Evrim süreci bizim değil, doğanın belirlediği bir süreç değil midir?

Değerli Kardeşimiz

İşte burada açıklığa kavuşturulması gereken husus doğadır. İster tabiat veya isterseniz doğa deyin. Nedir bu doğa veya tabiat? Aklı, ilmi, şuuru var mı? Görür ve işitir mi? Kudret ve iradesi var mı? Doğada icraat yapabilecek olanların bu sayılan sıfatlara sahip olması gerekir. Hem de her bir sıfat kendisinde sonsuz olarak bulunmalıdır. Çünkü yapılan iş ve icraatlar; sonsuz bir kudreti, sonsuz bir ilmi, sonsuz bir iradeyi ve sonsuz bir hayatı gerektirmektedir. Şayet sayılan bu hususlar doğada mevcut değilse, bu âlemde nasıl tasarruf ve icraat yapacaktır?

İnsanın şekli ve yapısı, her organın yerli yerine yerleştirilmesi ve çalıştırılması son derece hassas bir dikkat ve sonsuz bir ilim ve kudreti gerektiriyor. Böyle bir ilim ve kudret olmasa, kemiğe gidecek elementler, göze, ya da beyne gidebilirdi. Anne karnında iken ağız kulağın yerinde, kulak burnun ucunda, göz avucun içinde, dişler ayağın altında yer alabilirdi.
Elma ağacında armut, ya da kiraz yaprağı bulunmadığı gibi, ceviz ağacında da şeftali yaprağı yer almaz. Bütün ağaç ve meyveleri, inek ve sinekleri kendi genetik özellikleri ile yaratıp idare eden sonsuz bir ilme, nihayetsiz bir kudrete ve külli bir iradeye ihtiyaç vardır.
Biyoloji sahasında tabiat şöyle tarif edilir: Canlı ve cansız varlıkların tamamına tabiat veya doğa denir. Hava, su, güneş ve toprak gibi cansızlarda; ilim, irade ve kudret gibi sıfatlar bulunmadığına göre, bunu canlılarda aramamız gerekir. Canlıları da; bitkiler, hayvanlar ve insanlar olarak üçe ayırıyoruz. Bunların içerisinde ilim ve kudret sahibi ancak insandır. Bu âlemde icraat yapsa yapsa insanın yapması gerekir. Hâlbuki insan da soruyor ki, bu evrendeki fiilleri kim yapıyor? Sözgelimi, bu koyunu, keçiyi, ineği, sineği, bağları, bahçeleri, dağları kim yaratıyor? İnsanı bu şekilde yaratıp hayatını devam ettiren kimdir? Mevhum bir doğa tabirinin arkasına sığınarak bu kâinatın yapısını açıklamak mümkün değildir.
Bu âlemde atomdan galaksilere, bakteriden insana kadar bütün varlıklarda tasarruf sahibi olan, yani onları yaratıp varlıklarını devam ettiren, sonsuz ilim, irade, kudret ve hayat sahibi olan Allah’tır. Her şey O’nun emir ve iradesi altında hareket eder, hayat bulur.

Evrendeki varlıklar on bin sayfalık bir bilgisayar dosyası gibi düşünülebilir. Bunun her satırı, her harfi ve hatta her noktası ayrı bir mana ifade eder. Siz bu on bin sayfalık dosyanızdan bir karakter, yani bir harf silseniz veya ekleseniz, kayıt edilip edilmeyeceği mutlaka size program tarafından sorulacaktır. Yani siz o programa, değişiklik yapmadan, yani programdan veya program yapıcısından habersiz her hangi bir karakteri gelişigüzel ekleyip çıkaramazsızsınız.
İşte evren de tıpkı böyle bir dosya gibidir. Atomdan galaksilere kadar her şey ilmi İlahi’nin programında kayıtlıdır. Bir atom dahi O’nun bilgisi dışında hareket edemez. Bu dosyaya kader defteri de diyebilirsiniz.

Bilgisayar dosyanıza her saniye birkaç harf ekleyip, her seferinde farklı kaydetseniz, elinizde temelde aynı ama küçük farklılıkları olan binlerce dosya ortaya çıkacaktır. Bu dosyaların arka arkaya çıktılarını alsanız, birbirinden bazı farklılıkları olan yüzlerce sayfa ortaya çıkacaktır.

İşte bütün canlılar her an kader defterindeki düsturlara göre hayat sayfasında, bu âlemde mevcut elementlerle, bu dosya sayfaları gibi, arka arkaya yazılıyor. İnsan da böyle. O da yaklaşık yüz trilyon hücreden ve her hücre de takriben yüz trilyon atomdan meydana geliyor. Aldığımız besinler ve teneffüs ettiğimiz hava ile ve bir hücrede bir saniyede meydana gelen üç bin değişik reaksiyonla biz her an hayat sayfasında yeniden yazılıyoruz. Bu değişiklikleri geniş zaman aralıklarında kolayca fark edebiliriz. Her sene bir resim çektirsek, 25-30 sene sonra nasıl değişmiş olduğumuzu göreceğiz. İlk resimlerin bize ait olduğunda biz bile tereddüt ederiz.
İnsan kâinata birde şöyle baksa; Allah bu evreni bir ev şeklinde yarattı. Güneşi lamba, ayı gece lambası yaptı. Bu evin tavanının yıldızlarla süsledi. Zeminini bağ ve bahçelerle, çeşme ve pınarlarla donattı. Semadan su indirdi, yeryüzünü halı şeklinde çiçek ve böceklerle bezetti. Koyun, keçi ve ineklerle şenlendirdi. Bütün bu varlılara kumandan, kendisine muhatap ve yeryüzünün en şerefli mahlûku insanı yarattı.

O zaman yeryüzündeki varlıların incelenmesi ve araştırılması daha manalı ve manidar olur. Bu âlemdeki her bir varlığın, her bir noktanın lüzumsuz ve başıboş olamayacağı ve mutlaka bir gaye ve maksada göre Allah tarafından yaratılmış olduğu düşünülür. Böyle bir düşünce, araştırma ve incelemeye şevk ve gayret verir.

Bir atomun dahi başıboş olmadığı bu âlemde, bütün varlıkların en şereflisi ve kumandanı hükmünde olan insan hiç başıboş olur mu? Allah insana akıl ve muhakeme vererek kendisine muhatap yapmış, elçileri ve kitaplarıyla kendisini insana tanıttırmıştır. İnsanın yapısını, mahiyetini, nereden gelip nereye gitmek istediğini öğrenmek isteyenler, evrimcileri ve ateist felsefecileri dinlediklerinin yarısı kadar, Allah’ın ve O’nun peygamberinin bu konuda bildirdiklerine de kulak vermesi gerekmez mi?

Şayet insan, Allah’ın insanı ve kâinatı yaratmadaki arzusunun ne olduğunu, niçin yaratıldığını, bundan sonra nasıl bir âleme gideceğini Allah ve O’nun peygamberinden sorsa, doğru ve kendisini tam tatmin edecek cevabı alacaktır. “Yapan bilir, bilen konuşur” bir kuraldır. Çamaşır makinesinin ne işe yarayacağını, niçin yapıldığını ve nasıl çalışacağını, her halde en iyi onu yapan ustası bilir. İşte insanı da en iyi bilecek olan, onu yaratan Allah’tır.

Prof. Dr. Âdem Tatlı

Selam ve Dua ile...

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 90
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun