Mütevâtir hadisler, akâid konularında bile tek başına delil sayılırlar. Bu yüzden mütevatir olan hadisi inkâr eden küfre girer. Çünkü böyle bir haberi inkâr etmek, Peygamberi inkâr demektir. O da şüphesiz küfürdür (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1976, Mukaddime, s. 102).
Mütevatir seviyesine ulaşmayan haberlere de âhâd haber denir.
Haber-i vâhidin kesin bilgi ifade edip-etmediği ve buna bağlı olarak da onunla amel edilip-edilemeyeceği konusunda İslâm âlimlerinin bir kısmı, râvileri âdil (güvenilir) ve senedi Hz. Peygambere kadar muttasıl (kesiksiz) olan âhâd haberin ilim yani kesin bilgi ifade ettiğini ve ameli gerektirdiğini kabul etmişlerdir.
Bazıları ise "zan” ifade eder" demişlerdir. Zan ifade etmesi, ravilerinde yanılma ihtimalinin bulunması dolayısıyladır. (Talât Koçyiğit, Hadis Târihi, 183-189).
Cumhur tarafından İslâm teşriinde delil olarak kabul edilip kullanılan haber-i vâhidler için şüphesiz itiraz edenler de olmuştur. Fakat bu muhalefetlerin hepsi diyebileceğimiz çoğunluğu, ilmi bir dayanaktan yoksun ve çelişkili görülmektedir. Çünkü, uygulamada bu haberleri beğenmeyen itirazcıların, bizzat haber-i vahidlere sarıldıkları, onları delil olarak kullandıkları tespit olunmuştur. (Koçkuzu, a.g.e, s. 259)
Hicr Suresi 9. ayet ile çelişme durumuna gelince;
Hayır çelişmez çünkü her ne kadar hadisler, ayetlerin doğru manalarını korumakta olduğunu ve bu sebeple ayetteki korumaya dahil olacağı kabul edilse bile ayetteki korumadan maksadın Kuran olduğu ifade edilmiştir. Hicr suresi 9. ayet “Kesin olarak bilesiniz ki bu zikri/kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” anlamındadır. Ayette geçen “zikir” kelimesi, surenin ilk ayetinde geçen ve ikisi de özellikle Hz. Peygamberin muhatap olduğu ilâhî vahiy için kullanılan Kuran ve kitabı ifade etmektedir. (bk. Kuran Yolu, Hicr 9. ayetin tefsiri)
İslam âlimlerinin tevatür seviyesinde olmayan sahih ya da hasen bir hadiste bahsedilen bir kıyamet alâmetinden bahsederken “kesin böyle olacak” demiş olmalarının birkaç sebebi olabilir:
1. Bu rivayet karinelerle desteklenmiş olup meşhur bir rivayet seviyesine ulaşmıştır.
2. Hadiste geçen o kıyamet alâmeti Kuran’da da sözü edilen bir alamettir.
3. Kıyamet alâmetinin kesin olacağını ifade eden âlim, haber-i vahidin zaruri bilgi ifade ettiği görüşüne sahip olan bir âlimdir.
4. Söz konusu kıyamet alâmet, lafzen veya manen mütevatir bir rivayette geçmiştir. Ya da Buharî ve Müslim gibi ümmetin sıhhati konusunda ittifakla kabul ettiği kitaplarda bulunmaktadır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bütün hadislerin zanni olması ne demektir? Bunlarla amel edilmez mi?
- ÂHÂD HABER
- Hadisler itikadî hususta delil kabul edilebilir mi?
- Hz. Peygambere isnad edilen mucize rivayetleri çoğunlukla haberi vahid midir?
- SÜNNET
- Mütevatir hadis hakkında bilgi verir misiniz, kaç tane mütevatir hadis vardır, mütevatir hadisi inkar etmenin hükmü nedir?
- MÜTEVÂTİR HADİS
- Şafii mezhebi hakkında bilgi verir misiniz? Şafii mezhebi ne zaman doğmuştur, kurucusu kimdir, görüşleri nelerdir; kısaca anlatır mısınız?
- ŞÂFİÎ MEZHEBİ
- SUBÛTU ZANNÎ (Zanniyü's-Sü'bût)