Bela, günah yüzünden mi, sevgiden mi?

Tarih: 05.11.2025 - 15:35 | Güncelleme:

Soru Detayı

Ayette size gelen musibetler işledikleriniz günahlar yüzündendir diyor ama her türlü günahı işleyen kimselere bazen hiçbir şey olmuyor maddi hastalık vb. şeyler. Bazıları da diyor Allah sevdiği kuluna musibet verir ama ayette de diyor işledikleriniz yüzündendir. Açıklarsanız sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

 “... Onlara (gayr-ı müslimler özellikle Yahudilere) bir iyilik gelirse; “Bu Allah’tandır” derler. Şayet onlara bir kötülük erişirse; “Bu senin yüzündendir” derler. De ki: “(hayır ve şerrin) hepsi de Allah’tandır” Bu topluluğa ne oluyor ki bir türlü laf anlamaya yanaşmıyorlar?! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük ise kendi nefsindendir. Biz, seni insanlara peygamber olarak gönderdik. (Buna) şâhit olarak Allah yeter.” (Nisa, 4/78-79)

Medine’de inen bu ayetlerde gayr-ı müslimler özellikle Yahudilere hitap edilmiştir. Yahudiler işleri iyi gittiğinde kendilerini Allah’ın seçkin kulları olarak gördükleri için “bize gelen bu iyilikler Allah’tandır” diyorlardı. İşleri ters giderse buna -haşa- “Hz. Muhammed’in (asm) uğursuzluğuna bağlıyor ve bu sıkıntılarımız onun yüzündendir diyorlardı.

Bu vesileyle Allah bu ayetlerde işin doğrusunu ders vermiştir:

İyiliğin de kötülüğün de yaratıcısı Allah’tır. Ancak insanlara herhangi bir iyilik gelirse o doğrudan Allah’tandır. Çünkü hayır/iyilikler vücudidir, meydana gelmeleri sonsuz bir ilim, hikmet, kudret ve mutlak bir iradeye bağlıdır. İnsanların buradaki cüz’i iradeleri sadece vesiledir, varlığına bir katkısı yoktur. Çünkü insanın iradesi yaratma gücüne sahip değildir. Fakat kötülüğün meydana gelmesinde önemli katkısı vardır. Çünkü, şer/kötülük ademidir, icada muhtaç değildir. Bin kişinin tamir ettiği bir binayı bir kişi bir günde, belki bir saatte tahrip edebilir. İki rekat sabah namazını kılmak için bir sürü eylemler, enerjiler, kuvvetler lazımdır, oysa aynı namazı hiçbir masraf yapmadan, güç kullanmadan uykusunu bozmadan kazaya bırakabilir.

Ne ayette ne de hadiste “her günahkârın veya her Allah’ı sevenin bela çekeceğine” dair bir şey yoktur. Maksat: “sıkıntı içinde olan herkesi günahkâr veya refah içinde olan herkesi Allah’ın sevdiği bir kul olarak değerlendirmenin doğru olmadığıdır.

Musibetlerin kaynağını ayırt etmek gerekir

İslam âlimleri musibetleri tek bir sebeple açıklamaz. Bunun farklı sebepleri olabilir:

Kefaret musibeti: Günahlara karşılık olarak gelen uyarıcı sıkıntılar.

“Başınıza gelen musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.” (Şûrâ, 42/30)

Bu tür musibet, uyandırıcı ve temizleyici niteliktedir; Allah kulunu gafletten korur.

İmtihan musibeti: Günah değil, imtihan veya terakki içindir.

“Andolsun sizi biraz korku, açlık, mal ve can eksikliğiyle deneriz.” (Bakara, 2/155)

Bu, özellikle sabır ve tevekkülü geliştirmek içindir.

Terfi musibeti: Allah’ın sevdiği kullarına verdiği manevî derece artırıcı sıkıntılardır.

“En şiddetli belalar, peygamberlere; sonra derecesine göre müminlere gelir.” (Tirmizî, Zühd, 57)

Dolayısıyla bir musibet geldiğinde, onun sebebi mutlaka günah değildir; bazen imtihan, bazen mertebe yükselmesidir.

Günah işleyenin rahat yaşaması ne anlama gelir?

Bu Kuran’da da geçen bir durumdur.

“Onlara mühlet veririm; çünkü Benim planım çetindir.” (Arâf, 7/183)

Yani bazen günahkârın hemen cezalandırılmaması, Allah’ın mühletidir, ihmal değil, imtihanın uzatılmasıdır.

Dışarıdan refah içinde görünür ama iç dünyasında manevî bir yoksunluk vardır.

Kuran buna “istidrac” der:

“Biz onları yavaş yavaş helâke yaklaştırırız, farkında olmazlar.” (A‘râf, 7/182)

“Allah sevdiğine bela verir” hadisi nasıl anlaşılır?

Hadisin manası şu değildir:

“Seviliyorsan mutlaka bela çekeceksin.”

Anlamı şudur:

Allah, kulunu kendine yaklaştırmak için bazen sıkıntıyı araç kılar. Çünkü o sıkıntı, kulun iç dünyasını arındırır, kalbini dünya sevgisinden uzaklaştırır.

Yani “musibet sevgiden” denildiğinde kastedilen, imtihanın terbiye edici yönüdür.

Bir musibetin günah için mi, yoksa imtihan ya da terfi için mi geldiğini nasıl anlayabiliriz?

Bu konu hem kalbin terbiyesi hem de kader anlayışı açısından çok ince bir ölçü ister.

1. Dış görünüşle değil, kalbin tepkisiyle anlaşılır

Öfke, isyan, kırgınlık, şikâyet: Günahın kefareti veya uyarıdır

Tevekkül, pişmanlık, içsel yumuşama: Arınma ve terbiye içindir

Huzur, teslimiyet, şükür: Terfi (yakınlık) işaretidir

Aynı acı, birinde “temizlik”, diğerinde “yükseliş” olabilir.

2. Musibetin ardından davranış değişimi varsa bu rahmettir

Yani musibet sonrasında:

Dua artmışsa,
Hatalar fark edilmişse,
Kalp yumuşamışsa,
Dünyevi şeylere bağlılık azalmışsa
bu musibet “rahmet yüzlü”dür.

3. Bazen de hikmetini anlamak mümkün değildir

Hz. Musa ile Hızır kıssası (Kehf 18/60–82) bunu öğretir:

Bazı olaylar dışarıdan şer gibi görünür, ama iç yüzünde hayırlı sonuçlar taşır.

O yüzden her musibeti “günahımın cezası” diye yorumlamak da doğru değildir.

En doğru duruş:

“Rabbim, bunda bir hikmet var; ben anlamasam da Sen bilirsin.” diyebilmek.

4. Kısa bir pratik ölçü (kalp kontrolü gibi düşün)

Bir musibet geldiğinde kendimize üç soru sorman yeterlidir:

Bu olay beni Allah’a mı yaklaştırdı, ondan mı uzaklaştırdı?
Bu süreçte dualarım arttı mı, şikâyetim mi çoğaldı?
Bu olay bana dünyanın geçiciliğini mi, haksızlık duygusunu mu hatırlattı?

Cevaplar birinci yöndeyse, musibet rahmettir. İkincisiyse, bir uyarıdır.

Sonuç olarak bazı ölçülere musibet türünü anlamak mümkün olabilir:

- Kalp daralıyor, isyan ediyor ise, günahın uyarısı olabilir.

- Kalp yumuşuyor, yöneliyor ise, imtihan ve arınma olabilir.

- Kalp huzur buluyor, tevekkül artıyor ise, terfi ve yakınlık olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun