Hz. Adem ile Havva'nın çocuklarının ensest ilişkisi akılla nasıl açıklanabilir?

Tarih: 22.03.2014 - 03:53 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu soru daha önceden defalarca sorulmuş verdiğiniz bilgiler doğrultusunda sorular soracağım.
- Şeriat'ın devrin şartlarına göre değiştiğini söylüyorsunuz. Bir şeyin günah olup olmaması Allah'ın yasaklamasından dolayıdır demiştiniz. İnsanın bir yol göstereni de akıl, mantık ve ahlak üçlüsüdür. Ensest şimdi yasak ama insanlığın ilk zamanlarında serbestse, bunda büyük bir çelişki vardır. Mantığım bana bir şeyin günah olması için onun zararlı olması gerektiğini söylüyor. Ensest hem psikolojik hem de fiziksel olarak zararlı. Akla ister istemez şu soru geliyor:
-  Allah onlarca nimet vermiş hepsi de insanlar için peki Allah günahları sebepsiz keyfiyeten mi belirliyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Âdem’in neslinin nasıl çoğaldığı öteden beri merak konusu olmuştur. Kuran ve sünnet temelli İslami anlayışta topraktan yaratılan Hz. Âdem ve daha sonra ona eş olarak yaratılan Hz. Havva ilk insanlardır. Onların çocuklarından oluşan ilk nesil kendi aralarında evlendirilmiştir.

Elimizdeki hadis rivayetleri ve geçmişten günümüze yapılan ayet tefsirleri de bu yöndedir. Aklen de başka bir yol görünmemektedir.

Özellikle son zamanlarda evrim fikrini benimseyen bazı Müslümanlar, ilk insan neslinin bu şekilde çoğalmış olmasını ensest ilişki sayarak reddetmektedir.

Oysaki durum onların iddia ettiği gibi -bugünkü anlamsal karşılığıyla- ensest ilişki değildir. Zira ensest ilişki, ancak aynı anne babanın çocukları olmayan diğer insanlar varsa anlamlıdır, çünkü her şey ancak zıddıyla bilinebilir. Âdem ve Havva ve çocuklarının düşünce dünyasında ise “diğer aile”, “ikinci bir aile” diye bir kavram henüz yoktu.

Ayrıca bir şeyin helal veya haram olması ancak Allah’ın emir ve takdiriyledir. Helal olan diğer bazı şeylerin de Yüce Allah tarafından zaman içinde haram kılınmış olduğu bilinmektedir.

Zaruret durumunun haramı mubah kılıcı bir etken sayılması gibi bazı hususların da bu eksende dikkate alınması gerekmektedir.

Ayrıca bazı rivayetlerde, her batında bir kız ve bir erkek olmak üzere -özel bir yaratılışla- ikiz doğan çocukların çaprazlama şekilde evlendirildiği de nakledilmiştir.

Sonuç itibariyle Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın ilk iki insan olamayacağını ensest ilişki temeline indirgeyerek iddia etmenin tutarlı olmadığı görülmektedir.

Diğer taraftan, bir şeyin güzel veya çirkin olması, bizim aklımıza göre değil, ahiret itibariyle bize kazandıracağı kâr veya zarar itibariyledir. Elbette ahirette kâr veya zarar sonucunu doğuracak “efal-ı mükellefin” çerçevesinde değerlendirilen eylemlerin belki % 99’u aynı zamanda aklın da çirkin veya güzel bulduğu şeylerdir.

Fakat şu da bir gerçektir ki, ne vicdan dinin yerine geçebilir, ne de akıl vahyin yerini alabilir. Kaldı ki akıl ve vicdanın asli yaratılış fonksiyonlarına aykırı binlerce eylemin yapıldığına her gün şahit oluyoruz. Bir şeyin günah ve zararlı olduğunu bilen milyonlarca aklı başında olan mümin, akıllarını kullanarak, -akla aykırı- işler yapıyorlar. Yalanlar, katiller, fuhuşlar, türlü türlü zulümler yapılıyor.

İslam’ın kabul etmediği, onlarca materyalist doktrinine sahip çıkan insanların akıllı olmadıklarını kim iddia edebilir! Demek ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin, “bir işin kötü veya güzel olduğunu gösteren ölçünün” vahiy olduğuna dair tespitleri, aklın devre dışı bırakılması anlamında değil, aklın tek başına her zaman işe yaramadığının tescilli bir göstergesidir.

Ayrıca, eğer Mutezilenin dediği gibi, "Eşyanın zâtında hüsnü (güzelliği) varsa, Allah o hüsne / güzelliğe binaen emretmiş. Eğer kubhu (çirkinliği) varsa, Allah o kubha binaen nehyetmiş / eşyada hüsün ve kubh zâtîdir. Emir ve nehy-i İlahî ona tâbi'dir.” denilirse, insanlar büyük bir sıkıntıya girerler. Çünkü bu mezhebe göre insana, her işlediği amelde şöyle bir vesvese gelebilir: "Acaba amelim, nefs-ül emirdeki güzel suretle yapılmış mıdır?" diyebilir. Bu ise “Dinde zorluk yoktur.” manasındaki ilahi prensibe aykırıdır.

Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet Vel-cemaat derler ki: "Cenab-ı Hak bir şeye emreder, sonra hüsün olur; nehyeder, sonra kabih olur."

"Demek emir ile güzellik, nehiy ile çirkinlik tahakkuk eder. Demek hüsün ve kubuh, mükellefin ıttılaına (farkındanlığına) bakar. Meselâ: Sen, namaz kıldın veya abdest aldın. Halbuki namazını ve abdestini fesada verecek bir sebeb nefs-ül emirde varmış. Lâkin sen, ona hiç muttali olmadın. Senin namazın ve abdestin hem sahihtir, hem hasendir. Hakikatta senden kabul edilir, çünkü mazursun.” (bk. Nur'un İlk Kapısı, s. 157)

Şunu da unutmamak gerekir ki, bir şey farklı zamanlara göre farklı değerler alabilir. Örneğin, bir ilaç hastalardan birine faydalı, diğerine zararlı olabilir. Kışlık elbise ile yazlık elbise farklıdır. Semavi şeriatlardaki farklılıklar da bu gibi hikmetlere bakar.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bütün insanlar Hz. Âdem'den geldiğine göre, çocukları (kardeşler) birbiriyle nasıl evlendi?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Poissonnariat

Allah razı olsun çok güzel anlatmışsınız.Çok tatmin edici oldu Allah binlerce kez razı olsun :)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun