Kuran’a ekleme ya da çıkarma yapmak doğru mu?

Tarih: 19.10.2024 - 09:34 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Sizi uzun zamandır takip ediyorum aklıma bir soru takıldığında mutlaka uğradığım bir yer. Aklıma yine birkaç soru takıldı sayfanızda aynı ya da benzer bir soruya rastlamadım. Aslında bir konu ve bu konu hakkında kafamda oluşan 4 sorudan oluşuyor.
- Kuranı kerim den bir ayeti inkar etmek dinden çıkmaya neden olur diye biliyorum Abdullah ibni Mesud 2 sureyi Kur'an-ı Kerimden saymayıp mushafına eklememiştir deniyor.
- Ubey bin Kab da Kur'an-ı Kerime dışardan 2 sure eklemiştir deniyor.
- Peygamberin zayıf olduğu söylenen Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabii olsanız hidayete erersiniz diye bir hadisi var.
Sorularım:
1) 2 sahabeden hangisine uymak hidayete erdirir?
2) Sebebi ne olursa olsun Kuran-ı Kerime ekleme ya da çıkarma yapmak doğru mudur?
3) Bu 2 sahabe dinden çıkmış olur mu? Yoksa niyetlerine bakılması mı gerekir?
4) Niyetlerine bakılarak hoş karşılanması yapılanı meşrulaştırma olmaz mı?
- Kafama takılan bu soruları Kuran ışığında yanıtlarsanız çok sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, Kuran’a bazı ilavelerin olduğunu bildiren rivayetlerin hiçbirisi doğru değildir.

“Kuran'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)

mealindeki ayette açıkça ifade edilen ilahî koruma vadi karşısında, bu hükme ters düşen hiçbir rivayetin bir değeri olmaz.

- Abdurrahman el-Cezerî’nin de ifade ettiği gibi, bütün ümmetin ittifakıyla, mütevatir yani en sağlam bir yolla bize kadar gelen Kuran’ın ayetleri, böyle tek şahıstan gelen, mütevatir olmayan zayıf rivayetlerle ispat edilemez ve Kuran olarak kabul edilemez. (bk. Cezerî, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, 4/257)

- Hz. Osman döneminde bütün sahabenin ittifakıyla Kuran olduğu kabul edilen mevcut Mushafların hepsi aynı muhtevaya sahiptir.

- Bununla beraber, alimlerin araştırmasına göre, iddia edilen bu gibi rivayetler zayıfır. (bk. Müsned, tahkik: Şuayb, el-Arnavut, Âdil Müşid, muessesetu’r-rsale, 1421/2001, ilgili yer, ilgili hadisin tahkiki)

- Bazı alimlerin bildirdiğine göre, -şayet bu gibi rivayetler sahih ise- bunun anlamı şudur:

Bazı sahabilerin kendilerine özel hususi yazmaları vardı, bunlara bazı notlar eklerler ve bazı açıklamalar yaparlardı. Bugün bizim okuduklarımızdan, öğrendiklerimizden hareketle tuttuğumuz notlar içerisinde ayetler de olabilir, tefsiri bilgiler de olabilir veya bunlarla ilgili kendi yorumlarımız da olabilir. Bu sahabilere ait olan özel tutulmuş notları da böyle düşünmek gerekir.

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Kuran-ı Kerim'den herhangi bir ayeti inkâr etmek tabi ki itikadi açıdan sıkıntılı bir durumdur. Bile isteye zihnen ve kalben böyle bir şey söylemek veya iddia etmek ya da inanmak insanı iman dairesi dışına çıkarır.

Ancak öncelikli olarak söz konusu ve diğer sahabilerle ilgili bu tür rivayetleri ve içerdikleri bilgilerin neye tekabül ettiğini iyi bilmek gerekir. Aynı zamanda Kuran ile ilgili bu ve benzeri rivayetleri, ismi geçen sahabeler de dahil olmak üzere tamamının üzerinde ittifak etiği ve o günden bugüne sürekli olarak güçlenerek nakledilen mushafa arz etmek ve onun üzerinden değerlendirmek gerekir. Yani elimizde bu ve benzeri bilgilerin doğruluğunu veya Kuran olup olmadığını ölçecek önemli bir kriterimiz var. O da Hz. Osman (ra)’ın istinsah ettirdiği Mushaf'tır.

O zaman bu bilgilerin değerlendirilmesi ve bu rivayetlerin kaynağının ne olduğunu görmek için meselenin tarihine bakmak gerekir.

Hz. Peygamber (asm) kendisine gelen vahiyleri iki yönlü tespit ve muhafaza etmekte ve sahabeye de bu minvalde yönlendirmekteydi. Bunların biri hıfz diğeri ise kitabet / yazıdır. Dönemin hakim kültürü sözlü kültür olduğu için ve yazı ikinci planda olduğu öncelikle vahiy lafızları belleklerde muhafaza edilmekteydi.

Demek ki, Kuran sureleri ve ayetleri hem vahiy katipleir tarafından yazılıyor ve kayıt altına alınıyor hem de ezberleniyor ve sürekli okunuyordu.

Yazılma eylemi Nebevi kontrol ile yapıldığı gibi bireysel çabalarla yapılmaktaydı. Böylece özellikle Medine döneminde sahabenin elit veya entelektüel kesimi kendileri için de vahiy lafızlarını yazdıkları özel mushaflar oluşturdular. Yani kendilerinin özel mülkü olan ve içinde vahiy metinlerinin de özel birtakım açıklamaların da hatta Hz. Peygamber (asm)'den işittikleri birtakım bilgilerin de yer aldığı bir metin oluşturdular. Özel mülkleri olması hasebiyle içeriğini oluşturmakta özgür davrandılar. Böylece sahabenin birçoğunun bu şekilde kendisine ait özel Mushafı oluştu. İbn Mesud ve Übeyy b. Kab da Mushaf sahibi olan sahabilerin önde gelenlerindendir.

Kendilerine ait Mushaflarında kaynaklarda yer alan bilgilere göre elimizdeki Mushafla örtüşen ayetler olduğu gibi farklı kıraatlerin veya dualarında yer aldığı da belirtilmektedir.

İşte İbn Mesud’un Mushafında Felak ve Nas surelerinin olmadığı; Übeyy b. Kab’ın Mushafında kunut dualarının yer aldığı ifade edilmektedir. Oysa belirttiğimiz gibi bu Mushaflar özel mülk olmaları hasebiyle sadece bahsedilenler değil, farklı birçok bilginin de yer aldığı bilinmektedir.

Hz. Osman (ra) döneminde ortaya çıkan birtakım sorunlara bağlı olarak Müslümanlar için ortak bir Mushaf oluşturulmuş ve bundan çoğaltılan Mushaflar önemli bölgelere gönderilmiştir.

Bu Mushaf İbn Mesud ve Übeyy b. Kab’ın da aralarında bulunduğu tüm sahabenin konsensüsü ile belirlenmiş ve günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan hem sözlü (hafıza) hem de kitabi olarak nakledilmiştir.

Hz. Osman (ra) döneminde oluşturulan bu istinsah faaliyeti yani Mushaf oluşturma faaliyeti bittikten sonra herhangi bir karışıklığa sebebiyet vermemek için sahabenin tüm özel Mushaflarını imha etmeleri istenmiştir. Çünkü artık Müslümanlar arasında Mushaf ittihadı sağlanmıştır, bu özel Mushaflarda vahiy dışında da birtakım bilgiler olması hasebiyle kasıtlı veya kasıtsız bazı sorunlara sebebiyet verebilir düşüncesiyle yakılması, ortadan kaldırılması istenmiştir ve tamamı bunları ortadan kaldırmıştır. Hatta kaynaklarda İbn Mesud’un ilk önce bunu kabul etmediği fakat meselenin önemi ve ciddiyetini anladıktan sonra kendisinin de Mushafını imha ettiği nakledilmektedir.

Peki o zaman bu Mushaflar yakıldıysa bu bilgiler nereden kaynaklanmaktadır?

Bu özel Mushaflar yakıldıktan sonra içeriğindeki bilgiler bu sahabenin talebeleri vasıtasıyla şifahi olarak nakledilmiştir. Ancak bu nakledilen bilgilerin hemen hemen tamamına yakınının da hadis ve rivayet tekniği açısından sıkıntılı olduğu belirtilmektedir.

Nitekim İbn Ebi Davud bu bilgileri “kitabu’l-mesahif” isimli eserinde nakletmektedir ve hadis açısından bunların ciddi sıkıntılar içerdiği görülmektedir. Yani bu İbn mesud veya Übeyy b. Kab gibi sahabilerle alakalı aktarılan bu bilgiler sahabenin kendisine ait bizatihi Mushaflarından nakledilen bilgiler değil, birilerinin duyduğu ya da yakılmadan önce gördüğünü iddia ettiği bilgilerdir. Çünkü o Mushaflar yakıldı veya imha edildi. Böylece bu bilgilerin özel Mushaflar yakılsa da yakılmasa da sahabiye özel olduğu vahiy lafızlarını şekillendirecek veya belirleyecek bir konuma sahip olmadığı bilinmelidir. Yani resmi bir niteliği söz konusu değildir. Her biri vahiy lafızları yanında özel bilgilerin, notların yer aldığı metinlerdir…

Şimdi;

1. Bu konuda bu iki sahebiye uymayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Çünkü iki surenin yer almaması veya diğerinde Kunut dualarının yer alması tamamen kişisel tercih veya kendisine ait özel mülk ile alakalıdır; Kur’an ile alakalı bir durum değildir.

Başta da bahsedildiği gibi bu iki sahabenin de içinde olduğu tüm sahabenin onayı ile elimizdeki Mushaf oluşturulmuştur.

Bunlar özel mülk olması hasebiyle bunlara uyacak bir durum yoktur. Kaldı ki bu tür özel ve şahsi Mushaflar elimizde de değildir.

2. Sebebi ne olursa olsun Kuran-ı Kerime ekleme veya çıkarma yapmak doğru değildir ve böyle bir şey mümkün de değildir. Çünkü yine birçok defa bahsedildiği gibi bu iki sahabiye ait bilgiler Kuran ile alakalı değildir, kişisel bilgilerdir. Onların da herhangi bir ekleme veya çıkarma gibi bir düşünceleri olmamıştır. Çünkü ellerindeki Mushaflar kendilerine aittir, resmi bir niteliği yoktur.

Bugün bizim okuduklarımızdan, öğrendiklerimizden hareketle tuttuğumuz notlar içerisinde ayetler de olabilir, tefsiri bilgiler de olabilir veya bunlarla ilgili kendi yorumlarımız da olabilir.

Bu sahabilere ait olan özel tutulmuş notları da böyle düşünmek gerekir.

3. Yine bahsedildiği gibi bu iki sahabenin veya diğer sahabilerin Mushaflarına ayetlerle birlikte diğer bilgileri almasını tamamen ilmi değerlendirmek gerekir ki öyledir zaten. Hz. Peygamberden duydukları bilgileri unutmamak için veya kendi yorumlarını muhafaza etmek için kaydettikleri bilgilerdir ve amaç ilim hassasiyettir.

Dolayısıyla bunun itikadi bir tarafı yoktur.

4. Bütün bu bilgilerden hareketle onların hangi amaçla bu Mushafları veya metinleri oluşturdukları anlaşıldığına göre, bu eylemlerinin Kuran ile alakalı olmadığı veya Kuran’a alternatif olmadığı için herhangi bir meşrulaştırmadan söz edilemez. 

Daha geniş bilgi için bk.:

- ALTIKULAÇ, Dr. Tayyar, Günümüze Ulaşan Mesahif-i Kadime, DİB. Yay., Ankara 2022.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 54
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun