Bir kimse, iki evinden birini, başkasına bağışlayabilir mi?
- Bir adam çocukları olmasına rağmen iki evinden birini, birilerine bağışlamış. Kişi sağlığında böyle bir bağış yapabilir mi?
- Yoksa mirasçılarını düşünmek zorunda mı?
Değerli kardeşimiz,
Tam eda ehliyeti olan bir kişi; sağlığında, kendine ait olan malını veya mallarını, istediği kişilere veya kurumlara hibe edebilir, evlatlarından izin alması gerekmediği gibi, onlara mal bırakmak zorunda da değildir.
Ancak, kendini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri, bakıma muhtaç duruma düşürmesi asla doğru olmaz.
Buna göre, bir kişi iki evinden birini, çocuklarının rızası olmasa da başkasına bağışlayabilir.
Sözlükte “karşılıksız vermek, bağışlamak” anlamına gelen "hibe" hukuk dilinde, özel borç ilişkileri grubunda yer alan ve bir malın karşılıksız olarak başkasına temlikini ifade eden akdin adıdır.
Arapça’da hediyye, sadaka, atıyye, nihle, Türkçe’de bağış ve teberru gibi kelimeler hibe ile eş anlamlı olarak kullanılsa da teberruun daha geniş, sadaka ve hediyenin daha dar kapsamlı ve kısmen farklı amaç taşıdığı, bu sebeple hibenin daha teknik ve hukukî bir terim olduğu söylenebilir.
İnsanın sosyal bir varlık oluşundan ve özünde taşıdığı yardım severlik ve cömertlik duygularından beslenen hibenin, insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe ve her toplumda değişik isim ve şekiller altında da olsa yaygın bir uygulama alanına sahip bulunduğu ve çeşitli hukukî düzenlemelere konu edildiği söylenebilir.
İslâm öncesi Hicaz-Arap toplumunda da oldukça yaygın olan hibe âdetinin İslâm döneminde, yardımlaşmayı ve karşılığını Allah’tan bekleyerek vermeyi teşvik eden, böyle bir davranışı ibadet kapsamında değerlendiren nas ve telakkilerin desteğiyle daha yaygın ve kapsamlı hale geldiği ve giderek bazı türlerinin kurumlaştığı görülür.
İslâm hukukçuları, hibede bulunacak tarafın tam eda ehliyetine sahip olması gerektiğinde görüş birliği içindedir. Mecelle’de bu husus, “Vâhibin âkıl ve bâliğ olması şarttır.” şeklinde ifade edilir. (md. 859)
Ölçüsüz savurganlığı (sefeh) hacr sebebi sayanlar, hacr altına alınmış sefihin vakıf ve hibe gibi ivazsız tasarruflarını da geçersiz sayarlar. İbn Hazm’ın, kendine ve aile efradına yeterince pay bırakmadan bütün malını hibe ve tasadduk eden kimsenin bu hibesinin nâfiz olmayacağını söylemesinin (el-Muĥallâ, X, 103) anlamı da budur.
Borcundan dolayı hacr altına alınan kimsenin hibesi de özellikle alacaklıların haklarını koruma amacıyla geçerli sayılmaz.
Ölümcül bir hastalığa yakalanan kimsenin ölüm öncesinde yaptığı hibenin geçerliliği fakihler arasında tartışmalıdır.
Böyle bir hibenin geçerliliği, belli durumlarda vasiyet hükmünde kabul edilip terekenin üçte birini aşmama şartıyla sınırlandırılırken, belli durumlarda da hibe edilen malın kabzedilmiş olması şartına yahut mirasçıların veya alacaklıların icâzetine bağlanır. (Mecelle, md. 877-880)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet