Birisi bizi överken nasıl davranmalıyız?
- Birisi bizi överken, "Sesin çok güzel, yüzün çok güzel..." gibi şeyler söylenince ne yapmalıyız, ne söylemeliyiz?
"Senin sesin çok güzel" dediklerinde biz, "Yok canım, nerde güzel olsun, benim sesim çok kötü." desek eğer sesimiz güzelse yalan söylemiş oluyoruz.
- Ayrıca Allah'ın yarattığı bir şeyi kötülemiş oluyoruz. Onun övgüsüne karşılık bir şey demezsek, sanki kibirlenmiş gibi oluyoruz.
- Bu durumda ne yapmalıyız?
- "Sesin çok güzel." diyen birisine nasıl cevap vermeliyiz?
Değerli kardeşimiz,
Allah’ın insanlar üstünde sayısız nimetleri vardır. Bu nimetleri insan kendinden bilirse gurur ve kibir olur, yok bu nimetleri inkâr edip gizlerse, bu da küfran-ı nimet olur ki; her iki durum da manevi bir hastalıktır. Yani insanın üstünde görünen nimetleri kendinden bilmesi nasıl caiz değilse, aynı şekilde o nimetleri yok sayıp inkâr etmesi de caiz değildir. Bu yüzden tahdis-i nimet dediğimiz, nimeti Allah’tan bilip bu nimeti üzerinde izhar ve ilan etmek yolunu takip etmeliyiz.
Bediüzzaman Hazretlerinin “küfran-ı nimet” ve "ucb" arasında orta yol olan “tahdis-i nimeti” şu güzel örneği ile açıklıyor:
“Alabildiğine san’atlı, süslü ve herkesin güzel gördüğü bir elbiseyi giyen adama deseler ki: ‘Maşallah çok güzelsin!’ o da bu söz karşılığında güya alçak gönüllülük göstermek üzere dese ki: ‘Haşa! Ben neyim? Güzellik nere ben nere, ben bir hiçim!’ O zaman küfran-ı nimet (verilen nimeti inkâr etme) olur. Bu aynı zamanda o güzel elbiseyi giydiren mahir san’atkara karşı da bir hürmetsizliktir. Bunun yerine şöyle dese: ‘Evet ben çok güzelim! Benim gibi yeryüzünde güzel mi var? Benim gibi güzel birisini gösteriniz!..’ O zaman da yersiz övünme, kibirlenme söz konusu olur. İşte hem nimeti inkâr etmekten kurtulmak hem de övünmemek için belki şöyle demek gerekir (orta yol): ‘Evet ben güzelleştim; fakat güzellik libasındır (elbise) ve dolayısıyla libası bana giydirenindir; benim değildir.'” (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Dördüncü Sebep, s.386)
Ölçümüz bu misaldeki hakikat olmalıdır...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "Ne vakit bir nefer, bir müşirin makam-ı içtimaîsine çıkarsa ve milletin o müşire karşı gösterdikleri hürmet ve teveccühe iştirak ederse ve onun gibi o teveccüh ve hürmete mazhar olursa..." Bu gibi ifadelerde zahiren enaniyet olduğu söylenebilir mi?
- "Maatteessüf, ben şahsım itibarıyla çok zaif ve müflisim. Harika kerâmâtım yok ki, bu hakâiki onunla ispat edeyim. Ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbu celb edeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukulü teshir edeyim." Burada ne demek isteniyor?
- Üstad kendisine yazılan mektuplardaki iltifat ve medihleri-mütevazi olmasına rağmen- neden çıkarmamıştır?
- Bediüzzaman eserlerinde sürekli nefsini eleştiriyor, bir taraftan da Kur'an'ın kendi eserlerine işaret ettiğini belirtiyor. Bu da "İstemem, yan cebime koy!.." sahte tevazusu olarak değerlendiriliyor, bilgi verir misiniz?
- "İ’lem eyyühe'l-aziz! Cenab-ı Hakk'ın verdiği nimetleri söyleyip ilan ve tahdis-i nimet etmek, bazen gurura ve kibre incirar eder. Tevazu kastıyla da o nimetleri ketmetmek iyi değildir..." Devamıyla izah eder misiniz?
- "Nefsim kendinde gördüğü nimet-i İlâhiyeyi kendi malı tevehhüm ederek gurura, iftihâra, temeddühe başladı. Ben ona dedim ki: 'Bu mülk senin değil, emânettir.' O vakit nefis gurur ve iftihârı bıraktı,.." izah eder misiniz?
- "Bazen tevazu, küfrân-ı nimeti istilzam ediyor; belki küfrân-ı nimet olur. Bazen de tahdis-i nimet, iftihar olur. İkisi de zarardır..." Bu ifadeleri misallerle izah eder misiniz?
- Abilere karşı tevazunun sınırı nedir? İnsan karşısındakini kendinden daha iyi, ahlaklı görmesi güzel bir şey olabilir, ama sanki bu bazen hayatımda rıza-yı ilahi değil de abilerin rızasını almaya yol açıyor gibi oluyor...
- Mesnevî-i Nuriye (Badıllı):517
- Üstad'ın Tarihçe-i Hayatını yazması tevazusuna gölge düşürür mü, her ne kadar kerametvari olaylar çıkartılmış olsa bile. Bu konuyu nasıl anlamalıyız?