Zulme susan dilsiz şeytan ise, neden Allah zulümlere sessiz kalıyor?

Tarih: 16.03.2013 - 07:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamber "zulme susanın dilsiz şeytan olduğunu, onun da zulme iştirak edip ortak olduğunu" söylemiştir. Peki bazı zulümler hiçbir insanın göremeyeceği anlarda işlenmiştir. Yani sadece Allah’ın görebileceği zamanlarda, peki öyleyse Allah bu zulme karşı hem sessiz kalmıştır hem de müdahale etmemiştir.
- Allah bu durumda zalim mi oluyor?
- Müdahale etse; böyle mucizeler görünse, insanların kalbi yumuşasa, inananların sayısı daha da çoğalsa, bu dünyada mutlu öteki dünyada mutlu olsak kötü mü olur?
- Allah bunu niye istemesin, işine mi gelmez?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Allah insana hür iradesi ile hareket etme özgürlüğü vermiştir; insan ister, Allah yaratır. Örneğin ateş, inanan birini yakmasa, ama inanmayanı yaksa, namaz kılanın başına güller, kılmayanın başına taşlar yağsa, o zaman herkes Müslüman olur ve Ebu Bekir (ra) ile Ebu Cehil arasında fark kalmazdı.

Demek ki, insanların isyanlarına bu dünyada ceza verilmemesi, imtihan edilmelerinin bir gereğidir. Ölümle imtihan süresi dolacak ve kabirde ilk sorgu, mahşerde ve mizanda büyük muhasebe görülecek ve herkes layık olduğu akıbete uğrayacaktır.

Bazı asi ve zalim kavimler, peygamberlere zulmettikleri veya sefahatte çok aşırı gittikleri için, bu dünyada kahır tokatlarına maruz kalmışlarsa da temel kural “cezaların kabre ve ahirete tecil” edilmesidir. 

Dünyadaki bu cezalar, diğer insanların ibret almaları için İlâhî birer ikaz mahiyetindedirler. 

Kur’an-ı Kerim'de âsi kavimlere gelen belalar dikkatlere sunulmakta, o kahır tecellisine sebep olan hallerden müminlerin çekinmeleri emredilmiş oluyor. Bu İlâhî tokatların birine ahlâksızlık, bir diğerine peygamberlerine zulmetme, bir başkasına ölçü ve tartıda hile yapma,…,  sebep olmuşlardır. Bu tarz, çok müessir bir sakındırma yoludur.

Eski kavimlerin başına gelen belaların İlâhî bir ceza olduğunu kabul etmeye nefisler yanaşmayabilir. Çünkü o takdirde, hem kendi suçlarını kabul etmiş olacaklar hem de akıbetlerinin cehennem azabı olduğunu anlayacaklardır. 

Böyle bir halde, tövbe etmek ise nefse çok zor gelir. En kolay yol, o musibetin bir tabiat olayı yahut bir başka sebeple olduğuna inanıp, konu üzerinde düşünmemeyi tercih etmektir.

Eğer senin arzu ettiğin gibi, bu dünyada bir imtihan olmasaydı, herkes -kendi düşüncesine göre- iyi ve mutlu olsaydı, hem dünyada cennet hem ahirette cennet herkes için söz konusu olsaydı, bu takdirde senin gibi Allah’a karşı en saygısız ifadeleri kullanmaktan çekinmeyen cehaletin bir timsali ile adaletin timsali Hz. Ömer ve ilim-irfan ve takvanın timsali olan Hz. Ali’yi aynı kefeye koymak gerekirdi ki, bundan daha büyük bir zulüm olamazdı. 

Kur’an’da imtihanın, iyi ve kötü insanların birbirinden ayrılması, fark edilmesi, gün yüzüne çıkması için yapıldığına dair birçok ifade vardır. Örnek olarak bazı ayetlerin meallerini vermekte yarar vardır: 

“Bir görseydin o suçluları: Rablerinin huzurunda, mahcupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken: 'Gördük, işittik ey Rabbimiz! Ne olur bizi dünyaya bir gönder! Öyle güzel, makbul işler yaparız ki! Çünkü gerçeği kesin olarak biliyoruz artık!' "

"Eğer dileseydik bütün insanlara hidayet verir, doğru yola koyardık. Lakin 'Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım.' hükmü kesinleşmiştir.” (Secde, 32/12-13)

Bu ayetin manası şudur: İnsanların bir kısmı cenneti değil, cehennemi hakketmektedir. Cenneti hakketmeyen, yaptıkları haksızlıklarıyla cehennemi hakkeden canileri mükâfatlandırmak gibi bir haksızlığı Allah’tan nasıl isteyebiliriz. 

“Öyle ya, mümin olan, hiç fâsık gibi olur mu? Bunlar asla bir olamazlar.” (Secde, 32/18)

mealindeki ayette bu hususun altı çizilmiştir. 

Aklı ve vicdanı olan hangi insan var ki, insanlara hep yardım eden, iyilik eden kimseler ile katil ve canileri aynı şekilde mükâfatlandırılmasını istesin. Veya üniversite imtihanına giren binlerce insanlar arasında çalışkanlığıyla, aklıyla, zekasıyla, herkesin beğenini kazanmış bir öğrenci ile, tembel, geri zekalı, aklını kullanmayan, ayyaşlıktan başka bir şey bilmeyen bir öğrenciye aynı puanların verilmesini isteyen tek bir Allah’ın kulu var mı?

“Cehennemliklerle cennetlikler elbette bir olmaz. Felah ve başarıya erenler, cennetliklerdir.” mealindeki ayette başarıya göre muamelenin yapıldığına işaret de vardır.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak aklıselim sahipleri, sağduyulu olanlar düşünüp ibret alır.” (Zümer, 39/9)

mealindeki ayette bilenlerle bilmeyenleri aynı kefeye koymanın yanlış olacağına işaret edilmiştir. 

“Allah, sizin içinizden cihad edenlerle (her türlü maddi-manevi iyilik konusunda gayret gösterenlerle) sabır gösterenleri ortaya çıkarmadan, kolayca cennete girivereceğinizi mi zannettiniz?” (Âl-i İmran, 3/142)

mealindeki ayette çalışkan-sabırlı olanlarla tembel-zavallı olanların aynı kefeye konmasının haksızlık olduğuna işaret edilmiştir. 

“Görmeyenle gören bir olmaz. İman edip makbul ve güzel işler yapanlarla hep kötülük yapanlar da bir olmaz. Ne de az düşünüyorsunuz!” (Mümin, 40/57)

mealindeki ayette, iman edip güzel işler yapanlar gözleri gören kimseler olarak nitelendirildiği gibi, işleri güçleri kötülük yapmak olanlar da kör olarak tasvir edilmiştir.

Şimdi, Allah aşkına, gerçekleri gören ile bu gerçekleri görmeyen kör bir kimse sizce bir midir?  

Sizi insafa, vicdana, kendinize acımaya davet ediyoruz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ergintahir

ALLAH mazlumun hakkını zalimde bırakmaz . 'ya bu dünya ya da diğer dünyada...İLLAKİ!'

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
yusuf_aga

Bu soru daha edeplice sorulabilirdi. Sorudan hicap duydum. Ama hocam güzel güzel cevaplamış. İnsaf ile okunduğu zaman anlaşılmayacak bir şeyin olmadığı gözükecektir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun