Neden Eşari ve Maturidi’yiz?
Ehli Sünnet Müslümanların Eşari ve Maturidi olmaların sebebi nedir? bu iki itikadi fırka olmasa idi Ehli Sünnet eksik mi kalırdı? Günümüzde Eşari ve Maturudiliyin bir önemi kaldı mı? Birde bizler kendimizi fıkhı'ta Şafiiyiz itikatta Eşariyiz veya fıkhı"ta Hanefiyiz itikatta Maturidiyiz diye tanıtınca Eşari Maturudiliye karşı olanlar bizlere İmam'ı Azam ve İmam'ı Şafii itikata yanlış mıydı ki siz fıkhı'ta onlara bağlısınız amma ititata Eşari Maturidisiniz diyorlar ben bu fırkaların ikisini de kabul ediyorum Fıkh ve İtikat imamların itikata ve fıkh'ta feri meslekler hariç ayın görüşlerde olduğunu da biliyorum amma yine de sizden bu konuda açıklama yapmanızı istirham ediyorum.
Değerli kardeşimiz,
Esasen, Matüridiliğin şekillenmesinde Ebu Hanife ve talebelerinin önemli etkisi olsa da, mezhebi sistemleştiren İmam Matüridi olduğu için onun ismi ile anılmaktadır. Eş'arinin sistemleştirdiği ekole ise Şafii ve Maliki alimler daha çok rağbet etmiştir.
İmam-ı Azam ve İmam-ı Şafii gibi müçtehit imamlar, hem fıkıh hem de itikat konularında derin bilgiye sahiptiler. Ancak, onların dönemlerinde itikadi konular, Eşari ve Maturidi mezhepleri gibi sistemli bir şekilde ele alınmamıştı. Bu nedenle, Eşari ve Maturidi mezhepleri, Ehl-i Sünnet itikadını daha detaylı ve sistemli bir şekilde ifade etme imkanı sunmuştur.
Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:
Asr-ı saadet döneminde Müslümanlar arasında inanç/akaid alanında beliren bir ihtilaf yoktu. Zira her hususta Hz. Peygamber (asm) Efendimize başvurup sorularına cevap alıyorlar ve çözüme kavuşturuyorlardı.
Hz. Peygamber’in ahirete göç etmesinin ardından peyderpey ihtilaflar ortaya çıkmış ve derinleşmiştir.
İmam Eşari’nin de belirttiği üzere Hz. Peygamber’den sonra Müslümanlar arasında meydana gelen ilk ihtilâf halife konusundaki görüş ayrılığıdır. Hz. Ebu Bekir’in hilafete seçilmesi ile bu problem geçici olarak çözüme kavuşsa da sonraki dönemlerde ilk halifenin Hz. Ali olması gerektiğini savunan ve kendilerini Hz. Ali’nin taraftarları olarak gören Şia fırkası zuhur etmiştir.
İkinci ayrılık ise Hz. Osman’ın vefatının ardından çıkan iç çatışmalar olmuştur. Çıkan savaşlar neticesinde kendi tarafında olmayan Müslümanları tekfir ile suçlamak özellikle Harici olarak anılan fırka mensupları içerisinde umumi bir müptela haline gelmişti.
Diğer bir fikri ayrılık nedeni ise İslam coğrafyasının genişlemesi ile farklı din ve mezheplerin batıl düşüncelerinin Müslümanların saf inancının içine sokulmaya çalışılmasıdır.
Söz konusu problemlerin çözümü konusunda farklı görüşler dile getirilmiştir.
Selef olarak isimlendirilenler ashabın yolunu takip etmenin gerekliliğini savunup onların döneminde konuşulup tartışılmayan meseleleri dile getirmenin ve o konularla meşgul olmanın bidat olduğunu öne sürmüşlerdir.
Buna karşılık ayet ve hadislerin sunduğu çözümlerin ışığında akli argümanlar ortaya koymak sureti ile dinin müdafaasının yapılması gerektiği fikri savunulmuştur. Bu yöntemle dinin meselelerini savunma metodunu benimseyenlere kelam ehli denilmiştir.
Kelam yöntemi ile dinin savunulması birçok alim tarafından kullanılmıştır. Bunların içerisinde simge isim haline gelen ve Ehl-i Sünnet mezhepleri içerisinde anılan iki fırka vardır. Bunlar Ebu’l-Hasan el-Eşari’ye nispetle Eşarilik diğeri ise Ebu Mansur el-Matüridiye nispetle Matüridilik mezhebidir.
İmam Eşari o dönemki İslam coğrafyasının batı kesiminde kelâm ilminin yöntemleri ile batıl din ve fırkalara karşı mücadele ederken doğuda yani Maveraünnehir bölgesinde İmam Matüridi, Ebu Hanife’nin açtığı yolu sürdürmüştür.
Her iki alimin düşünce ve yöntemleri gerek ilim ehlince gerek halk kesimlerince benimsenmesi neticesinde Ehl-i Sünnet’in iki mezhebi olarak anılıp Müslümanlar arasında genel kabul görmüştür.
Mezhepler dini savunma yöntemi olarak anlaşılmalıdır. Kuran ve sahih hadislerin ortaya koyduğu ilkelerin akli deliller ile bütünleştirilerek insaf ehli olan muhatapları ikna etmekte, muannidleri ise ilzam etmektedir.
Dine muarız olan kesimler tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de vardır ve kıyamete kadar devam edecektir. Dolayısıyla sözü edilen itikadi mezheplere her dönemde ihtiyaç vardır. Ne var ki problemlerin farklılaşması geçmişte ortaya konulan çözüm yollarını zenginleştirmeyi gerekmektedir.
Matüridilik ve Eşârilik mezheplerinin ikisinin de kullandıkları yöntem ve ortaya koydukları çözümler hak üzere olduğu için bir Müslümanın kendisini bu mezheplerden birisine olan aidiyetini ifade etmesi diğerinin yanlış olduğunu varsaydığı anlamı yüklenmemelidir. İki görüş de haktır.
Bu açıklamalar neticesinde “İmaz Azam ve İmam Şafii’nin itikadı yanlış mıydı” sorusu da anlamsız hale gelmektedir. Zira Matüridi, Ebû Hanife’nin hem itikadi konularda hem de fıkıhtaki meselelerde takipçisidir. İlk dönemlerde Hanefiyye olarak anılan mezhep çok sonraki dönemlerde Matiridiyye olarak anılmaya başlanmış ve bu isimle yaygınlaşmıştır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Eşari ve Maturidi, İmam Ebu Hanife ve İmam Şafi’ye mi uydular?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Eşari ve Maturidi, İmam Ebu Hanife ve İmam Şafi’ye mi uydular?
- Hanefilerin Maturidi mezhebine tabi olmaları hakkında bilgi verir misiniz?
- İmam Azam Ebu Hanife, Caferi Sadık’tan hadis almış mıdır? Ehl-i Sünnet alimleri, Hz. Ali, Zeynelabidin, İmam Bakır, Caferi Sadık gibi ehl-i beyt alimlerinden neden hadis almamıştır?
- İmam Matüridi'nin mürted hakkındaki hükmü nedir?
- Peygamber Efendimiz Ehl-i Sünnet dışı fırkalara şefaat edecek mi?
- İlk Maturidi kelam eserleri nelerdir?
- Selefi olmak daha iyi değil mi?
- EHL-İ KIBLE
- MATÜRİDİYYE
- İçtihat alimlerinin birbirlerini mürted ilan etmesi doğru mudur?