İslam'a göre bir coğrafyacı, felsefeci, tıpçı ve matematikçi nasıl olmalıdır?

Tarih: 24.02.2019 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir müslümanın fen bilimlerine bakışı ve o bilim dalında uzman ise o ilmi araştırırken ve anlatırken nasıl bir yol ve yöntem izlemeli, bu ilim dallarına bakış açısı ne olmalı ki o ilimler birer nur olsun?
- Ayrıca bu ilim dallarında çalışma yapmış Müslüman bilim adamlarına örnek verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Aklımız bize Allah’ı delil ile tanıyarak O’nun varlığını ispat etmek ve sonrasında O’nun istediklerini harfiyen yerine getirmek için verilmiş.

Allah’ı bu şekilde ilim ile delil ile ispat ederek bilmeye ve tanımaya da marifetullah denmiş; marifetullah olacak ki muhabbetullah olsun, yani Allah sevgisi olsun.

İlim ile delil ile ispat ile marifetullah ve muhabbetullah yolcusu olan mümin de ancak bu şekilde imanını tahkikiye çıkartır.

Allah bizden belki çocukluğumuz veya İslam’a ilk girişimiz esnasında taklidi imanı kabul edecek, ama bunu tahkiki seviyesine çıkarmamış olanlarımızdan da elbette çetin bir hesap soracak; çünkü Cenab-ı Hak kullarından körü körüne iman beklememektedir.

İşte yaratanını, yani Allah’ı bulmak için bize takılan akıl, Allah’ın bizden ne istediğini kendi kendine bulmak hususunda hiçbir işe yaramaz. Akıllı olan bu noktadan sonra aklını Allah’a yani Kur'an ve onun muallimi Muhammed (asm)’ın sünnetine, yani vahiy unsuru olan İslama teslim eder.

İşte vahyin emrine teslim ettiğimiz aklımız ile Cenab-ı Hakkın varlığını ispat etmeye gayret edeceğiz ki hem imanımız inkişaf etsin hem de başkalarının hidayetine Allah’ın izniyle vesile olabilelim.

Bu esnada, coğrafya olsun, fizik olsun, astronomi olsun, matematik olsun, kimya olsun, biyoloji olsun, tarih olsun, edebiyat olsun hiç fark etmez, hepsinde çalışmalar yapacağız. Ama hepsinin arkasında işleyen, her varoluşta ve olayda Allah’ın varlığından gafil kalmayıp, Onun varlığını ve birliğini ve olmazsa olmazlığını ilmen de ortaya koyacağız.

Bu şekilde iki kazancımız olacak;

Küçük kazanç, dünyevi kazançtır; mesela fende ulaştığımız teknolojik gelişme sayesinde insanlığın daha rahat ve konforlu yaşamasına hizmet edeceğiz.

Büyük kazanç, uhrevi kazançtır; ulaştığımız teknolojik gelişmeler ile Allah’ın kurduğu muazzam düzene şahit olacak, Onun emirlerine ve nehiylerine daha imanlı ve huşu içinde riayet edecek ve böylece Onun lütfuyla bize vaad ettiği cennetlere kavuşacağız ve Onun izniyle insanların da gözlerini açacağız.

Bir Müslüman bilim adamı ile Müslüman olmayan bir bilim adamı arasındaki bakış farklılığı için sayısız örnek verebiliriz, bunlardan bir tanesi şudur;

Gayri müslimler günümüzde Mars’ta su aramaya çalışmakta, dünyamızın ekolojik veya başka bilemedikleri sebeple yok olması karşısında kendilerine yeni yaşayabilecekleri gezegenler bulmaya veya oluşturmaya çalışmaktalar. Böylece insanlık soyunu devam ettirebileceklerine inanmaktalar.

Bu işler için trilyonlarca dolar harcarken, Afrika’da açlık ve susuzluktan kıvranan ve onlar için evlerinde besledikleri köpek kadar değeri olmayan insanların sorunlarını bu bütçelerin belki binde birine tekabül edecek kısmı ile çözmek ne akıllarına geliyor ne de oraya fon ayırıyorlar. Açıkçası umurlarında dahi değiller. Çünkü bunun hesabını vereceklerine inanmıyorlar!

Oysa bir mümin alim şöyle bilir; bu kâinatı ve dünyayı yaratan Allah’tır. Bir gün elbet bir kıyamet kopacaktır. Bunu engellemeye kimsenin gücü yetmez. Sonra da yaptıklarımızdan ve dahi muktedir olup yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğiz.

Bize düşen evvela dünyayı yaşanır kılmak, insanlar arası sosyal adaleti sağlamak. Mesela bunun için Allah zekat ve sadakayı emretmiş. İşte Allah’ın koyduğu bu genel prensipler çerçevesinde yapılacak her türlü çalışma ve bunlardan zuhur edecek her türlü helal neticelerinden faydalanmak İslam’ın adeta emridir.

Bir mümin elbette Mars’ta su arayabilir, başka şeyler, madenler de arayabilir. Ama evvela Cenab-ı Hakk’ın koyduğu ve dünyayı yaşanabilir yer kılan ekolojik olsun, sosyolojik olsun hiçbir mizanı bozmadan, Onun emirlerini yerine getirecek sonra veya o esnada bu çalışmaları beraberinde yürütebilecek.

Nitekim mealen şöyle buyurulmuş;

“O Rahmân olan Allah, Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyânı, anlamayı, anlatmayı öğretti. Güneş ve ay, bir hesaba göre hareket etmektedir. Bitkiler de ağaçlar da Allah’a secde ederler. Göğe gelince, onu yükseltti ve mizanı, umum kâinatta adalet ve dengeyi koydu. Tâ ki dengede haddi aşmayın onu bozmayın!” (Rahman, 55/1-8)

“Bütün mülk ve hakimiyet elinde, tasarrufunda olan Allah ne yücedir! Ve O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. Ve O, Azîz, kudreti dâimâ üstün gelendir, Gafûr çok mağfiret edendir. O ki, yedi göğü tabaka tabaka, birbiriyle ahenkli olarak yarattı. Rahmân olan Allah’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözünü çevir de bir bak, hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir ve yine bak; o göz aradığı kusuru bulamadan zelil ve bitkin bir halde sana dönecektir!” (Mülk, 67/1-4)

Kur'an’ın birçok ayetinde hem Allah’ın varlığı ve birliği vurgulanmış hem bunlara nasıl ulaşılacağı konusunda tefekkür ufukları açılmış hem de bu konuda yapılacak her türlü ilmi çalışmalar şiddetle teşvik edilmiş.

İşte bu doğrultuda İslam aleminde çalışmalar yapmış ve bugünkü fenlerin, tıbbın, coğrafyanın âdeta temelini oluşturmuş pek çok bilim insanı gelip geçmiştir; sitemizde bu konuda pek çok makale ve alim ismi bulabilirsiniz.

Ne zaman ki İslam alemi bu araştırmalardan, çalışmalardan gafil kalmış ve sebepleri âdeta yavaş yavaş terk etmiş, âdetullah gereği Rabbimiz tabiri caizse cezayı kesmiş.

Çünkü hikmetine binaen Rabbimiz bu dünyada rahmetini ve rızkını Müslim, gayri müslim fark etmeden herkese eşit yağdırmakta; bu dünyada gayret etmeden netice yok!

Sadece bekleyerek, sadece diliyle dua ederek elektriği, interneti, telefonu, uçağı keşfedemezsin! El alem keşfeder, sen de onların artıklarıyla yetinmek zorunda kalırsın. Bu iş birkaç asır böyle geçerse, sonunda 20. asır sonundaki korkunç duruma düşersin.

Ama hem imanını muhafaza eder, Rabbimizin emirlerini yerine getirir ve bununla beraber say-u gayret edersen;

2-3 asır boyunca yapamadıklarını 15-20 seneye sığdırırsın, nasıl mı? Şöyle ki;

Milli teknolojin bir anda genişler, savunma sanayin boyut değiştirir, uçak, araba, motor sanayiinde inanılmaz atılımlar, şehirlerin altına üstüne metrolar, otoyollar, köprüler yaparsın. Rezil bir durumda olan sağlık sistemin, havayolun dünyaya bir anda örnek olur...

Bunları yaparken de anlamazsın, dersin ki: “Biz bunları nasıl yapabiliyoruz? Borca batık değil miydik? Kaynaklarımız kısıtlı idi hani? 4-5 milyon mülteciye bakıyoruz bu nasıl oluyor?”

Oluyor, çünkü Allah’ın toplama, çıkarma, çarpma, bölme gibi dört işlem dışında da kendine has bir işlemi var; o da bereket.

Cenab-ı Hak bereketini istediğine tahsis eder.

Tek şart iman, ibadet ve bunları yanı sıra gayret, gayret, gayret…

İlave bilgi için tıklayınız:

Kainata ve içindekilere, mana-yı harfî ve mana-yı ismî ile bakmak ne ...
Allah'ın varlığına, bilimsel olarak somut örnekler verilebilir mi ...
Dünya çapında Müslüman bilim adamları var mıdır?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun