Bazı insanlar, bu asırda İslami hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de İslam hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, hemen küfürle itham ediyorlar. Bu konuda orta yolu nasıl bulacağız?

Tarih: 06.02.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bazı insanlar, bu asırda İslami hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de İslam hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, niyetlerine bakmaksızın, hemen küfürle itham ediyorlar. Bunların biri ifrattadır diğeri, tefritte. Yani ikisi de aşırı, ikisi de istikametten sapmış...

Önce birinci yanılmadan söz etmek isteriz:. Meşhur bir kaide vardır. "Bir şey sabit olursa, levazımıyla sabit olur." El, dendi mi parmaklar onun lazımıdır. Eli, parmaksız düşünemezsiniz. Ve böyle bir elden istifade edemezsiniz. Yüz dendi mi, göz ondan ayrılamaz. Gözsüz bir yüzün önemli bir yanı eksik demektir. Gözün de akı karasından ayrılamaz. Parmak elin, göz yüzün, göz bebeği de gözün lazımıdır. Ondan ayırır ve tek olarak düşünürseniz bir fayda elde edemezsiniz. İslami hükümler de böyledir. Bir bütün olarak düşünülmelidir. Ve ancak o zaman, ferdi ve cemiyeti terakki ettirir; huzura, saadete kavuşturur.

İslam'ın temel şartlarının ihmale uğradığı, şahsi ve ailevi hayatın yanlış esaslar üzerine bina edildiği bir cemiyette, sadece sıradan muameleler ve ceza hükümlerinin tatbiki fazla bir fayda sağlamaz. Yahut bu hükümlerin, böyle bir cemiyete tatbiki mümkün olmayabilir. Olsa bile, birçok kimse, bunlara, inanmadan ve istemeyerek uymakla İslam dışı bir fikre düşer. Müslüman görünür, ama bir İslam düşmanı olarak yaşar.

Bu durumda, İslami hükümlerin insanları ıslah edemediği iddia edilemez. Noksanlık hükümde değil bünyededir; toplumun yapısındadır.

Gelelim, istikamet sınırlarını aşan ikinci iddiaya. Bir cemiyette, İslam'ı tam tatbik etmeyen, hükmünü ona göre vermeyen veya veremeyen bir insana hemen "kâfir" damgası vurmak da insaf değildir. Zira, iman küfre zıttır. Bir insan İslam'a zıt bir hüküm veriyor, bir icraat yapıyorsa, bunu İslam'ı reddederek yapacaktır ki küfre girsin. Aksi hâlde onun küfründen değil günahından, isyanından söz edilebilir.

İman gibi küfürde de niyet ve irade şartı vardır. Bir adam ancak, "İslam'ın şu husustaki hükmü şöyle ama, ben onu kabul etmiyor ve şöyle hareket ediyorum." derse küfre girer. Böyle bir niyeti ve iradesi yoksa, işlediği hata, verdiği yanlış hüküm tamamen cehlinden yahut irade zaafından kaynaklanıyorsa, yaptığının da yanlış olduğunu biliyorsa bu adama kafir demek ehl-i sünnet itikadınca mümkün değildir. Bunu ancak, büyük günah işleyenin kafir olduğuna hükmeden "Hariciler", yahut böyle bir kimsenin imanla küfür arasında kalacağını savunan "Mutezile" iddia edebilir. Bunların ise ehl-i dalalet olduklarında bütün Ehl-i sünnet alimleri müttefik...

Çok dikkatli olmak gerek, İslamı savunuyorum derken, bilmeden dalalet ehli olma tehlikesi de mevcut...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun