Akıl ve zekâ arasındaki fark nedir? Hayvanlarda akıl ve zekâ var mıdır?

Değerli Kardeşimiz
 

Aklın lügat manası; İnsanın hayrı ve şerri ve ilimleri anlayan, sebeplerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası. Zekâ ise, çabuk anlama ve bilme kabiliyetidir.

İnsan aklı sayesinde Allah’a muhatap olabilmekte, O’nun emir ve yasaklarından sorumlu tutulmaktır.

Bilim âleminde senelerdir yüz binlerce hayvan davranışları üzerinde çalışma yapılmaktadır. Bu araştırmalarla hayvanlarda, en azından bazılarında aklın bulunduğu yönünde herkesi tatmin eden veriler ortaya konamamıştır. Ancak, değişik hayvan cinsleri üzerinde yapılan ilmî çalışmalar onlarda, kendi ihtiyarları ile bir takım davranış şekillerinin, öğrenmenin ve taklidin varlığını ortaya koymuştur. Hayvanların bir kısmındaki mantıklı davranış, onlardaki içgüdü ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Aslında içgüdünün de ne olduğu tam olarak ifade edilememektedir. Cansız, şuursuz, akılsız elementler, içgüdüyü nasıl kazanıyorlar ki, hayvanın davranışlarında yönlendirici oluyor? Bugünkü bilimin yaptığı gibi, Allah’ı devreden çıkararak içgüdünün varlığını açıklamak mümkün değildir.

Hayvanlarda, insanlardaki gibi akıl olmadığı için, onlar Allah’ın emir ve yasaklarından mesul tutulmamıştır. Ancak hayvanlarda şartlı refleks denilen öğrenme ve davranış alışkanlığı kazanma vardır. Bu davranışları kazanma ve yönlendirilme, onlara nezaret eden meleklerin ilhamı ile olmaktadır. Bediüzzaman, hayvanlarda da bir cüz-i iradenin varlığına dikkat çekmektedir. O, hayvanların davranışlarının melekler tarafından tanzim edildiğini belirtir ve şöyle der:

            “Meleklerin nezaretleri, yalnız Rububiyetin tecelliyâtını, memur olduğu nevide müşahede etmek ve kudret ve rahmetin cilvelerini o nevide mütalâa etmek ve evâmir-i İlâhiyeyi o nev'e bir nevi ilham etmek ve o nev'in ef'âl-i ihtiyariyesini bir nevi tanzim etmekten ibarettir.[1]

Demek ki Melekler hangi çeşit hayvana nezaret ediyorsa, o nevide Allah’ın tasarrufunu müşahede ve mütalaaya memurlar. Öyle anlaşılıyor ki, koyunlara nezaret eden melek ayrı, bülbüle nezaret eden melek ayrı, kuşlara nezaret eden melek ayrıdır. Bu melekler, memur oldukları hayvanlara Allah’ın emirlerini ilham ediyor ve o hayvan çeşidinin kendi cüzi iradesine bağlı olan davranışlarını tanzim ediyor ve düzenliyorlar. Böylece deniz aşırı yolculukta kuşların davranış ve hareketlerinin, melekler tarafından ilham ve tanzim edilerek sağlandığı anlaşılıyor.

Fen bilgisinde bu davranışlar hayvanların doğrudan kendilerine verilmekte ve onların içgüdüleriyle bunu sağladıkları ifade edilmektedir. İşte içgüdü olarak ifade edilmeye çalışılan şey, bu ilhamlardır. Bunun yerine sevk-iî tabi tâbiri de kullanılmaktadır. Sevk-i tabiî, hayvan veya insanların düşünmeksizin Cenab-ı Hakk’ın sevki ile olan hikmete uygun hareketi olarak tarif edilir.

Nitekim Cenab-ı Hak, bal arısına, bal yapmanın ilham edildiğini bize bildiriyor ve Nahl Suresinin 69. ayetinde şöyle buyuruyor:

            Rabbin bal arısına, “Dağlarda, ağaçlarda ve çardaklarda kendine ev [kovan] edin. Sonra meyveler [ve çiçekler]den ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı [bal imalini öğrettiği] yollara gir” diye ilham etti. Arılar, insanlar için şifalı olan çeşitli renkte bal yapar. Bunda düşünenler için elbette büyük ibret vardır.

Sonuç olarak, Cenab-ı Hak, kâinatta sayısız varlık yaratmıştır. Her birisinin hem yaratılışında ve hem de vazifesinde pek çok hikmet ve sırlar gizlidir. Bu gizli sırları ortaya koyacak da, vahyin ışığında bilimsel çalışmalardır. Çünkü aklın kâinatı anlamada ve özellikle maneviyat âleminde tek başına doru yol alması mümkün değildir. Konu, varlıkların ve özellikle canlıların yaratılışı ve hususiyetleri olunca, mutlaka bunları Yaratanın sözleri de dikkate alınmalıdır. İşte hayvanların aklının bulunup bulunmadığı gündeme gelince, bunların hikmetli ve mantıklı davranış sergilemeleri, bazılarının belli şeyleri öğrenip tekrar edebilmeleri,  ilham ve sevk-i tabiîyi ile ifade edilmeye çalışılmaktadır.

Selam ve Dua ile..

Prof.Dr.Adem Tatlı

 


[1] Bediüzzaman Said Nursi. Sözler. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 354.

 

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun