İnanıyorum, demekle iman gerçekleşir mi?
- Gökten kudret helvası indirilmesi, devenin su içme sırasını beklenmesi, zina edene sopa vurulması gibi olaylar, Alemleri Yaratanın muhteşem icraatları yanında sanki biraz basit kalmıyor mu?
Değerli kardeşimiz,
İman inanmaktır. İnanmak bir bilgi mahsulüdür. Bilmeden iman edilmez. Sadece laf olsun diye “inanıyorum” demekle iman gerçeklemiş olmaz.
İslam dininin iki temel unsuru vardır. Biri iman, diğeri İslam esaslarıdır. İman esasları ilim ister, bilgi ister. İslam unsurlarının bilgi isteyen yönü yanında teslimiyeti isteyen yanları da vardır.
İmanın icmalî yönleri, tafsilî yönlerinin bir parçasıdır. Tafsilî iman, iman esaslarının her meselesini tahkiki bir surette mercek altına alıp tetkik etmek ve berrak bir şuurla gönlü aydınlatmaktır. Bu husus her yiğitin harcı değildir. Bu sebeple, tahkikli olarak iman ettiği konunun detaylarını icmalî olarak teslimiyetle kabul etmek de iman sayılır. “Allah Resulüne indirilen her şeye iman” prensibi bu gerçeği anlatmaktadır.
Mesela, iman esaslarından biri olan Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna iman ettikten sonra, soruda geçen meseleler gibi detayları teslimiyetle kabul etmek de imanın zorunlu bir neticesidir. Çünkü Kur’an’ın -her şeyi bilen- Allah’ın kelamı olduğuna iman eden bir kimsenin, içindeki bazı şeylerin yanlış olduğunu düşünmesi bir mantık çelişkisidir.
Sorudaki meselelere gelince, bunlar iman şuurunun kavrayamayacağı şeyler değildir.
Çünkü söz gelimi, eğer İsrailoğullarına gökten indirilen kudret helvası bir mucize olarak verilmişse, bu zaten anlaşılabilir bir şeydir. Zira mucize zaten harikulâde şey demektir. Belki de Kur’an’da “Menn” olarak ifade edilen tatlının “kudret helvası” olarak ifade edilmesi de Allah’ın kudretinden başka kimsenin yapamayacağı bir olay anlamında kullanılmıştır.
Yok eğer, bu bir mucize değil de Yahudilere yapılan bir ikram ise yine anlaşılabilen yönü vardır. Çünkü “kudret helvası”ndan maksat, gökten/yukarılardan ağaçların yapraklarına yağan ve kaynatılarak pekmez yapılan bir madde olmasını düşünmekte dinî hiçbir sakınca yoktur. Diğer yiyeceğin -yine gökte uçan ve herkesin bildiği- “bıldırcın eti" olması, bu ikinci ihtimali daha da güçlendirmektedir.
Devenin su içme sırasının beklenmesi gibi günlük hayatta adiyattan sayılabilecek bir olayı Allah’ın kullarından istemesi bir imtihandır. Bunun “Yahudileri Sebt/Cumartesi günü balık avlamaktan yasaklanması arasında pek bir fark yoktur. İlahî hikmet kullarını değişik şekilde imtihan etmişse, bize düşen teslimiyet göstermektir. Semud Kavminin az bir suyla imtihan edilmesi, Semud kelimesinin etimolojik anlamına da uygundur. Semud kelimesi biriken az su manasına da gelir.
Bekar olarak zina yapana değnek vurulması, çok caydırıcı bir cezadır. Bir yandan acı tarafı var, ama diğer taraftan insanlar karşısında rezil olmak gibi çok daha büyük bir acı vardır. İlahî hikmet bunu ön görmüşse, bizim buna taraftar olmamız gerekir. Eğer bugün böyle bir ceza uygulanmış olsaydı, bayanlar bugünkü alabildiğine yaygın olan tacizlerden kesinlikle kurtulmuş olurlardı. En azından bu onda bire inecekti.
Kur’an’ın cüzî meselelere parmak basmasının hikmeti:
Konuyu birkaç madde halinde özetlemeye çalıcağız:
Bilindiği gibi, Kur’an’ın en büyük maksadı Allah’ın varlığı ve birliğini ispat edip nazara vermektir. Kur’an’da zikredilen çok küçük, cüzî meseleler gösteriyor ki, bir olan Allah -sonsuz ilim ve kudretiyle ve sırr-ı ahadiyetle- küçük büyük her şeyin yanında hazır ve nazırdır; her şey ancak onun izniyle, onun yaratmasıyla meydana gelir, her olay ancak onun takdiriyle gerçekleşir.
Bu tür cüzî olayların söz konusu edilmesi, Allah’ın, küçük-büyük demeden her şeyin/herkesin hak-hukukuna dikkat ettiğini göstermek içindir. Mesela, Mücadele Suresi'nin ilk ayetleri bu konuyu açıkça ortaya koymuştur:
“Kocası hakkında sana başvurup tartışan ve halini Allah’a arz eden o kadının sözlerini elbette Allah işitti. Allah sizin konuşmalarınızı dinliyordu. Şüphesiz Allah semî’dir, basîrdir (her şeyi işitir ve görür)…”
Kur’an’da zikredilen cüzî olaylar, küllî birer kanun hükmündedir. Kur’an-ı hakim, bazen bir denizi bir ibrikte gösterir gibi pek geniş ve çok uzun ve küllî düsturları ve umumî kanunları, basit ve âmi olan insanların anlayış seviyelerini de göz önünde bulundurarak, onlara merhameten, basit bir cüzîyle, hususî bir hadise ile ders verir. Bu konuda şu misaller verilebilir:
a. Kur’an’da (Bakara, 2/31) Hz. Âdem'e “talim-i esmâ-isimlerin öğretilmesi” unvanıyla cüzî bir hadiseye yer verilmiş, fakat bununla tüm insanoğluna ilham olunan bütün ilimlerin ve fenlerin öğretilmesi ifade edilmiştir.
b. Keza Bakara Suresi'nde (2/34) bütün meleklerin Âdem (as)'a secde ettiği, yalnız şeytanın secde etmediği hadisesine yer verilmiştir. Bu cüzî hadise ile insan nevine semekten/balıktan meleğe kadar ekser mevcudat musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiği gerçeği ders verilmiştir.
c. Yine Bakara Suresi'nde “Bir zamanlar Musa kavmine; 'Allah, size bir inek kesmenizi emrediyor.' demişti…” (Bakara, 2/67-73) mealindeki ayetle başlayan birkaç ayet içerisinde “bir ineğin kesilmesi” gibi cüzî bir hadiseden söz edilmiştir. Ancak, Kur’an bu cüzî hadiseyle Mısır’da yaygın bir putperestlik türü olan ve Yahudilere de bulaşan inek-perestlik mefkûresinin Mûsâ Aleyhisselâmın bıçağıyla kesildiğini ifade etmiştir.
d. Keza “Öyle taşlar vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır; öyleleri de vardır ki, yarılır da içinden su çıkar. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla aşağı yuvarlanır.” (Bakara, 2/74) mealindeki ayette cüzî birer hadise olan taştan su çıkması, çay akması ve dağılıp yuvarlanmasından söz edilmiştir. Fakat Kur’an bununla, toprak tabakasının altında olan taş tabakası, su damarlarına hazinedarlık ve toprağa analık ettiğini ifade etmiştir.
Deme ki, Kur’an’da geçen her şeyin bir çok hikmeti olduğu gibi, bizler için birer imtihan vesilesi olduğunu da unutmamak gerekir. En ince ayrıntıdan, en belirgin ayrıntıya kadar her şeyi Yaratan Allah’tır.
Kur'an-ı Kerim Allah kelamıdır, her bir ayetine şeksiz şüphesiz inanmak, güvenmek, aklımız alsın veya almasın, günümüzdeki yaşantımıza ters düşsün veya düşmesin öyle kabul etmek imanın gereğidir. Ancak bunların hikmetlerini araştırmak da güzeldir.
"Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, 'işittik ve iman ettik' demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup ondan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.'' (Nur, 24/51-52)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Gökten helva yağar mı?
- TAFSİLÎ İMAN
- EL-KADÎR / EL-MUKTEDİR
- İnanıyorum demekle iman gerçekleşir mi? Gökten kudret helvası indirilmesi, devenin su içme sırasını beklenmesi, zina edene sopa vurulması gibi olaylar, alemleri yaratanın muhteşem icraatları yanında sanki biraz basit kalmıyor mu?
- Cüzi iradenin etkisi nedir?
- Neden imanın şartlarındakı sıralamada meleklere iman, peygamberlere imandan önce geliyor? Bunun belirli bir sebebi var mıdır?
- En üstün iman, nerede olursan ol Allah'ın seninle olduğunu bilmendir, hadisini açıklar mısınız?
- Kur'an'da melek ve ahiret inancı?
- TAFSİLÎ İMAN
- Yahudiler soğan sarımsak istedikleri için mi cezalandırıldılar?