Duygularımızı nasıl kontrol edebiliriz?
- Sizler de bilirsiniz ki insan psikolojisi olarak bir ortamda, gülünmemesi gerekse bile bir konu hakkında gülen kişi sayısı fazla olunca, orada bulunan biri istemese, hatta konuyu bilmese bile gülebiliyor. Bu zamanda ise bazı ortamlarda (okul, kafe, iş yeri vb.) konuşulan, ilgi gören ve gülünen konular maalesef şehvetli ve küfürlü olabiliyor. Hatta bu öyle bir dereceye gelmiştir ki baba ile oğul, öğretmen ve öğrenci gibi ciddi samimiyet ilişkilerinde bile bu tarz aşağılık konular yer almakta. Peki bu psikoloji meselesi olan "istemsizce gülme" olayını kendi üzerimizden nasıl yok edebiliriz?
- Bu tarz ilişki ve ortamlardaki tavrımız ve oradaki bulunan bireylere karşı davranışımız nasıl olmalıdır?
- Günümüzde birçok huysuz ve kaprisli insanlarla karşılaşabiliyoruz. Bazen biz de huysuz ve kaprisli olabiliyoruz, belki çoğunlukla. Peki bu tür ızdırap verici duygu ve düşüncelerden ve bunların şekillendirdiği davranışlardan nasıl kurtulabiliriz?
- Bu gibi hallere sahip bir insanla karşılaşınca onun bize göstermiş olduğu davranışına (hakaret, azar, aşağılama vb.) nasıl bir tepki sergilemeliyiz?
- Bu ana sorudan da yola çıkarak bazı meselelere dair cevaplar da vermeniz güzel olur. Ayrıca bu sorulara dair cevaplarınızda ayet, hadis ve bazı İslam alimlerinin bu konu hakkındaki görüşlerini de paylaşmanızı rica ederim.
Değerli kardeşimiz,
İlahi hikmet ve imtihan sırrı gereği olarak insan dışındaki bütün canlılar, dünyaya gelmeden önce, dünyada, hayatlarını idame etmek için ihtiyaç duyacakları bilgi ve becerilerinin %90’nını öğrenmiş olarak dünyaya gelmektedir. İnsanlar ise bunun aksine olarak bilgi ve becerilerinin %90’nını dünyaya geldiği andan itibaren öğrenmeye başlar ve hayatının sonuna kadar devam eder. İslam fıtratı üzere programlanmış olarak doğan insan, çeşitli etkilerle şekillenir.
İnsanın en büyük özelliklerinden biri de duygularının serbest yaratılmış olmasıdır. Bu duyguların ifrat, tefrit ve vasat olmak üzere üç mertebesi vardır. Asıl olan vasat mertebesidir. Bunun da hakkı hak batılı batıl bilmek, hak yolda cesaret göstermek ve iffetli olmak gibi çeşitleri vardır.
Din bu duyguları ifrat ve tefritten uzaklaştırmak için gönderilmiştir diyebiliriz. Bütün peygamberler, insan duygu ve düşüncelerini ve bunların bir sonucu olan söz ve davranışlarını eğiterek kontrol altına almak için gayret sarf etmişlerdir.
İnsanda var olan, sevgi, nefret, öfke, arzular, meyiller, etki ve tepki gibi pek çok duygular, eğer dinin emir ve yasaklarıyla yönlendirmese, terbiye edilmese ve kontrol altına alınmasa, bunların nerede duracağı belli olmaz. Serbest yaratıldığı için bir ölçüsü yoktur. Hayra da şerre de kabil olduğu için ala-yı illiyine çıkıp meleklerden üstün bir mertebeye çıkabildiği gibi, esfel-i safiline inip Kur'an’ın ifadesiyle hayvandan daha aşağı bir derekeye inebilir.
Dinin amacı, insanın bu duygularını, vahyin ışığında terbiye etmek ve hür iradesiyle doğruyu, hayrı tercih etmesini sağlayarak onu insan-i kamil yapmaktır.
Varlıkların en şereflisi olarak yaratılan insanın önüne hayır ve şer, iyi ve kötü olmak üzere iki yol iki tercih konmuştur. Bu gerçeği Kur’an şöyle ifade etmektedir:
“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar hariç.” (Tin, 95/4-6)
“Biz ona doğru ve yanlış olmak üzere ona iki yol gösterdik.” (Beled, 90/10)
İnsanı doğru yola, hayra çeken, sevk eden din, akıl, vicdan ve ilimdir. Şerre ve kötü yola çeken de şeytan, nefis, çevre ve cehalettir. İnsan iradesi ise bu iki çekim gücü arasında kalmaktadır. İmtihan da burada başlar.
Din, bu iki yolun sonucunu da göstermiştir. Hangi taraf ağır basarsa irade o tarafa, bazen de o tarafa bu tarafa kaymaktadır; git-geller yaşamaktadır. Âdeta bir savaş hali içindedir. Bu nedenle Hz. Peygamber (asm) bu nefisle yapılan savaşa büyük cihat adını vermiştir. (Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97)
Allah Resulünün terbiyesini almış kuvvetli iman sahipleri, bu savaşta başarı göstermiş ve güçlü bir kişilik oluşturmuştur.
Günümüzde içinde bulunduğumuz bazı ortamlarda dini hassasiyetler göz ardı edilebilir, duymak istemediğimiz şeyleri duyabilir, görmek istemediğimiz şeyleri görebiliriz. Bu durumda yapılması gereken bellidir. Kur'an ve Hz. Peygamber (asm) yol göstermiştir. Kuvvetli iman, güçlü ve sağlam kişiliğe sahip kişi, bu iki rehber kaynağı esas alır.
Kur'an diyor:
"İnsanın arkasında ve önünde insanoğlunu takip eden(melek)ler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler var...” (Ra’d, 13/11)
Bunu bilenler çevresindeki insanların yanlışlarına ortak olamazlar.
Her Müslüman, üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir insanın toplumda bulunduğu konumu ona bazı sorumluluklar yükler. Her Müslüman da o konumuna göre sorumlu olur.
Bu konuda hadisi şerif şöyle der:
"Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” (Müslim, İman, 78)
Bu kötülüğü engelleme işi kişinin konumu, gücü ve yetkisi dahilinde olabilir. Sıradan bir Müslüman kötülük karşısındaki tavrı ancak içinden buğz etmekle mükellef olabilir. Daha fazla günaha bulaşmamak için bulunduğu ortamı terk edebilir.
Günümüzde yaygın olan, gıybetin yapıldığı, müstehcen fıkraların söylendiği ve batılın tasvir edildiği ortamlarda bulunmak onlara uymak, sessiz kalmak gibi tutum ve davranışlar, müminin ahiretini mahveden durumlar olduğunu unutmamak gerekir.
Mümin, imanına uygun ortamları tercih etmekle mükelleftir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İnsan kendisini nasıl geliştirebilir?
- Kocasının vücudu irinle kaplı olsa da kadın tüm irini diliyle yalayarak temizlese, hadisi sahih mi?
- Menfaat, menfaatçi olmak kötü müdür?
- İyi bir ateistin cehenneme, kötü bir Müslümanın ise cennete gitmesi nasıl olur?
- Halid bin Velid'in zina ettiği doğru mudur?
- Cennette Suret (yüz, beden) Çarşısı var mıdır?
- Allah, neden bazı insanları çirkin yaratmıştır?
- Allah (cc), çirkin varlık yaratmış mıdır?
- VASAT ÜMMET
- Geçmişin intikamını almak günah mı?