Nefs / nefis mertebelerine nasıl çıkılır?

Tarih: 25.08.2013 - 10:36 | Güncelleme:

Soru Detayı

 - Nefis mertebeleri, nefsin makamlarında yukarı nasıl çıkılır?
- Kalp ruh hafi... denilen konular hakkında bilgi verir misiniz?
- Kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ne işe yarar? Nasıl terakki ederler?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Nefsin içinde bulunduğu belli alışkanlıkları vardır.

Bu alışkanlıklarından vazgeçmesiyle bir yukarı mertebeye çıkması söz konusudur. Mesela: nefsin ilk mertebesi; Nefs-i emare (kötü emmarelik mertebesi) dir. Bu makamda bulunan bir nefis sürekli sahibini kötüye teşvik eder. Bütün telkinleri, dürtüleri bu yönde olur.

Nefs-i emmare, insan nefsinin en aşağı mertebesi ve “Muhakkak nefis kötülüğü emredicidir.” âyetinin haber verdiği büyük düşmandır.

Şehvet, hırs ve hasedin emrine girmekle, ruh ve kalbi aşağıların ve bayağıların hizmetine sokmağa çalışır. Kötülüğe aşık, harama düşkün, sefahate hayrandır. Hayırlı işlerde tembel ve ürkek, şerde cesur ve atılgandır. Şeytanı meleklere secdeden men eden haset ve kibir, bu nefsin önde gelen sıfatları ve en belirgin özellikleridir.

İkinci mertebesi nefs-i levvamedir. Bu mertebeye yükselen bir nefis, sahibini daha önce yaptığı yanlışlardan dolayı levmeder, ayıplar, böyle şeyleri bir daha yapmaması gerektiğini telkin eder... Daha sonra mutamainne, radiye, mardiye mertebeleri gelir. Her birinin kendine has özellikleri vardır.

Bu imtihan dünyasında, insanlar nefislerinden ve şeytandan gelen kötü telkinlerle, İlâhî fermandan gelen hidayet haberleri arasında bir mücadele verirler. Kazanılan her mücadele, yani yapılan her ibadet, vazgeçilen her kötülük, uzak durulan her haram nefis için bir terakki basamağı ve bir temizlenme ameliyesi olur. Yükselme yoluna giren bu nefsin son durağı rıza makamıdır; Allah’ın taktir ettiği her şeyi rıza ile karşılayan ve böylece Allah’ın da kendisinden razı olduğu bir nefis olma makamı.

Bu makama eren nefse, Cenab-ı Hak şu hitapta bulunur:

“Ey mutmainne nefis (güvenceye kavuşmuş ruh)! Sen Ondan O da senden razı olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına karış (dahil ol) ve cennetime gir.” (Fecr, 89/27-30)

- Kalb, ruh, hafi gibi ıstılahlar Kur’an’dan alınmıştır. Kalb, daha çok duygusallığın, hissiyatın yer aldığı yer olması hasebiyle, ehl-i tarik onun bu özelliğinden yaralanarak Allah sevgisini özümsemek için kalbi bir mekanizma olarak kullanmışlardır. Çünkü, sevginin gözü kördür. Allah’a aşk-ı hakikiyle bağlananlar, onun isim ve sıfatları hakkında olduğu gibi, yaptığı fiilleri hakkında da hiç bir dedikoduya kulak asmazlar.

Bediüzzaman Hazretlerinin yalnız kalb ayağıyla yapılan seyru süluku şöyle eleştirmiştir:

“Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı; bütün masivayı terk, hattâ esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenab-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letaifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki: Bütün o letaifi; kendilerine mahsus ayrı ayrı tarîk-ı ubudiyette, hakikat canibine sevketmek ile sahabe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette, kalb bir kumandan gibi, letaif askerleriyle kahramanane maksada yürüsün. Yoksa kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitmek, medar-ı iftihar değil, belki netice-i ızdırardır.” (bk. Sözler, s. 495)

- Ruh dairesi, kalb dairesinden daha geniş bir dairedir. İnsanın “Elestü bezmi”nde verilen söz doğrultusunda ilahî hakikatlerle hayat bulması ruh dairesinin bir tezahürü olur. Kalbin, aklın, fikrin dahi bazen haberdar olmadığı sahada seyr-u süluk eden ruhun dairesi oldukça geniştir. İman ve salih amelin ihlasla tahakkuku nisbetinde kişinin ruhanî seyru seyahati kuvvet bulur.

- Hafi kelimesi kalbdeki sırrın öte tarafı anlamına gelir. Kalb, sır, hafi, ahfa terimleri Kur’an’dan alınmıştır.

“İster yavaş konuş, ister açıktan, O’na göre birdir. Zira O SIRRI da (gizliyi de), AHFAyı da (gizlinin gizlisini de) bilir.” (Tâhâ, 20/7)

mealindeki ayette, SIRR ve AHFA kelimeleri kullanılmıştır.

- Kalb: İmanın mahallidir. Hissiyatın mâkesi olduğu için, aşk dercesine varan ilahi aşkın da mahallidir. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in kalbine indirilmesi, kalbin önemini göstermeye yeterli bir vakadır. Kalb gizli bir duygu madeni olduğu için, hem ihlasın hem de nifakın yeri olabilir. Bu sebeple, kalbe ihlası kazandırmak kişiyi en yüksek bir kulluk kulesine çıkardığı gibi, kalbteki samimiyetsizlik, özellikle nifak duygusu kişiyi esefel-i safiline atar.

Sır ise, kalbten daha içeride olan bir gizlilik odasıdır. Oradaki samimiyet kişiyi daha da parlak bir makama ulaştırır. Hafi  ve Ahfa ise, daha da kapalı kapılar ardında bulunan ihlasın odalarıdır. Bütün benliğini dinine veren ve bütün samimiyetiyle Allah’ın rızasını esas maksat yapan kimsenin bu makama gelmesinde, sır ve ahfasının rolü büyüktür.

- Şunu özellikle belirtelim ki, bizim bu isimleri bilmemiz bu odaları girdiğimizi göstermediği gibi, onların ne olduğunu bilmememiz de bizim oralardaki ihlas ve samimiyeti bulmadığımız anlamına gelmez.

Bize düşen, Kitap ve sünnet dairesindeki Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmektir. Bunlara riayet etmek ise, samimi bir imandan geçer. Samimi bir iman ise, imanın mertebelerini tahkiki bir şekilde öğrenmek ve onları hayatımıza aktarmaktan geçer.

- Bir akciğer taraması için, basitten derinliğe doğru, normal bir röntgen, tomoğrafi ve emar çekilir. Sır, hafi ve ahfa da bunun gibi, en ince iman ve ihlasın, tevekkül ve teslimiyetin derecelerini ortaya çıkaran mekanizmalardır.

Kimi, cennet kazanmak için, kimi cehennemden kurtulmak için amel eder.

Kimi Allah’ın azabından, kimi gazabından kurtulmak için amel eder.

Kimi sadece Allah’ın rızasını kazanmak için amel eder.

Kimi, bir batman sıkıntıya, kimi yüz batman, kimi de bin batman sıkıntıya tahammül eder. Kiminin ufak bir sıkıntıdan dolayı Allah’a olan muhabbeti kaybolur veya azalır.

Kimi de Hz. Eyyüb Peygamber gibi sonsuza dek bu muhabbeti kalbinden eksiltmez. İmanın kalbteki, sırdaki, hafi ve ahfadaki kuvvetinin dercesine göre kişilikler meydana gelir.

Dinini bir dinara satanlar yanında, bütün dünyayı dinin bir tek meselesine feda edenler de vardır.

Hülasa: Allah’a olan iman, teslimiyet, tevekkül ve muhabbetin kuvveti, bu olguların sır, hafi ve ahfaya yerleşmesi derecesine göredir. Onun içindir ki, evliyalar için “Allah sırlarını takdis etsin.” diye dua edilir.

İlave bilgi için tıklayınız:

NEFS-İ MUTMAİNNE, NEFSİN MERTEBELERİ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun