Hz. İbrahim inandığı halde neden ölülerin diriltilmesini gözle görmek istemiştir?

Tarih: 27.12.2015 - 10:29 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah neden inanmadın mı diye sormaktadır?
- Bakara-260 “İbrahim de bir vakit: "Ey Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.”demişti. Rabbi de ona ”ölüleri dirilteceğime inanmadın mı?” diye sormuş, İbrahim de: ”Evet inandım, ama kalbimin iyice emin olması için istiyorum” demişti. Bunun üzerine Allah buyurdu ki:”Dört kuş al. Onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça koy. Sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler. Bil ki, Allah’ın her şeye gücü yeter ve her işinde hikmet vardır”.
- Bu ayette aslında insan psikolojisine çok güzel bir örnektir; İbrahim güya seçilmiş bir peygamberdir, bu görevi kabul etmiştir, ama görünen o ki görsel teşvik unsuruna ihtiyaç duymaktadır, görsel olarak öğrenme ve hafızaya alma gibi unsurlara oda sahiptir ve psikolojik olarak bunada ihtiyaç duymaktadır ve Allah'ın gücüne kanıt olarak bunu istemektedir, oysa konuştuğu herhangi biri değil ”Allahtır!”ama heyhat insan psikolojisi devrededir!
- Bu ayette dikkat çeken diğer bir nokta Allahın, İbrahim peygamberin bu isteği karşısında biraz şaşırmış görünerek; ”Ölüleri dirilteceğime inanmadın mı?” diye sorabilmesidir ve bu soru onun kendi yarattığı insanın psikolojisinden bihaber olduğunun bir göstergesidir ki kendi seçtiği peygamberi bile ondan kanıt isteyerek kalbindeki şüpheleri gidermek isterken, tüm insanlardan (hatta gelecek nesillerden bile!) birebir kanıt istemeden şüphelerinden kurtulmalarını beklemektedir!

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu soruda iki nota göze çarpmaktadır:

a) Hz. İbrahim, Allah’a inandığı halde, onun gücünü göze hitap eden canlı bir örnekle görmek istiyor.

b) Ayette meal olarak yer alan “Ölüleri dirilteceğime inanmadın mı?” şeklindeki Allah’ın Hz. İbrahim’e yönelttiği sorudur. 

Bunları şöyle açıklayabiliriz:

a) İman etmek ile itminan farklı şeylerdir. Soruda da değinildiği gibi, insan, psikolojik yapısı itibariyle gözle gördüğüne daha da tatmin oluyor. Peygamberler de birer insandır ve onların da bu psikolojik durumları devam eder. Hz. İbrahim, burada kalbin mahalli olduğu imanın akli delillerini değil, ulvî hissiyatını tatmin eden deliller aramıştır. Bu da ancak görmekle mümkündür.

Nitekim, Hz. Peygamber (asm) de görme duyusunun kuvvetine işaret etmiştir. Bilindiği gibi, Hz. Musa “kavminin buzağıya taptıklarını" bizzat Allah’tan öğrenmişti. Bu olayın doğruluğunda elbette hiç şüphesi yoktu ve hiçbir vesvese taşımıyordu. Bununla beraber olayı gözleriyle müşahede ettiği anki tepkisi çok farklı bir mecraya kaymıştı. Aslında gözleriyle gördüğü andaki yakîni, Allah’tan haber aldığı zamandaki yakîninden daha fazla değildi, çünkü böyle bir şey düşünülemez. Buna rağmen olayı gözleriyle gördüğü anki tepkisinin fazla olduğu da bir gerçektir.

İşte bundan anlıyoruz ki, peygamber de olsa bir beşer olarak “insanlarda bulunan” görme olgusunun duygular üzerindeki etkisi farklıdır. Bundan dolayı, Peygamberimiz (asm) de Hz. Musa’nın bu olayına dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:

“Duymak görmek gibi değildir. Nitekim, Allah Musa’ya kavminin buzağıya taptıklarını bildirdiği zaman elindeki Levhaları atmamıştı, fakat onların yaptıklarını bizzat gördüğünde Levhaları atıvermişti ve onlar kırılmıştı.” (İbn Hanbel, 1/271)

İşte Hz. İbrahim’in “itminan-ı kalb” dediği şey, hissiyatı okşayan, duyu organlarına hitap eden ve özellikle görmeye dayalı  bir tatmindir.

b) Bu ayette meal olarak yer alan “Yoksa buna (ölüleri dirilteceğime) inanmadın mı/iman etmedin mi?” sorusu imanın bizzat kendisine değil, onun gücüne, kuvvetine yöneliktir. Bu soruya karşılık Hz. İbrahim’in: “Elbette iman ettim.” demesi, sorgulamanın imanın kendisiyle ilgili olmadığının açık göstergesidir. Peki sorgulanan neydi? Sorgulanan iman değil, hissiyatın madeni olan kalbin duygusal tarafının tatmini konusudur. “Sırf kalbim tatmin olsun diye bunu istedim.” mealindeki sözü bunu göstermektedir.

Allah’ın Hz. İbrahim’e böyle bir soru sorması, haşa bilmediği bir şeyi öğrenmek için değildir. Her şeyi yaratan, ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın bilmediği hiçbir şey yoktur. Milyar seneden beri kâinatın bütün organlarının harika bir nizam ve intizam içinde olması ve belli yörüngelerde hareket etmesi, her an sonsuz bir ilim tarafından bilinmesi ve sonsuz bir kudret tarafından kontrol edilmesinin gereği, aklen zorunludur. Hem aklen, hem ilmen hem dinen sonsuz ilmi ispat olunan Allah’ın bu sorunun cevabını bilmediğini düşünmek için akıldan istifa etmek gerekir. Çünkü aklıselimle böyle bir cehaleti sergilemek mümkün değildir. 

Bu sorunun bir hikmeti, ölülerin diriltilmesini görmek isteyen Hz. İbrahim’in imanında şüphe ihtimalini düşünenlere yanlış düşündüklerini açıklamaktır.

Diğer bir hikmeti, İmanın mahalli olan kalbin ve aklın tatmin olması ayrı bir şey, nefsin ve kalbin duygular tarafının tatmin edilmesi ayrı bir şey olduğunun ders verilmesidir. Bununla, insanların nefisleri ve kalbin hissiyatları itibariyle tam tatmin olmadıkları zaman, bunun kalp ve akıllarıyla kesin bir kanaatle yaptıkları imanlarına zarar vermeyeceğine işaret edilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun