Allah dilediğine dilediği lütuflarda bulunur, ne demek?
“Allah dilediğine dilediği lütuflarda bulunur” cümlesinden kasıt anladığım gibi midir? İfadelerimde yanlışlık var mı?“
- Allah dilediğine dilediği lütuflarda bulunur. Misal, Allah dört büyük meleği peygamberlerden sonra en üstün kulları kılmıştır. Bu üstünlük imtihan ile olan bir üstünlük değil, yaratılıştan bir lütuftur. Dileseydi Allah dört büyük meleği, biz sıradan insanlara bile üstün kılmayabilirdi. Veya dileseydi tüm melekleri insanlara üstünde kılabilirdi. Bu durum Allaha adaletsizlik isnat etmezdi.
- “Bişri Hafi hazretlerinin makamı bizlere göre kat ve kat üstündür. Ben cüzi irademi ahmakça kullandığım taktirde makamımın ondan üstün olduğu düşünülemez. Zira Allah bizleri imtihanda yarattı. Allah’ın beni ondan üstün kılması, Allaha adaletsizlik isnad ederdi. (Çünkü ben cüzi irademi onun kadar güzel kullanamadım. Kullanırsak elbette onun makama yetişir ve hatta geçebiliriz de) Lakin Allah bizi imtihanda yaratmasaydı ve dileseydi o kuluna iman nimetini vermeyip bizlere iman nimetini verebilirdi. Zira bu Allah’ın bir nimetidir. Ve bu nimeti dilediğine verir, dilemediğine vermez. Bu durumda Allah'a adaletsizlik isnad etmezdi. Bu durumda, az önceki misal gibi yaratılıştan bir lütuf olurdu, demek doğru olur mu?
Değerli kardeşimiz,
Sizin serdettiğiniz yorumlar doğrudur.
Biz de özetle şu ilaveleri yapabiliriz:
Allah’ın bazı peygamberleri özel seçmesi de bir lütuftur. Bir veli kuluna özel olarak verdiği kabiliyet ve istidat da bir lütuftur. Bu lütuflar imtihanın adalet terazisini bozacak nitelikte değildir.
Mesela: Eğer Allah imtihanın asgari şartları olan akıl ve ergenlik çağını nazara almayıp, çocuk ve delileri de imtihana tabi tutsaydı, bu adaletsiz bir imtihan olurdu.
Fakat imtihanın bu şartları tahakkuk ettikten sonra, Allah’ın bazı kimselere özel lütuflarda bulunması, daha fazla bir akıl veya bir zekâ vermesi adaletsizlik değildir. Çünkü bunlara verilen fazladan bu lütuflar, diğerlerinin imtihanı kazanmalarına engel teşkil etmez. Zira, genel imtihan soruları -kazanıp kazanmama hususunda- herkes için eşit konumdadır.
Buraya kadar “kader ve kazanın” âdil tecellileri söz konusudur.
“İnsan için emeğinden başka ürettiği bir mahsulü olmaz.” (Necm, 53/39) mealindeki ayette ifade edilen husus buna işaret etmektedir.
Bu mertebeden sonra, Allah’ın bazılarına özel lütuflarda bulunması, “Ata kanununun” bir tezahürüdür. Hiçbir hakları olmadığı halde -söz gelişi- on adama yüzer lira verdiğimiz halde, onlardan beş kişiye de iki yüz lira versek, hiç kimse bunun adaletsizlik olduğunu söyleyemez.
Ayrıca, “Dad-ı Hakra kabiliyet şart nist.” yani "Allah’ın vergisi, hibe ettiği, lütuflarda bulunduğu kimseler için kabiliyet şart değildir.", şeklinde ilmî bir düstur da söz konusudur.
Bununla beraber, ilahî lütuflar, (torbadan çekilir gibi) bir tesadüf sonucu değil, bilakis, Allah’ın o kişide, onun geleceğinde, müstakbel kulluğunda razı olduğu bazı meziyetler görmesinden ötürü lütuflarda bulunma ihtimali çok kuvvetlidir.
Allah hakimdir, abes iş yapmaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bakara suresi 47. ve 122. ayetlerinde ırkçılık mı var?
- Kur'an'da geçen "hesapsız rızkın" anlamı nedir?
- Tanrının sevilmeye, görülmeye, bilinmeye ihtiyacı mı var ki varlıkları yarattı?
- Peygamberler, peygamberlik fıtratı üzerine mi doğmuşlardır?
- Melekler, cinlerin insanlara saldırmasına engel olurlar mı?
- Peygamberimizden başka miraç hadisesi olmuş mudur?
- Her insan bir koruyucu meleği vardır. Peki, daima kötülük yapan veya Allah'a inanmayan insanların da koruma meleği var mıdır?
- Her şey mukadder olduğu halde, neden özellikle ecel ve rızık mukadderdir deniliyor?
- Peygamberlerin ismet sıfatına sahip olmaları, diğerlerinin günah işlemeye uygun olarak yaratılmaları nasıl açıklanabilir?
- Allah kulunu affettiğinde adaletsizlik olmuyor mu?