Bilim, ruha atfedilen özelliklerin insan beyninin fonksiyonu olduğunu mu söyler?

Tarih: 21.09.2015 - 06:18 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu iddiaya cevap verebilir misiniz? Kafam çok karıştı ne olur yardım edin. Ateistlerin iddiası:
- Bilimsel açıdan cevaplayabildiğimiz kadarıyla, ölünce toprak olacağız ve azot ve karbon çevrimine gireceğiz. Ruh bedenle birlikte ölecek. Çünkü ruh günümüzün çağdaş bilimsel yorumuna göre beyin dediğimiz organın duygular, hafıza, akıl yürütme ve karar verme gibi bazı fonksiyonlarına verdiğimiz isimdir. Dolayısıyla, vücudu bir makina gibi düşünürsek, bu makina işlemez hale geldiğinde fonksiyonları da duracak. Artık hissetmeyeceğiz, bilinçli olmayacağız, hiçbir şeyin farkında olmayacağız. Çünkü bunu sağlayan organımız çalışmıyor olacak.
- Ruhun bedenden bağımsız olduğunu iddia eden hiçbir din ya da ruhsal inanç, örneğin neden içki içince hafızada ve zihinsel yeteneklerde azalma olduğunu tutarlı bir şekilde açıklayamaz. (İçki içmek gibi fiziksel bir etki ya da kişinin kafasını bir yere çarpması, nasıl ruh denen bedenden bağımsız bir varlığı etkiler konusu geçtiğimiz yüzyıllarda filozofları çok düşündürmüştür ve ruhu bedenden bağımsız gören hiçbir düşünce sistemi bu işin içinden tutarlı bir biçimde çıkamamıştır).
- Bunu bilim açıklar, çünkü bilim ruha atfedilen özelliklerin insan beyninin fonksiyonu olduğunu söyler.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Ruh hakkında onun duyusal işlemlerimize verilen bir isim olduğu yaklaşımı nominalistlerin, J. Lock gibi duyumcu empristlerin savıdır. Bu sav da ruhla ilgili Berkeley ve Hegel gibi idealistlerin onu tinsel bir varlık olarak kabul eden yaklaşımlarından ispat ve doğrulanma açısından çok ilerde bir yaklaşım değildir. Zira iki durumda da ruh denilen bir kavram önceden var kabul edilerek maddi veya tinsel bir açıklamaya gidilmektedir.

Her iki yaklaşım ruhun ne olduğu sorununu ontolojik açıdan ele almaksızın epistemelojik bir açıklamaya gitmektedir. 

Buna göre “ruh nedir?” sorusunun cevabı, zihin (cogito) ya da duyum (beyin işlevselliği) bilgisi ile ortaya konulmaktadır.

Öncelikle ruh-beden dualitesi, ruh hakkında bir ön bilgiyi varsayarak bir açıklama getirdiğinden eleştirilse bile, bunu eleştiren bilimsel yaklaşımda kullanılan bilimsel sistematik ve metoda bağlı, bilen öznenin nesnesi ile kurduğu özel olarak yapılandırılmış ilişkiye dayalı bir sonuç ortaya koyduğundan “Ruh nedir?” sorusuna cevap bulamamaktadır. 

Ruhun beyin fonksiyonlarımızın toplam sonucu olduğunu iddia etmek, tamamen bizim epistemelojik metodumuza göre belirlenmiş bir ön kabulü içermektedir.

Bilgi felsefesinin varlık felsefesinin sorusuna cevap verme iddiası, aslında sadece bu özel örnekte de görüleceği gibi, belirlenmiş bir bilimsel metodu uygulayan öznenin kendisi ile (düşünce) beyin ya da fizyonomi arasında kurduğu özel bir ilişki kaynaklıdır. Bu bilgi ilişkisi ise gerçekte bize ruhun ne olduğunu değil de nasıl bilindiği sorusunun cevabını verir.

Çeşitli sıra dışı durumlarda beynimiz devre dışı kaldığında ortaya çıkan durum, sadece bize beynimizin fonksiyonları ile ilgili bir bilgi verir. Var oluşun bireysellik boyutunda ve tüm var olanlarla ilişkili bir biçimde algılanması, bireysel kimliğimizi bize veren şeyin, beyin olduğunu ispatlamaz. Zira herkeste aynı organ olmakla birlikte bu kimlikler kesin olarak farklılaşmaktadır.

Yine çevresel koşullar birebir aynı olan durumlarda bile bireysel kimlik farklılığı belirgindir.

Ölüm sonrası veya doğum öncesi gibi zamansallığın dışı algısı ya da sonsuzluk ve mutlaklık gibi kavramlara sahip oluşumuz sınırlı beyin fonksiyonlarına indirgenemez. Fiziksel hareketin bile modern bilim tarafından zamanın göreceliği ile açıklandığı, kuantum durumlarının var ile yok arasındaki belirsizliği yaklaşımlarının geçerli olduğu bir bilimsel çizgiyi yakalamışken, XVIII. Yüzyılın kaba positivizmi ve determinist ön koşulculuğu bize açıklayıcı bir ufuk sağlayamaz. 

İnsanın  tecrübesi zaman algısı üzerine temellenirken, zaman dışının neliği hakkındaki sorunun cevabı bu tecrübeye dayalı olarak verilemez. Bu nedenle ruhun varlığı ya da zaman dışı sürekli var oluş, kendisine özel bir tecrübeyi gerektirir. Bu ise tinsel ya da spritüel bilimler dediğimiz farklı bir disiplini gerektirir.

Cevap 2:

Her şeyden önce şunun bilinmesi gerekir ki, bu tip sorular yeni değildir. Bu ve benzeri sorular Milattan önceden beri sorulmakta ve Allah’ın varlığını kabul etmeyen felsefeciler, ya ruhun varlığını inkar etmekte ya da ruhu maddi varlık gibi telakki etmektedirler. Halbuki Semavî dinler ve özellikle İslâmiyet ruh konusunda tatminkar açıklamalar getirmiştir. Müslümanın, evvel emirde İslamiyetin görüşünü esas alması, batıl ve ateist felsefecilerin peşinden gitmemesi gerekir.

İşin en garip tarafı da ruhun maddi olduğu ve bunun bilim tarafından halledildiği yalanıdır. Bu tamamen ateist felsefecilerin görüşüdür, bilimsel bilgiyle ilgisi yoktur.

Canlıları meydana getiren karbon, hidrojen ve oksijen gibi elementlerde hayat ve ruh yoktur. Ancak, hayvan ve insanların her birisinin kendisine has ruhu vardır. “Psikiyatri” ya da “Ruh Bilimi”, artık bütün dünyada kabul gören ve faaliyet gösteren bilim dalı ve aynı zamanda bir tedavi ve sağlık merkezi olarak hizmet vermektedir. Dolayısıyla, ruhun varlığı konusunda bilim âleminde bir tereddüt yoktur. Ancak mahiyetini anlama ve tanımada farklılıklar vardır.

Bir kısmı, enerji yığını ya da birikimi olarak kabul ederken, İslâmiyet ruhu, Allah’ın bir emri olarak beyan eder ve ruh, bir vücudu olan, nurani, şuur sahibi bir varlık olarak tanımlanır. Mesela yer çekimi kanunu da Allah’ın bir emridir. Şayet bu yer çekimi kanunu şuur sahibi olsa, bir de vücut giyse bir ruh gibi olur. Ruh da şuurunu ve vücudunu çıkarsa, yer çekimi kanunun gibi bir kanun olur.

Her bir ruh bakidir. Cesetlerin ölüp ayrılması, ruha tesir etmez. Ruh baki kalır. Ahirette yeniden dirilişte, her bir ferdin ruhu, yeniden yaratılmış olan cesede gelip yerleşecektir.

Ruh karbon ve oksijen gibi maddî elementlerden meydana gelmiş bir varlık değil ki, parçalanıp çürüsün. Ampül parçalanıp dağılır ve parçaları maddî olduğu için zamanla çürür. Ama onun içindeki elektriğin de çürüdüğü iddia edilebilir mi? Halbuki ruh, elektrik enerjisinden daha yüksek bir nuraniyet kazanmıştır.

İnsan ruhunu, ev içerisinde oturan bir insan benzetmek mümkündür. Ev, insanın bedenine, evin içindeki insan da bedendeki ruha benzetilebilir. Nasıl ki, evin içerisinde oturan bir insana, evin pencere ve bacasında ya da kapısında değişiklik yapmak, o insanın varlığına tesir etmezse, insanın veya hayvanın, dişinde veya başında ya da ayağında veya ciğerinde değişiklik yapmak, evin kapısında veya penceresinde değişiklik yapmak gibi, onun içindeki ruhu tesir etmez.

Şu kadar var ki, evin içindeki insan dışarıyı, evin penceresinden görür. Siz pencereyi kapattığınız zaman, o insan dışarıyı göremez. Aslında dışarıyı gören pencere değil, evin içerisindeki insandır. Ama o insan dışarıyı, pencere olmayınca göremez. Tıpkı bunun gibi, insanda veya hayvanda gören göz değil, onun bedenindeki ruhtur. İşiten kulak değil, ruhtur. Anlayan beyin değil ruhtur.

Ama o ruh, dışarıyı, pencere hükmünde olan gözle görmektedir. Göz bir şekilde devre dışı kaldığı zaman artık ruh da dışarıyı göremez. Aynı şekilde ruh kulak vasıtasıyla işitir, beyin vasıtasıyla anlar ve idrak eder. Bu organlarda meydana gelecek bir arıza, ruha tesir etmez. Fakat ruh, o aza veya organlar vasıtasıyla yerine getirdiği görevi yapamaz hale gelir.

Sonuç olarak, gerek hayvanlarda ve gerekse insanlarda her bir ferde has ruh vardır. Cesedin ölüp dağılması ruha tesir etmez. Her bir ruh, ait olduğu ceset öldüğü zaman, kendi âlemine uygun ruh dünyasına çekilir. Haşirde yeniden yaratılan bedenine geriye döner. Bir canlının akciğeri, ya da böbreği başka bir canlıya nakledilmekle ruhu, nakledilmediği gibi, kafasının nakledilmesiyle de ruhu o hayvana geçmez. Kafanın kesilmesiyle hayvan ölürse, ruhu da ait olduğu ruhlar âlemine gider.

Cevap 3:

“Ruh bedenle birlikte ölecek.” ifadesinin hiçbir bilimsel tarafı yoktur. Çünkü, bilim laboratuarlarda test ettiği kadarıyla konuları tahlil  edebilir.

Ruhun hiçbir laboratuar ortamında test edilmesi mümkün olmadığına göre, onu nesnel bir biçimde tahlil edilmesi de mümkün değildir.

- Beyin, ruh değildir. Biyolojik hayatın merkezidir. Biyolojik hayatın sona ermesinin, beynin ölmesine bağlı olması, beynin bir ruh olduğunu göstermez. Bilakis, insanların her organının biyolojik çalışmasının varlığı, asıl ruh dediğimiz bizce mahiyeti meçhul, başına şuur takılmış ve harici/gerçek bir vücut giydirilmiş bir kanun-u emridir.

Bu emri kanun farklı canlılarda farklı fonksiyonlar icra etmesi, onun beyinden ayrı bir hakikat olduğunun kanıtıdır. Örneğin, bir öküzdeki beyin insanın beyninden daha büyük olabilir. Fakat, öküzün beyninde bir şuurun olmaması, insandaki şuur kaynağının beyinden başka bir yerden kaynaklandığının açık kanıtıdır.

- Evet, beyin biyolojik bünyenin komuta merkezidir. Fakat bu onun ruh olduğu anlamına gelmez. Mesela; insan -bir tane değil bin tane beyni de olsa- göz olmadan göremez, kulak olmadan duyamaz, dil olmadan konuşamaz, akciğerleri olmadan nefes alamaz. Demek ki beyin önemli bir komuta merkezi olmakla beraber, onun da bu görevini ifa etmesi için ruh gibi bir üst komuta kademesi lazımdır.

- Ruhun bilimsel verilerle mahiyetinin bilinemeyeceğini Kur’an’dan öğreniyoruz. Yani ruhu bizzat yaratan Allah, onun insan bilgisinin kapsamı dışında olduğunu vurgulamıştır:

“Bir de sana 'rûh' hakkında soru sorarlar. De ki: 'Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir. Size sadece az bir ilim verilmiştir.'" (İsra, 17/85)

- Binlerce evliyanın kendi metafizik laboratuarında ruhlarla karşılaşmaları, ruhun varlığının önemli bir kanıtıdır.

- Bugün ispirtizma sanatıyla ruh çağırma seansları esnasında (çoğu zaman cinlerin oyuncağı da olsalar) ruhlarla yapılan görüşmeler de ruhun beyinden ayrı bir varlık olduğunun kanıtıdır. Hipnotizma sanatı da bağımsız bir ruh olgusunun varlığının göstergesidir.

- Uyku esnasında beynimiz yerinde olmasına, biyolojik hayatımız devam etmesine rağmen bir nevi ölüm olan uykuya dalmamız, bizden uzaklaşan bir ruhun varlığının açık belgesidir. Bu konu her gün gözle müşahede ettiğimiz bir hakikattır. Kur’an’da da bu gerçeğe dikkat çekilmiş ve cismani varlığımız dışında bir ruhun varlığına işaret edilmiştir:

“Allah, insanların ruhlarını ölümleri sırasında, ölmeyenlerin ruhlarını ise uykuları sırasında alır. Hakkında ölüm hükmü verdiği rûhu tutar, vermediği rûhu ise belirli bir süreye kadar (tekrar bedenine geri) salıverir. Muhakkak ki bunda, düşünen kimseler için alınacak ibretler vardır.” (Zümer, 39/42)

Görüldüğü üzere, bu ayette ruhun cismani olmadığını, bir kanun-u emri olduğunu, ölüm esnasında dünyaya geri dönmemek üzere alınacağını, uykuda ise, uyku süresince alı konup daha sonra -belli bir süreye kadar/eceli gelinceye kadar- bedenine tekrar salıverileceğine, dolayısıyla ruhun bağımsız bir varlık olup ölümle yok olmayacağına, Allah’ın varlığını devam ettirmesiyle baki kalacağına işaret edilmiştir.

- Bu konularda uzman biri olan Dr. Haluk Nur Bâki’nin şu bilimsel açıklamalarını da aktarmakta fayda vardır:

“Bazı büyük beyin tümörlerinde, beyindeki hareket merkezi dışında büyük bir bölüm (beynin üçte birine yakını) alınmaktadır. Bu durumda insanın zihnî yeteneklerinde kayda değer önemli değişme olmamaktadır. Eğer beyin tümüyle zihni koordine etse, yönetse idi; bu ameliyatlardan sonra ruhsal yeteneklerimizin büyük ölçüde yok olması gerekirdi."

"Beynin ön ve yan ön lobları zekâ merkezi diye tanımlanmış, bu ameliyatlardan sonra bu lobların tamamen alınması halinde ciddi bir zekâ problemi ortaya çıkmamıştır."

"Yeni araştırmalar bu bölgelerin kompitür görevi yapan uyum merkezleri olduğunu ispatlamıştır. Ameliyatlarından sonra bu görevi diğer bölgelerin ele aldığı anlaşılmıştır."

"Şu halde bilimsel olarak şu yargılara varmak yerinde olacaktır:

a) İnsanda madde ötesi yetenekler vardır. Bunları vücudun maddesel yanı ile izah mümkün değildir.

b) İnsanın, insanlığını ispatlayan; sevgi, sanat, telkin, önsezi, telepati yönleri onda madde ötesi bir yanın olduğu gerçeğini doğrular.

"Ancak, ruhun varlığı böyle açık olmasına rağmen; 'Acaba bizim ölümsüzlüğümüz, ölümden sonra ruhsal bir alemde mi devam edecek?' sorusu açıktadır. Ahirete imanda iki önemli nokta vardır: Mahşer ve diriliş.”

İlave bilgi için tıklayınız:

Beyin ve ruh birbirinden bağımsız şeyler midir? Şayet bağımsızsa... 
Ruh nedir, ruhun mahiyeti anlaşılabilir mi? Ruh beyinden mi ibarettir?
İnsan bedeninde faaliyet gösterenin ruh olmadığını..
Bitkisel hayat nedir, beyin ölümü nedir, beyin ölünce ruh gider mi ...
Anestezi edilen beden ise, neden ruh işlevini yitiriyor?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun