"Tevrat ellerinde iken, nasıl seni hakem tayin ediyorlar?" konusunu açıklar mısınız?

Tarih: 01.09.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maide suresi 43. ayette geçen,
"Kendi kitapları olan ve içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat ellerinde iken, nasıl olup da seni hakem tayin ediyorlar?"
- Bu hususu açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Kendi kitapları olan ve içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat ellerinde iken, nasıl olup da seni hakem tayin ediyorlar? Sonra ne diye peşinden dönüp senin hükmüne razı olmuyorlar? Aslında onlar hiçbir şeye iman eden kimseler değildirler." (Maide, 5/43)

Tevrat, Hz. Peygamber (asm) döneminde de tahrif olmuştur. Ancak Tevrat'ın bütün ayetleri tahrif edilmemiştir. Ayrıca Yahudiler, "Elimizde Tevrat varken Muhammedin getirdikleriyle amel etmeyiz, onun peygamberliğini kabul etmeyiz." diye söylenmekteydiler. Ancak başları sıkışınca Hz. Peygambere (asm) müracaat etmişlerdir. Ayet-i kerimede de bunların bu hâli tenkit edilmiştir.

 Ebu Hureyre, Berâ b. Âzib, İbnü Abbas ve daha birçoklarından gelen rivayetlerin özetine göre, Tevrat'ta İsrailoğullarından zina edenlere recm (taşlanmak suretiyle öldürülme) emredilmişti ve bunu tatbik ediyorlardı. Nihayet bir gün büyüklerinden birisi zina etmiş, recm için toplanmışlar, fakat ileri gelen seçkinler ve memleketin saygın kişileri kalkmışlar, yasaklamışlar. Sonra zayıflardan birisi zina etmiş, bunu recm etmek için toplanmışlar. Bu defa da düşkünler gürûhu kalkmış, "Arkadaşınızı recm etmedikçe bunu da etmeyin, ikisini de recm edin." demişler.

Bunun üzerine, "Mesele zorlaştı, geliniz bir çaresine bakalım." demişler. Recmi bırakıp tahmime karar vermişler ki, "yünden örülmüş, zifte bulanmış bir kamçı ile kırk kamçı vururlar, yüzünü karalarlar, ters yüzüne bir eşeğe bindirip dolaştırır teşhir ederler"miş. Peygamberimiz (asm) Medine'ye şeref verinceye kadar böyle yapıyorlarmış. Berâ b. Âzib (r.a.)'den rivayet edildiği üzere, bir gün Resulullah (asm) Medine'de böyle bir Yahudi'nin dolaştırıldığına bizzat rastlamış, âlimlerinden birini çağırmış, "Sizde zina eden kimsenin cezası böyle midir?" diye sormuş, "Evet." demiş. "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah için söyle, kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?" deyince, "Böyle yemin vermeseydin söylemezdim, doğrusu recimdir." demiş ve kıssayı nakletmiştir.

Sonra Yahudi ileri gelenlerinden Yüsre adında bir kadın Hayber ileri gelenlerinden bir Yahudi ile zina yapmış, tutmuşlar, Kureyza oğullarından bir takımlarını Resulullah'a göndermişler, "Sorunuz bakalım zina hakkında ona indirilen hüküm nedir? Korkarız ki bizi rüsvay eder, şayet celd (deynekle vurma cezası) derse tutunuz, recim (taşlamayla öldürme cezası) derse sakınınız." demişler. Gelmişler, sormuşlar.

Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayetine göre:

"Şu adam ihsanından (namuslu yaşamasından) sonra namuslu bir kadın ile zina etti, seni hakem yapıyoruz, hüküm ver." demişler. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) kalkmış Yahudilerin dershanelerine gitmiş, "Ey Yahudi toplumu, bana en bilgininizi çıkarınız." buyurmuş, onlar da Abdullah b. Sûriya'yı çıkarmışlar, Kureyza oğullarından bazılarının rivayetine göre, o gün İbnü Sûriya ile beraber Ebu Yasir b. Ahtab'ı ve Vehb b. Yehûdâ'yı da çıkarmışlar ve "İşte bunlar bizim bilginlerimiz." demişler. Resulullah (asm) biraz konuşmuş, nihayet "Kalanlar içinde Tevrat'ı en iyi bilen budur." diye İbnü Sûriya'yı göstermişlerdir ki, henüz genç ve yaşça diğerlerinden küçük ve tek gözlü imiş, Resulullah bununla tenha kalmış ve meseleyi açmış,

"Ey İbnü Sûriya, Allah'a ve Allah'ın İsrailoğullarına olan nimetlerine ant vererek söylüyorum. Namuslu hayatından sonra zina eden kimse hakkında Allah'ın Tevrat'ta recm ile hükmettiğini bilmiyor musun?" buyurmuş, o da

"Allah için evet, ey Kasım'ın babası (Muhammed)! Bunlar senin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kesin bir şekilde bilirler ve fakat haset ediyor (kıskanıyor) lar." demiş.

Resulullah da oradan çıkmış, gelip hükmünü vermiş, zina eden erkek ve zina eden kadının ikisinin de recmini emretmiş. Beni Osman b. Galip, b. Neccâr mescidinin kapısı önünde recmedilmişler. Fakat İbnü Sûriya böyle dediği halde, sonradan düşük karekterli Yahudilerin saldırısıyle inkâr etmiş.

İşte Maide Suresi 43. âyeti ve tahrif olayı bunları hatırlatarak nazil olmuştur.

Bir de İkrime ve Katâde ve daha bazılarının rivayetine göre Beni Nadir Yahudileri Beni Kureyza'dan daha haysiyetli ve şerefli imiş. Bunun için Beni Kureyza'dan biri Beni Nadir'den birini öldürürse öldürülür. Fakat Beni Kureyza'dan birini öldürürse yüz vesak (1 vesak = 200 kg) hurma diyet alınırmış. İbnü Zeyd'in rivayetine göre Huyey b. Ahtebî, Nadir'li için iki diyet, Kureyzalı için bir diyet hükmedermiş.

Sonra Benî Nadir'den biri, Beni Kureyza'dan birini öldürmüş, Beni Kureyza da Peygamberimiz (asm)'in hükmüne müracaat etmişler. Buna işaret olarak inmiştir. Hasılı bu âyetler Müslüman olmayanların, İslâm'ın hükmüne müracaatı hakkında nazil olmuştur. Ve bu arada onların ahlâkı ve müracaattan maksatları da bildirilmiştir.

Şimdi bunların hakeme başvurmaları fikri doğruluktan ve iyi niyetten doğmayıp, sırf arzularına bir çare aramak maksadıyla olduğunu beyan etmek için buyuruluyor ki:

"Yanlarında Tevrat, Tevrat'ta Allah'ın hükmü varken onlar seni nasıl tahkim ediyorlar, ne diye hakem yapıyorlar? Sonra da nasıl dönüyorlar? Hiç şüphe yok ki, Allah'ın hükmüne ve kendilerinin iman iddia ettikleri Kitab'a imanları yok da ondan. O hâlde bunlar asla mümin değillerdir. Ne Tevrat'a iman ederler, ne Kur'ân'a; ancak arzuları, şehvetleri arkasında koşarlar. Bunun için sen bunların küfre koşmalarından dolayı üzülme." (Elmalılı Hamdi Yazır, İlgili ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun