Sen Vali Değil, Ancak Çoban Olursun (!)

Bugün devlet çapında yaşanmakta olan görev ihmalleriyle, takipsiz kalan sonuçlarını görüyor, tarihteki ihmallerle sonuçlarını düşünüyor, ister istemez kendi kendimize soruyoruz:

– O gün niçin öyleydi de bugün neden böyle?


İsterseniz bir tarihî ihmal ve şikâyet sonucunu birlikte okuyalım. Bakalım nasıl takip ve tecziye söz konusu oluyor.

Hattâb oğlu Ömer, mescitte oturuyordu. Yabancı bir adam içeri girerek konuşmaya başladı:

– Ey Ömer! Cehennemin şiddetli azâbından ne haber?

Adamı susturmak istedilerse de Halife Hazreti Ömer:

– Bırakın onu, yanıma gelsin! diye seslendi.

Adam huzuruna gelince:

– Ömere cehennem azâbını hatırlatmakta elbette kastın vardır, söyler misin bu maksadını? dedi.

Adam sanki böyle bir teklif bekliyormuşçasına hemen söze başladı:

– Her tarafa memurlar gönderiyorsunuz, vazifeli bulundukları müddetçe de dikkat edecekleri şartları söylüyorsunuz; fakat bu şartlara memurlarınız riayet ediyor mu, etmiyor mu bir daha bakmıyorsunuz!


– Memurlarımın içinde vazifelerini suiistimal edenler mi var?

– Elbette!

– Kimmiş bu?

– Mısıra gönderdiğiniz valiniz!


Bu şikâyet üzerine Medinenin yerlisinden iki kişiyi derhal Mısıra doğru yola çıkaran Hazreti Ömer onlara şu emri verir:

– Mısıra vardığınızda ilk defa halkın içine karışacak, şikâyetin doğru olup olmadığını halktan tahkik edeceksiniz. Doğru değilse geri dönüp geleceksiniz, doğru ise valiyi de alıp birlikte geleceksiniz!


Hemen yola çıkan ensardan bu iki zat, Mısıra vardılar ve halkın arasında günlerce tetkikten sonra şikâyetçinin söylediklerinin doğruluğuna kani oldular. Kime sordularsa, “Makamının verdiği itibar ve nüfuzu şahsî menfaatleri için kullanıyor, işlerimizi sürüncemede bırakıyor.” şeklinde şehadette bulundular.


Nihayet bir sabah memurun evinin kapısına gelen iki Medineli, adamı dışarı çağırdılar, “Şimdi meşgulüm, sonra gelsinler.” diye haber göndermesi üzerine de Medineliler, “Biz halifenin müfettişleriyiz. Ya şu anda bizimle görüşürsün veyahut evini ateşe verir, seni dışarı çıkarırız.” diye karşılık verdiler. Bunun üzerine yanlarına çıkan adamı alıp Medineye geldiler.


Mısırda bir hayli şişmanlayıp epeyce değişikliğe uğramış olan memurunu tanımakta zorlanan Halife Hazreti Ömer:

– Sen kimsin? diye sormak zorunda kaldı.

– Mısıra gönderdiğiniz memurunuzum, deyince,

– Seni yolcu ettiğim günlerde böyle değildin, ne kadar şişmanlamışsın, diye ayıpladıktan sonra hazırlattığı maşlah ile bir de sopayı uzatarak,


– Al şu maşlahı giy, şu sopayı da elinde tut, sana lâzım olacak! Çünkü bundan sonra sen hazinenin malı olan koyunların çobanı olacaksın, senin baban da çobandı. Onun için sana Bin Ganem denirdi. Baba mesleğidir. Sana memurluk değil, çobanlık yakışır, dedi.


Hazreti Ömerin çobanlığa tayin ettiği Bin Ganeme bundan sonraki nasihati şu oldu:

– Zekât koyunlarından meydana gelmiş olan bu sürüyü otlatırken senden süt isteyen herkese karşılıksız süt vereceksin; fakat bunların içinde Ömerin aile efradından kimse bulunmayacaktır. Ömerin akrabalarından hiçbirinin, zekât malının ne etinden, ne de sütünden istifade ettiğini duymadım, bundan sonra da duymak istemem!


Evet, o gün niçin öyle, bugün neden böyle?

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun