Ehl-i kitap mensubu olan karı kocadan, kadın Müslüman olur kocası Müslüman olmazsa, bu durumda İslamiyeti seçen kadın kocasından ayrılmak zorunda mıdır?

Tarih: 04.04.2012 - 09:39 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bakara Sûresi'nin 221. âyeti, kadın erkek farkı gözetmeksizin kesin ve açık olarak müşriklerle Müslümanların evlenmelerini yasaklıyor.

Müşrik, Allah Teâlâ'ya zatında veya sıfatlarında ortak koşan, başka tanrı veya tanrıların veya tanrının sıfatını taşıyan varlıkların bulunduğuna inanan, bunlara tapan kimsedir.

Ehl-i kitaptan maksat ise, İslam dini geldiğinde asıl dinlerinden uzaklaşmış, iman ve ibadette yanlış yollara sapmış, kitaplarının aslını kaybetmiş de olsalar, gelip geçmiş bir peygambere ve onun getirdiği dine inanan, “İslam'a göre bozulmuş olan bu dini” doğru / sahih bilen ve bulan (sahih olduğuna inanan) insanlardır. Bakıldığında Ehli Kitab'ın -en azından bir kısmının- inancı içinde şirk unsurlar da vardır; Allah'a mahsus bazı sıfat ve özellikleri İsâ ve Meryem gibi bazı yaratılmışlarda da var saymakta, bunlara da ibadet etmektedirler.

Bu sebepledir ki Ehl-i kitab'ın inancı -şirkten kurtulmadıkları sürece- onları ahirette kurtuluşa erdirmemekte, cehennemlik olmaktan kurtarmamaktadır. Buna rağmen Hristiyan ve Mûsevîler kısmen de olsa vahye dayalı bazı inanç ve uygulamalara sahip bulundukları ve -muhtemelen- hak dine inanma bakımından daha yatkın olduklar için kendilerine bazı imtiyazlar tanınmış, genel olarak kâfirlere mahsus hükümlerin bir kısmından istisna edilmişlerdir. Bu istisnaların konumuzla ilgili olanı, "Ehl-i Kitab kadınlarla Müslüman erkeklerin evlenmelerinin helal olması"dır.

Mâide Sûresi'nin 5. âyetinde Ehl-i kitabın yiyeceklerinin, kadın ve erkek Müslümanlara da helal olduğu ifade edildikten sonra "yalnızca Ehl-i Kitab kadınların" Müslüman erkeklere helal olduğu zikrediliyor; yeri geldiği halde Müslüman kadınların da Ehl-i Kitab erkeklere helal olduğu (onlarla evlenebilecekleri) söylenmiyor.

Böyle bir açıklama bulunmayınca hükmü (Müslüman kadının bir Mûsevî veya Hristiyan ile evlenmesinin caiz olup olmadığı hükmünü) Hz. Peygamber'in (asm) uygulamasından, burada da bir çözüm yoksa kıyastan çıkarmamız gerekir.

Kadınlarla erkekler evlenme konusunda bazı farklı hükümlere tabi olduklarından, biri hakkındaki hükmü diğerine de teşmil etmek (aynı hüküm kapsamına almak) mümkün değildir. Bu yüzden böyle bir kıyasa gidilmemiştir. Esasen kıyastan önce ortada Sünnet (Hz. Peygamber'in ve ashâbın uygulaması) vardır. Ayeti farklı yorumlayan bazı sahâbîler ve müctehidler, Peygamberimizin (asm) vefatından sonra, "Müslüman erkeklerin Ehl-i Kitab kadınlarla evlenmelerinin bile helal olmadığı" sonucuna varmışlardır.

Müslüman kadının Ehl-i Kitab'dan olan bir erkekle evlenmesine gelince, bunu tartışma konusu bile yapmamışlar, Hz. Peygamber (asm) zamanında, Müslüman kadınların bulundukları yerlerde Ehl-i Kitab erkekler de bulunmuş, ama böyle bir evlenme olmamış, bu evlenmenin caiz olmadığı hükmünde icmâ meydana gelmiştir.

Bu hükmü benimseyen fıkıhçılar, yukarıda zikredilen delillere ek olarak bir de şu âyete dayanmışlardır: Mümtehine Sûresi'nin 10. âyetinde, inanmayanların ülkesinden Müslümanların ülkesine hicret eden kadınlarla ilgili olarak "...eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere iade etmeyin" buyurulmuştur. Başka bazı delillerle de desteklenerek burada geçen "kâfirler" kelimesinin Ehl-i kitabı da içine aldığı, Müslüman bir kadının Ehl-i Kitab'dan bir erkekle de evlenemeyeceği ve evliliğini sürdüremeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. (bk. Bakara, 2/221)

Fıkıhçıların çoğu bu hükümde, önceden evli olanlarla yeni evlenecek olanları birbirinden ayırmamış olmakla beraber, özellikle Hz. Peygamber (asm) ve Hz. Ömer (ra) devirlerine ait uygulamalara dayanan bazı fıkıhçılar, baştan evlenmenin caiz olmadığını, ancak Müslüman olmadan önce gayri müslim ile evli bulunan tarafın, ihtida yüzünden nikâhının bozulmayacağını ileri sürmüşlerdir. (İbn Kayyim, Ahkâm'u Ehli'z-Zimme, Dimaşk 1961, , 317 vd. , 340 vd.) Çağdaş âlimlerden Kardâvî de bu ictihadı benimsemiştir.

Hak dinin yayılmayı, insanlar tarafından benimsenmeyi istemesi tabîîdir. Bu isteğin daha tabîî bir sonucu da mensuplarının ve onlardan gelecek nesillerin dinini, dindarlığını korumaktır. Korumak eğitimle olur, eğitimin en önemli aracı ailedir. Ailede din ikiliğinin bulunması, çocuklar üzerinde etkisini hissettirecek ve onların benimseyecekleri din konusunda önemli bir risk oluşturacaktır. Bu bakımdan ideal olan Müslümanların kendi dindaşlarıyla evlenip aile kurmalarıdır. Ortada bir zorlayıcı sebep yoksa Müslüman erkeğin de karısı Müslüman olmalıdır.

Müslüman bir kadının kocasının Müslüman olması ise -koruma, eğitim ve etki bakımından- daha önemlidir. Soyun devamı, miras, velayet gibi konularda da -babanın gayri müslim olması halinde- bir dizi problem ortaya çıkacaktır.

İşte bütün bu sebepler bir araya gelince Müslüman kadının gayri müslim bir erkek ile evlenmesinin niçin caiz kılınmadığını anlamak bize göre kolaylaşmaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun