Kainattaki her şey Allah’ın sıfatlarının yansıması mıdır? Eğer öyleyse, şeytan ve kafir olan insanlar Allah’ın hangi sıfatıyla özleşir?

Tarih: 06.06.2012 - 10:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yok eğer kâfirlik sıfatı Allah’tan değil ise, Allah’tan olmayan başka bir varlık mı vardı ki kâfir o sıfatı ondan aldı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, her şey Allah’ın sıfatlarının yansımasıdır. Bu konuyu kısa kısa bir kaç madde halinde arz edeceğiz. Arz edeceğiz ki, bu konudaki  hakikatin yansıması gönül aynasına güneş gibi aksetsin.

a. Ayetin ifadesiyle,

 “Kâinatta her şey Allah’ı tesbih etmektedir.”(İsra, 17/44).

Allah’ı tesbih etmek demek, O’nun varlığını, birliğini, tüm noksanlıklardan münezzehliğini ilan etmek demektir.

Âyette kastedilen ilk anlam, bu tesbihi, tüm kâinatın, yani Güneş’ten, Ay’a, yıldızlara tüm âleme ve yeryüzündeki varlıkların hepsine kadar, her şeyin; öncelikle her an, O’nu tesbih etmekte olduklarıdır. Yani, tüm kainat, hâl diliyle O’nu ve O’nun varlığını, birliğini göstermekte ve böylelikle tesbih etmektedir.

Örneğin bir su damlasından bir okyanusa, koca bir çınar ağacını sırtında taşıyan minik bir tohumcuğa; tüm varlıklar, üzerinde vahdete işaret eden aynı imzayı taşımalarıyla Hakk’ın varlığını ve birliğini göstermekte ve böylece O’nu tesbih etmektedirler.

Bu varlıkların hikmetten haberleri olmaksızın, hikmetle iş görmeleri de hâl diliyle tesbih etmeleri demektir.

Demek ki, her şey Allah’ın Hâlık (yaratıcı), Alîm (her şeyi bilen), Kadîr (her şeye gücü yuten), Hakîm (her şeyi hikmetle yapan) gibi daha pek çok ilahî isimlerin tecellilerine kal veya hâl diliyle ilan etmektedir.

İşte Kâfirlerin ruh ve bedenleri, maddi-manevi donanımları da bu tesbih ve şehadette bulunmaktadır. Yani, Allah’ın bin bir isminin tecellisi onun da üzerinde yansımaktadır. Ancak o kâfir kendi basiretsizliği ve ahmaklığı yüzünden bunları öğrenip okumaz ve inkâra gider.

b. Her mümin gibi kâfirin de gözü, Allah’ın gördüğüne; duyması, onun işittiğine; bilgisi onun ilmine şahitlik yapmaktadır. Yani, kâfir insan da müspet manadaki ilim, hikmet, şefkat, merhamet gibi güzel vasıflarıyla Allah’ın güzel sıfatlarına ayna vazifesini gördüğü gibi, menfi anlamda da -yokken var olması, cahilken öğrenmesi, âcizken ihtiyaçlarının giderilmesi, elinden hiç bir şey gelmediği halde hayatının ihtiyaçlarının yerine gelmesi- gibi noksan sıfatlarıyla da ters orantılı olarak Allah’ın varlığına, yaratıcılığına, kudretine, ilmine, hikmetine vs. şahitlik etmektedir.

İşte bu gerçekler kâfirin varlık aynasında da yansıma bulduğunu göstermektedir.

c. Allah’ın sonsuz rahmetiyle Müslüman-kâfir ayırımını yapmadan bütün insanlara merhametle yaklaştığını gösteren yüz binlerce delil vardır.

Herkesi yoktan var etmesi, bin bir çeşit nimetlerle donattığı yeryüzünü herkese açık bir büfe şeklinde takdim etmesi, güneşi, Ay’ı, denizi, atmosferi insanın hizmetine vermesi gibi nimetlerin hepsi, Rahman olan Allah’ın kuşatıcı rahmetinin birer yansımasıdır.

d. Allah’ın merhamet ve şefkati olduğu gibi, izzet ve azameti de vardır. Şefkat ve merhameti ifade den sıfatları, Allah’ın -dünyada- bütün insanlara, hatta bütün canlılara, hatta bütün varlıklara karşı rahmet, şefkat ve sevgiyle yaklaşmasını istediği gibi, izzet ve azameti ifade eden sıfatları da bütün cansız, akılsız varlıklar gibi, aklı başında, özgür iradeye sahip olan insanların da Allah’a karşı  saygılı, minnettar olmasını, şükran borçlu olduğunu bilmesini ister.

Hayatı verdiği gibi, hayatın hak-hukukuna da riayet eden Allah, insanlardan da kendilerine her an binler yönden ikramlarda bulunan rablerinin hak-hukukuna karşı saygılı olmasını ister. Buna rağmen saygısız davrananların rızıklarını kesmemesi, onun -kâfirler dahil- bütün kullarına karşı çok toleranslı, pek yumuşak davrandığını göstermektedir.

Demek ki, kâfirler de bu tür ilahî tecellilere mazhardır.

Bununla beraber, kıyamet günü cezayı hak eden milyonlarca insanı bağışlayacağına, cehenneme girenlerden de zerre kadar imanı olanları bile sonunda affedeceğine dair sahih hadisler vardır. Bu da Allah’ın kullarına karşı ne kadar merhametli olduğunun göstergesi değil de nedir?

e. Allah hayrın da şerrin de yaratıcısıdır. Kâfirin hayatında var olan iyi ve kötü bütün davranışlarının -icadî noktalarının- yaratıcısı Allah’tır. Yani, Allah iradesiyle imana girmek isteyen birisinin kalbine imanı koyduğu gibi, iradesiyle küfrü benimseyen birinin kalbine de küfrü sokar. Yaratan Allah’tır.. Kâsib ise insandır... İnsan kesbinden sorumludur.

f. Allah müminin, itaat edenin mükâfatını verdiği gibi, kâfirin, isyan edenin de cezasını verir. Mükâfat Allah’ın Rahim, Kerim, Muhsin, Mukrim, Afuvv, Gafur gibi isimlerinin yansıması olduğu gibi, ceza da Müntekım, Cebbar, Kahhar gibi isimlerin yansımasıdır.

Her söz ve eylem Allah’ın ya merhametini, affını ya da gazabını, azabını celbeder.

g. Her küfür ve günah cehennem zakkumunun bir çekirdeği hükmünde olduğu gibi, her iman ve itaat de cennetin bir nevi Tuba ağacının çekirdeğidir. Yani, değerlendirmeler ve manevi sahadaki konumlara göre  isimlerin yansımaları, kişilerin vasıflarına göredir.

Mümin, iman vasfıyla Allah’ın merhamet, şefkat dolu cemalli isimlerinin mazharı olduğu gibi, kâfir de küfür vasfıyla Allah’ın gazap, azap dolu isimlerinin mazharıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun