İnsanoğlunun ömrünü uzatması mümkün müdür?

Tarih: 12.04.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cornel Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Mocay, az yemenin ihtiyarlığı geciktirdiğini, fareler üzerinde yaptığı deneylerle ortaya koymuştur. Aynı yaştaki iki grup fareden birinci grubu en iyi gıdalarla bol bol beslemiş, ikinci grup fareleri ise yarı aç yaşatmıştır. Sonuçta, yarı aç yaşamış farelerin %20 oranında daha fazla yaşadıklarını tespit etmiştir.

Dr. Walford ise, normalde 26 ay ömrü olan farelere uyguladığı özel bir beslenme rejimi ile farelerin yaklaşık 80 ay kadar yaşadıklarını gözlemiştir. 65 yaşındaki doktor uyguladığı rejim sayesinde kendisini 30 yaşında hissettiğini söylüyor ve haftada iki gün aç kalıyor. Bu da sünnette bildirilen pazartesi ve perşembe oruçlarını hatırlatıyor. Bu şekilde insan ömrünün 120 yaşına kadar uzayabileceğini söylüyor.

İngiliz fizyolog Dr. Vicent metamorfoz geçirerek büyüyen kelebekler üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda, gençliği sağlayan bir hormon bulunduğunu tespit etmiştir. Larva hâlindeki kelebekte bulunan “corpus allatum” bezinden salgılanan jüvenil (gençlik hormonu), hayvanın larva hâlinde, yani genç kalmasını sağlamaktadır. Bu hormonu kelebek hâline dönmek üzere olan olgun bir larvaya aşılamış, bunun sonucunda larvanın kelebek hâline geçmediği ve hep larva hâlinde kaldığını tespit etmiştir.

Avustralya’da yaşayan bir fare türünde, erkek fareler çiftleşmeden hemen sonra ölürler. Bu ani ölüme bir hormonun yol açtığı araştırmalar sonunda ortaya çıkmıştır. Bu hormon, hipofizin emri ile böbrek üstü bezlerinden üretilir. Dr. Deneka, yaşlı farelerin hipofiz bezlerini çıkararak yaptığı deneylerde, bu farelerin kısmen yeniden gençliklerini kazandıklarını ve ölmediklerini bulmuştur. Dr. Deneka, insanlarda da böyle özel bir yaşlılık hormonunun bulunabileceğini, ancak tesirinin yukarıdaki farede olduğu gibi ani olmadığını, 60-80 yaş arasında normal bir ömrün sonunda vücudun yaşlanmasına ve ölmesine sebep olduğunu ileri sürmektedir. Ancak hipofiz bezi olmadan uzun süre yaşanamadığı için, bu şekilde ömrü uzatmak mümkün değildir.

Diğer bir araştırma da ihtiyarlamanın tamamen ruhi aktivitelere bağlı olduğu konusundadır. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, devamlı olarak gençlerin içinde bulunan, gençlerle haşır neşir olanların hem bedenen hem de zihnen emsallerine göre çok genç ve dinç oldukları anlaşılmıştır. Aksine, her şeyden elini çekmiş, hiçbir aktiviteye katılmayan uyuşmuş ve ruhen tükenmiş kişilerin, çok daha çabuk yaşlanıp ölüme adım adım yaklaştıkları görülmüştür. İstatistiki bilgilere göre, emekli olduktan sonra bir kenara çekilip oturanlar birkaç sene içinde ölmelerine rağmen, fikri ve bedeni aktivitelerini devam ettirenler daha fazla yaşamakta, dinçliklerini korumakta ve hastalıklara daha dayanıklı olmaktadırlar.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 1.500 araştırmacı, ihtiyarlık ve ölüm üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmalara harcanan paranın toplamı, yılda milyonlarca doları aşmaktadır. Hastalıkların birçoğuna çare bulunması, sağlık kurallarına dikkat edilmesi ile ortalama ömür bugün uzamış gibi görünse bile, hâlâ ihtiyarlık ve ölüme kesin çare bulunamamıştır. (Scientific American 1990 2: Rechercht 1989 3: Seneca’nın Ahlak Anlayışı)

Şunu belirtelim ki, Allah’ın ilminde yer alan ecel değişmez. Buna “ecel-i müsemma” denilir. Fakat Levh-i Mahfuzda veya melekler tarafından yazılı olan ecelin –belli şartlara dahilinde- değişmesi mümkündür. Buna “Ecel-i kaza” denir.

“Sadaka verin; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Muhakkak ki sadaka, gelen arazları, marazları / hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 16113)

anlamına gelen hadislerde de bu gerçeğe işaret edilmiştir.

Ecel-i müsemmaya ecel-i mübrem denildiği gibi, ecel-i kazaya ecel-i muallak da denilir. Ecel-i Müsemma Allah’ın ilminde, levh-i ezelîde olan, kesin ve değişmez eceldir. Ecel-i kaza ise, Levh-i mahfuzda kesin şeklinde gözüken ve şartlara bağlı olarak değişebilen eceldir (bunun hiç değişmeyen bir şekli de vardır).

Ecel-i müsemma değişmez olduğundan asıldır. Levh-i mahv ve ispatta yazılan Ecel-i Kaza ise ona aykırı olamaz. Dolayısıyla, Ecel-i kazanın gerçekleşmesi, aynı zamanda ecel-i musemmanın gerçekleştiği anlamına gelir.(bk. B. S. Nursi, Lem'alar, s. 104; Barla Lahikası, s. 349).

“O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra bir de ecel / bir ömür süresi tayin edendir. Bir de O’nun nezdinde muayyen bir ecel vardır.” (Enam, 6/2)

mealindeki ayette bu iki ecel türüne işaret edilmiştir. Bu konuda tefsircilerin değişik yorumları vardır. Biz bu görüşü tercih ettik.(bk. Alusî, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri). Ayetin kapsamı bütün o görüşlere işaret etmiş de olabilir.

 “Herhangi bir canlının ömrünün uzaması veya kısaltılması mutlaka bir kitapta yazılıdır. Bütün bunlar elbette Allah’a pek kolaydır.” (Fatır, 35/11)

mealindeki ayette de ömrün -normal tabii seyrinden- daha kısa veya daha uzun olabileceği ifade edilmiştir.

Aşağıda söz konusu ettiğimiz hususları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

- Allah’ın ilminin ön gördüğü, hikmetinin uygun bulduğu şartlar çerçevesinde “sadaka, anne-babaya saygı, itaat” gibi manevî değerler bazında ömrün uzaması mümkün olduğu gibi, “hayatın biyolojik çalışmasının devamını sağlayan maddî şartların iyileştirilmesi durumunda, ömrün normal standart çıtasını yukarıya çekmek de mümkündür.” Ve  tabii ki, bu da Allah’ın ilim ve izni dışında değildir.

- Bediüzzaman'a göre, Hz. İsâ'nın  mucizesinden bahseden

"(İsâ şöyle dedi:) Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim." (Âl-i İmrân, 3/49)

meâlindeki âyet, en müzmin hastalıklarının da ilâcının bulunabileceğine, hattâ ölüme bile geçici bir hayat rengi vermenin mümkün olduğuna işaret etmektedir. Yüce Allah, bu âyetin işaret diliyle mânen diyor ki:

"Ey insan! Benim için dünyayı terk eden bir kuluma iki hediye verdim. Biri; mânevî dertlerin dermanı, diğeri de maddî dertlerin ilâcı. Ölmüş kalpler onun getirdiği hidâyet nuru ile diriliyor. Ölmüş gibi hastalar da onun nefesiyle ve ilâcıyla şifâ buluyor. Sen de, benim hikmetle kurduğum yeryüzü eczanesinde, her derdine deva bulabilirsin. Öyleyse, çalış bul. Kuşkusuz ararsan bulursun."

"İşte bu âyet, şimdiki tıbbî gelişmelerin çok ötesinde, daha ilerideki hududuna işaret ediyor, insanları teşvik ediyor." (Sözler, s. 265-266)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun