Emperyalizm ve kapitalizm hakkında bilgi alabilir miyim?

Tarih: 19.05.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Emperyalizm:

Emperyalizm, imparatorluk kurma eğilimidir. Yani bir devletin, sınırlarını genişletme politikasıdır. İmparatorluk kurma eğilimi, insanlık tarihinin eski çağlarına kadar uzar. Ancak bu eğilim bugün de devam etmektedir. 15. yy.dan beri imparatorlukların sömürgeci karakteri ise daha belirgin bir hal almıştır. Sınırları genişletmedeki gaye, başka memleketlerdeki zenginlik kaynaklarını ele geçirme ve insanlarını kendi hesaplarına çalıştırmaktır.

Emperyalizm, aynı ekonomik ve sosyal bütün içinde etnik ve kültürel bakımdan farklı halkların, merkezi bir iktidarın otoriter yönetimi altında bir araya getirilmesi eğilimini ifade eder.

Siyasi emperyalizm, demografik emperyalizm, dini emperyalizm, kültür emperyalizmi ve iktisadi emperyalizm gibi çeşitli türleri vardır. Siyasi emperyalizm, fetihler yapan bir hükümdarın, ülkenin sınırlarını genişletme hevesine dayanır. Demografik emperyalizm ise, her şeyden önce ülkedeki nüfus fazlasını yerleştirmek için, diğer ülkelere yönelmeyi ifade eder. Dini emperyalizm, dini inancı yayma nedenine bağlı olarak uygulanır, bu amaçla yayılma olanağı arar. Kültür emperyalizmi, belli bir hayat tarzını ve emperyalizmi yayma amacını güder. Kültür emperyalizmini hedefi, bir kültürün, yerini başka bir kültüre bırakmasını sağlamaktır. Ekonomik emperyalizm ise, hammaddeler ve ticari sürüm alanlarının aranmasından doğar. Ekonomik emperyalizm, modern çağların ürünüdür. Kapitalizmle birlikte ortaya çıkmıştır.

Tarihi bakından bu türlerden hiçbirine saf halde rastlanmaz. Devletler, emperyalist  maçlarına varmak için çok defa çeşitli emperyalist modelleri bir arada kullanırlar. Kültür emperyalizmi, diğer emperyalizm türlerinin uygulanmasında onlara yardımcı olur ve onları tamamlar.

Avrupa ülkeleri, 16.yy.dan itibaren özellikle merkantilist akımın etkisi ile yoğun bir sömürgecilik faaliyetine girişmişlerdir. Sanayi Devrimi, sömürgecilik ihtirasını artırmıştır.

Bu maksat için çok defa silahlı harp, hem masraflı hem de hürriyet fikriyle bağdaşmadığından zamanımızda daha sinsi ve maskeli bir emperyalizm şekline başvurulmaktadır. Modern emperyalizm denilen bu şekil, iktisadi ve kültür hayatı bakımından bir ülkeyi kendine bağlamak suretiyle menfaat sağlamaktadır. Gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkeleri bu yolla kendilerine bağlamak suretiyle insanlarını kendi kültür ve ideolojileriyle yetiştirdikleri için felsefe, siyasi görüş ve yaşayış bakımından kendilerinden ayrılamaz hale getirmek isterler.

Emperyalizmin İslam alemini parçalamak için son yüzyılda en çok kavmiyetçilik fitnesinden yararlanmıştır. Bunun dışında da değişik akımlardan, politikalardan yararlanmaktadır. Fitne politikalarını pratiğe geçirebilmek için en çok casuslarından veya belli çıkarlar karşılığında satın aldığı "yerli" adamlardan yararlanır. Bu "yerli"ler değişik alanlarda iş görüyor olabilirler; örneğin yazarlık yaparak insanları dolduruşa getirmeye çalışabilirler. Politik sahalara girerek toplum psikolojini emperyalist güçlerin çıkarlarına doğru yönlendirmeye çalışabilirler. İdari mekanizmaya girerek karar  ekanizmasını etkilemeye çalışabilirler.

Emperyalizm İslam ümmetini parçalayabilmek için önce bu ümmetin birliğini temsil eden kurumları ortadan kaldırdı. Sonra Müslümanların arasına yine onların içinden çıkan bazı insanlar vasıtasıyla aşılmaz duvarlar yerleştirdi. Böylece Müslüman toplumların birbirleriyle irtibatları ya tamamen kesildi veya asgariye indirildi. Asgari derecedeki ilişkileri de yine emperyalizmin menfaat sınırını aşmayacak derecede ve "İslam ümmetinin birliği" esasından uzaktır. Emperyalizm bu kadarla kalmayarak aşılmaz duvarlarla birbirinden ayırdığı Müslüman toplumları kendi içlerinde de ayrılıklara düşürdü.

Sömürgecilik döneminde Batının en büyük endişelerinden bir tanesi İslamın nasıl kontrol altında tutulabileceği idi. Baron Carra De Vaux tarafından Fransız yönetimine sunulan bir çözüm yolu "etnik ve politik bölünmeleri kullanarak İslam dünyasını parçalamak ve manevi birliklerini kırmak için çaba sarf edilmesi" seklindeydi. "Böl ve yönet" olarak bilinen bu prensip bütün sömürgeci güçler tarafından uygulamaya konuldu ve bugün de tatbik edilmektedir.

Sömürgecilik devri Hristiyanlarla Müslümanlar arasında yeni husumet alanları açtı. Batılı misyonerler, sömürgeleştirilen İslam beldelerine üşüşmeye başladılar. İstanbul'un 1453'te Türklere kaptırılmasını Batı asla unutamadı (Asırlar geçmesine rağmen hala "Konstantinopole" diye çağırmalarının nedeni bu!). Misyonerler bütün Anadoluyu Hristiyanlığa kazandırmaya azmetmişlerdi.

Ekonomik sahada ise sömürü daha barizdi. Hammaddeler İslam ülkelerinden (yok pahasına) alınıp Batıya taşınıyor, işlendikten sonra mamul madde olarak (astronomik fiyatlarla) geri ihraç ediliyorlar. Sonradan kurulan Dünya Bankası ve IMF gibi çok uluslu kurumlar sayesinde de Batılı olmayan bütün dünya Batı ekonomik sisteminin içine çekildi ve (başka ülkeler yanında) birçok İslam ülkesi altından kalkılamayacak borç krizine girdiler. Bu ekonomik sömürüyü aklamak için Batıda özellikle Amerika'da birçok Orta Doğu Araştırma Merkezleri kuruldu. Bunlara ek olarak ulusal güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere birçok uluslararası ilişkiler/araştırmalar merkezleri/enstitüleri harekete geçirildi. Ayrıca Batılı bilim adamlarının yerinde deneyim kazanmaları ve Batı kafasında yeni araştırmacılar yetiştirmeleri için bir çok İslam ülkesinde özel üniversiteler ve kolejler açıldı. Sosyal bilimciler "Modernizim" ışığında inceledikleri toplumların ikili sınıflamasını yaparak Batılıları "Modern", Batılı olmayanları da "Geleneksel" ya da "geri kalmış" ülkeler olarak tanımladılar.

Sonuç olarak, Batının İslama karsı verdiği savaş küçümsenmemelidir. Orta Çağ'da İslam sadece Hristiyanlık ile mücadele ediyordu. Haçlı Seferleri artık revaçta olan bir yöntem değil. Daha ziyade Lübnan, Mısır ve Sudan gibi ülkelerde mikro düzeyde Hristiyan-Müslüman çatışmaları cereyan etmektedir.

İslam dünyasına seküler Batıdan gelen tehdid ciddidir ve bunun asıl nedeni Batı dünyasının stratejik, askeri, ekonomik ve politik çıkarlarının İslam dünyasında oldukça sağlam bir şekilde yerleşmiş olmasıdır. Modernizmin paketleri ile birlikte bu tür çıkarlar söz konusu memleketlere Batılılaşmayı ve İslamın Batılı yorumunu getirdiğinden ciddi problemler ortaya çıkarmıştır. Batıdaki anti-İslam geleneğin anlaşılması söz konusu olmaksızın, İslam dünyasındaki Batı aleyhtarı tutumu anlamak mümkün değildir. Batıdaki anti-İslam geleneği İslamın anlaşılmasını baltalamış, ona her fırsatta leke sürmüş, ve dolayısıyla halk kitlelerini yanlış bilgilendirmiştir. Eğer Batı İslam ve Müslümanlarla samimi ilişkiler geliştirmek istiyorsa, kendi İslam anlayışını yeniden gözden geçirmelidir.

Kaynaklar:

1. Yeni Ansiklopedi, Timaş Yayınları.

2. Asaf Hüseyin, Batının İslamla Kavgası,  Pınar Yayınları.

Cevabın devamı için tıklayınız:

KAPİTALİZM | Sorularla İslamiyet

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun