Müslümanın tatile gitmesi caiz midir?

Tarih: 24.07.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Harama girmemek kaydı ile tatil yapmak haram değildir. "Ta'tîl" kelimesi Arapça olup "atâlet" kökünden türetilmiştir. Atalet, "işe yaramamak, boş, faaliyet dışı kalmak" demektir. Yirmi dört saatini kulluk şuuru içinde veya bu şuura bağlı, bu şuur çerçevesinde alınmış kararlar, oluşturulmuş meşruiyetler içinde geçiren, geçirmek durumunda olan bir kul için "faaliyet dışı kalmak, boş durmak" manasında bir atalet ve kendini âtıl kılmak mânasında bir "tatil" söz konusu olamaz. Müminin ölümü nasıl geçici hayattan ebedî olana intikal ise, tatili de bir işten bir başkasına geçmek veya bir işin yerine bir başkasını ikame etmek şeklinde olur. Günlük hayat içinde beş vakit namaz, ruhu dünya meşguliyetlerinden alarak bir başka alemde tekamül yolculuğuna devam ettirmek; bu mânada meşguliyet içinde dinlenmektir, tatildir. 

Öğrenim, görev, iş gibi meşguliyetler içinde uzun zaman geçirmiş bir mümin, bu işi bir süre bırakarak dinlenmek istediğinde, bu bırakmanın meşru (zararsız, kurallara uygun) olması gerekir. Meşru olarak belli bir işten kendini tatil eden (bir süre o işi yapmayı bırakan) mümin yalnızca o işi yapmamak mânasında bir atâlet içindedir; onun dışında Allah'a, kendine, ailesine, cemiyete ve tabîata karşı vazifeleri, gerekli ve terk edilemez, faaliyetleri devam etmektedir. 

Günümüzde tatil daha ziyade eğitim öğretim veren ve alanlar için söz konusu ediliyor. Başka işlerde olanlar için ise daha çok "izin, dinlenme, gezi" gibi kelimeler kullanılıyor. 

Tatil, izin, dinlenme... yapanlar nelerle "meşgul" oluyorlar? Burada kullandığımız "meşgul olma" kavramı, "tatil" kavramının zıddıdır. Tatil "bir şey yapmamak", meşgul olmak ise "bir şey yapmak"tır. 

Genel olarak tatil yapanlar mümkün olduğu kadar bir şey ile meşgul olmuyorlar; başka bir ifade ile "dinlenme ve eğlenme" dışında bir şey yapmamaya çalışıyorlar. Bu sebeple de amaca uygunsa ve varsa yazlıklara giderek veya başka yerlerde dinleniyor ve eğleniyorlar. Bu dinlenme ve eğlenmelerin birçoğunun hem faturası yüksek oluyor, hem de sağlıklı olmuyor.  

Çocuklar ve gençler genellikle ana babalarının tatil yaptıkları yerlerde tatillerini geçiriyorlar. Ya eski arkadaşlarını buluyorlar ve/veya yeni arkadaşlar ediniyorlar. Ülkemizde çocuklara ve gençlere millî ve dînî ahlakımızın eğitimi yapılmadığı için eğlence ve ilişkilerde din ve ahlak sınırları bulunmuyor; güdüler, arzular, gençlik heyecanı nereye götürüyorsa oraya savrulup gidiyorlar. 

Müslümanın tatili aynı zamanda meşgul olmaktır: Okur, ibadetine devam eder, sılayırahim yapar (akrabayı ziyaret eder, gönüllerini alır, durumlarını yakından görür, gereken ilgiyi gösterir); bilgi, ibret, tanıma ve tanışma gibi amaçları gerçekleştirmek üzere görülmesi gereken yerlere gider (seyahat eder), bütün bunları yaparken -devamlı yaptığı bir işe ara verdiği için- dinlenmiş olur. 

Eğlenceye gelince, yaşlının, gencin, çocuğun ortak ve farklı eğlencelere ihtiyaçları vardır. Fıtrata uygun ihtiyaçlar İslam'ın tanıdığı ve tatmin edilmesini istediği ihtiyaçlardır. Alkollü içkiler, sigara, uyuşturucu, kumar... iptilaları fıtrata uygun ihtiyaçlar değildir; sonradan zorlanarak, taklit ve özdeşleşme yoluyla edinilen alışkanlıklardır. Müzik, spor, oyun ise fıtrata uygundur, insanın ruh ve bedeninin gelişmesine yardımcı olur; bu sebeple İslam bunları "aşırı olmaması, ibadet ve gerekli faaliyetlerden alıkoymaması ve haramda kullanılmaması" şartıyla mübah kılmıştır. Sevgili Peygamberimizin (asm) kır gezisinde eşi Hz. Âişe ile koşma yarışı yaptıklarını, bayram günü eşinin, iki kız tarafından icra edilen müziği -kendisi de odada olduğu halde- dinlemesine izin verdiğini, Habeşistanlı folklor ekibinin gösterisini yine Hz. Âişe ile birlikte seyrettiklerini, hatta oynayanları "Haydi gösterin marifetinizi!" diyerek teşvik ettiğini, dostlarıyla yarenlik ettiklerini, şaka ve nükte yaptığını, yüzmeyi, okçuluğu, biniciliği teşvik ettiğini biliyoruz. 

"Bireyin kendisini bir başkasıyla aynîleştirmesi, kendini ona benzetme esasına dayanan özdeşleşme, çocukluk döneminde anne-babayı örnek alarak gerçekleşirken ergenlik döneminde özellikle gencin bağımsızlık arzusu ve sosyalleşme sürecinin hızlanması ile anne-baba dışındaki bireylerle özdeşleşmeye dönüşür." 

"Kişilik çevre ile kalıtımın bir fonksiyonudur. Çevresel faktörleri merkeze alırsak aile, oyun sahaları ve okullar çocukların hayatlarında esas yerlerdir. Çocuklar hayatlarını -ağırlıkları yaşa göre değişse de- devamlı bunların etkisinde sürdürürler... Kişi sosyalleşme sayesinde gurubun -aile, okul vs.- inançlarını, normlarını, değerlerini, davranış modellerini ve ideallerini öğrenir ve aynileşme yoluyla onları kişiliğinin bir parçası haline getirir." (Hökelekli gurubu, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Ankara 2002, s. 47, 156). 

Psikloji ve Eğitin bilim dallarının ortaya koyduğu gerçeklikler karşısında ana babaların, çocuklar ve gençlerin çevreleri ile ilgilenmeleri kaçınılmaz hale gelmektedir. Özellikle çocukların ve gençlerin arkadaşlarına ve örneklerine dikkat etmek, gerektiğinde uzmanlarla danışma yaparak usulüne uygun müdahalelerde bulunmak kaçınılmaz olmaktadır. Oyun, eğlence, tatil arkadaşları, gurupları kimlerdir, bunların inançları, ahlakları, dünya görüşleri, alışkanlıkları nelerdir? Çocuğumuz veya kendimiz bunlarla birlikteliğimizi sürdürdüğümüz takdirde kazanç veya kaybımız ne olacaktır? Her zaman olduğu gibi tatillerde de "meşgul olacağımız" konular arasında bu sorular ve meseleler de vardır. 

Konumuzla ilgili birkaç hadisi burada hatırlamak faydalı olacaktır:

Ahirette sorulacak konular arasında zamanın nasıl geçirildiği ve gençliğin ne yolda tüketildiği de vardır. (bk. Tirmizî, Kıyamet 1)

Bir adam yolda giderken yol üzerinde bir dikenli dal gördü, insanlara zarar vermesin diye onu yolun kenarına çekti ve bu yüzden Allah o kişinin günahlarını bağışladı. (Buharî, Ezan, 32)

"İyi ve kötü arkadaşın misali güzel koku satan ile seyyar demircidir. Koku satan ya sana bir parçacık sürer, ya ondan satın alırsın veya ondan güzel koku koklayarak yararlanırsın. Demirci ise ya elbiseni yakar veya kötü kokusunu çekersin." (Buhârî, Büyû 38; Zebâih 31; Müslim, Birr 146)

Hz. Peygamber (asm) bir gün sordu:

"Bugün kim oruç tuttu, kim bir hasta ziyaret etti, kim cenazeye katıldı, kim bir yoksulu doyurdu?" Bu soruların her birine Hz. Ebû Bekir (ra) "Ben" diye cevap verdi. Peygamberimiz (asm) buyurdular: "Bir gün içinde bunların tamamını yapan kimseyi Allah cennetine koyar." (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 12)

"Allah'ım üzüntüden, kederden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve cimrilikten, ağır borç yükünden ve ayak takımının ve zalimlerin başa geçmesinden sana sığınırım." (Ebû Davud, Salat, 367)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun