Ben, kainata, yere göğe sığmadım, fakat müminin kalbine sığdım, hadisi kutsisi mevzu mudur?

Tarih: 27.05.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bunun manası: Müminin kalbi, iman şuuruyla elde ettiği marifetullah / Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıması, onun muhabbetiyle dolup taşıması ve bu yönüyle, Allah’ın zikrini hep içinde taşıması demektir. Bu mana doğrudur. Fakat hadis alimleri tarafından bunun sağlam bir aslının / kaynağının olmadığına işaret edilmiştir.(bk. Aclunî, 2/195).

Kalp, maddi ve manevi olmak üzere iki mânâda kullanılır. Birincisine yürek, diğerine de gönül denilir. Maddi kalp, (yürek) çam kozalağı şeklinde, kılcal damarlara kadar kan pompalayan ve insan hayatını devam ettiren bir organdır. Diğeri ise, (gönül) şuur, vicdan, idrak ve muhabbet gibi manevi âlemlerin merkezi konumunda ve mekânı olmayan rabbanî bir duygudur. İşte insanın asıl kıymeti ve hakikati, bu manevi kalp sayesinde anlaşılır ve bilinir.

Kalbe, beytullah ve arş-ı Samedanî de denilmiştir. Bir cevher-i mücerret olan kalp, bütün âlemleri içine alacak kadar geniş olmasındandır ki, İslâm alimleri, “İnsan âlemleri içine alan bir nüsha-i kübradır.” demişlerdir.

Kalbe, İslâmiyet’in mahalli olması hasebiyle Sadr, Rü’yetullah’a mazhar olmasıyla Fuâd, dini bilmenin ve imanın mahalli olması noktasından Habbetü'l-kalp ve esma-i ilâhiyeye ayine olması bakımından da Mehcetü’l-kalp denilmiştir.

Kalp, imanın mahalli, marifet ve muhabbetin, sıfat ve esma-i ilâhiyenin tecelligâhı, bütün feyizlerin ma’kesi ve manevi duyguların merkezidir.

İşte “Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım." sözü, yani onun ile bilindim, anlamına gelmektedir.

Âyine-i Samed olan kalp, beden ikliminde itaat olunan bir melik gibidir. Cenab-ı Hakk’ın marifet ve muhabbetine mazhar ve ayna olan bu kalbin değeri, bütün tasavvurların fevkindedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun