LÂ HUKME İLLALİLLAH

"Allah'ın hükmünden başka hüküm yoktur", "hüküm ancak Allah'ındır", "Allah'dan başka hükmedecek yoktur" gibi manalara gelen bir tabir.

Lâ Hukme İllallah; Allah'tan başka hüküm koyma iddiasında bulunanları ve koyulan hükümleri reddetmenin ifadesidir.

Hiç şüphesiz her şeyi hakkıyle bilen, yegâne hüküm ve hikmet sahibi, sadece Allah (c.c)'dır. O'ndan başka hüküm va'z edebilecek olan da yoktur.

"Allah her şeyi hakkıyle bilendir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisa, 4/26).

Kanun ve hükümler, gösterilen yolda yürümeyi sağlayacak tavsiyeler, ilim ve hikmetten doğmaktadır. Yarattığının kaderini tayin etmek de sadece ilim ve hikmet sahibi olan Allah'a aittir. Hüküm vermek yalnız Allah (c.c)'a aittir.

"Hayır, Rabbi'ne and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kendilerini vermedikçe, iman etmiş olmazlar" (en-Nisa: 4/65).

Rasûlullah (s.a.s)'ı hakem yapmak demek, onun getirdiği sistemi ve şerîatı hakem yapmak demektir. Eğer başka şekilde düşünülecek olursa, onun vefatından sonra sünnetine hiç ihtiyaç kalmayacaktı ki, bu da Ebu Bekir (r.a) dönemindeki irtidat olayının ileri gelenlerinin sözüdür. Nitekim Hz. Ebu Bekir, mürtedlerin zekât meselesinde, Rasûlullah (s.a.s)'ın hükmünü kabul etmeyip, Allah'a ve Rasûlüne itaat etmeyişlerinden dolayı, onları ölümle cezalandırdı.

İslâm toplumu, fert ve toplum olarak bütün hayatını Allah'ın nizam ve şeriatına bağlar. İşlerini, meselelerini ve her türlü münasebetlerini, o şeriatın hükümlerine ve bu nizamın esaslarına göre tanzim eder. Böylelikle İslâm, her ferde adalet, yeterlilik, istikrâr ve emniyet unsurlarını sağlar.

Allah'ın şerîatına teslim olmanın mânâsı, herşeyden önce O'nun ulûhiyetini, rubûbiyetini, hâkimiyet ve saltanatını kabul ve itiraf etmektir.

"Allah'ın indirdiklerini inkar edenler, işte onlar kâfir olanlardır"

"İşte onlar zâlim olanlardır."

"İşte onlar fâsık olanlardır" (el-Mâide, 5/44, 45, 47).

İkinci önemli husus, ilâhi nizamın, bütün beşeri nizamlara olan mutlak üstünlüğüdür. Bu üstünlük şu âyetle vurgulanıyor: "Câhiliyyet devri hükmünü mü istiyorlar? Yakînen bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim vardır?"(el-Mâide, 5/50).

Hüküm koyma hakkının sadece Allah'a ait olması demek, insanları kullara kul olmaktan kurtararak sadece Allah'ın kulluğuna ulaştırmak ve insanın hürriyetini ilan etmek demektir. Hatta insana yeni bir doğuş kazandırmaktır. Hüküm koyma hakkını Allah'dan başkalarına vermek veya Allah'ın indirdiklerini inkar etmek büyük bir kötülük, fesad ve nihayetinde de iman çerçevesinin dışına çıkmak demektir.

"İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi hiç bir değerle değiştirmeyin. Allah'ın indirdiğini inkar edenler, işte onlar kâfirlerdir" (el-Mâide, 5/44).

Allah'ın indirdikleri ile hükmetmek, her zaman ve her toplumda bazı insanların itirazlarına yol açacaktır. Bazı insanların hükmü beğenmeyeceklerini, kabul etmeyeceklerini ve ona teslim olmayacaklarını Allah Teâlâ bilmektedir.

"Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir" ayetini nasıl anlamalıyız?

Bu ayetle ilgili şu gibi noktalara dikkat çekilmiştir:

-Bu ayet esas itibariyle Yahudilerle ilgilidir.(1) Fakat ayetin Yahudiler sebebiyle inmesi, hükmün herkesi ilgilendirmeyeceği manasına gelmez.(2)

-Allahın indirdiğiyle inkar ederek hükmetmeyenler kafirdir. Ancak, kabul ederek hükmetmeyenler zalim ve fasık olurlar.(3)

-Hamdi Yazır, ayeti "Kim O'nun hakimiyetini tanımazsa" şeklinde açıklarken, (4)Bediüzzaman, "kim O'nun indirdiğini tasdik etmezse" tarzında yorumlar.(5) Mehmed Vehbi Efendi ise, "bilkülliye inkar ve hükm-ü ilahi olduğunu redle beraber hilafıyla hükmederse kafir olur" manasını verir ve şöyle devam eder: "Eğer ayetten maksat bu olmazsa Kuranın hilafında bir şey irtikap edenlerin kafir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz. Çünkü bilumum günahlar Kuranın hilafıdır. Günahtan hali bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günah irtikap eden kafir olsa, alemde mü'min bulunmamak lazım gelir, bu ise batıldır."(6)

Kanaatimizce şu nokta da mühimdir: "Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir" ayetinden sonra,
"Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir"(7)
"Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir"(8) hükümleri de vardır. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: "Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin bir kısmı kafirlerdir, bir kısmı zalimlerdir, bir kısmı da fasıklardır. Mümin, zulüm işlemekle zalim, günaha girmekle fasık olur ama kafir olamaz. "Kafirler zalimlerin ta kendileridir"(9) hükmü bu noktada dikkat çekici bir ifadedir. Yani, kafir aynı zamanda zalimdir, hatta en büyük zalimdir. Fakat her zalim kafir değildir.

"Şüphesiz münafıklar fasıkların ta kendileridir"(10) ayetinde de benzeri bir üslup vardır. Yani, münafıklar aynı zamanda fasık insanlardır. Fakat her fasık münafık değildir.

İslam tarihinde ilk misallerini asr-ı saadette gördüğümüz harici tipler, sonraki devirlerde de kendini göstermiştir.(11)

Kaynaklar:
1-Süyuti, Dürrü'l- Mensur, II, 507
2-Razî, Fahreddin, Mefatihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), Daru İhyai't- Türasi'l-Arabi, XXII, 5
3-Maverdi, Ebu'l - Hasen, En- Nüketu ve'l- Uyun (Tefsiru'l- Maverdi), Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1992, II, 43. (İbnu Abbastan naklen.)
4-Yazır, III, 1690
5-Nursi, Münazarat, Yeni Asya Neş. İst. 1991, s. 124
6-Vehbi, Mehmed, Büyük Kuran Tefsiri (Hülasatu'l- Beyan), Üçdal Neş. İst. III, 1231
7-Maide, 45
8-Maide, 47
9-Bakara, 254
10-Tevbe, 67
11-Bkz. Fazlurrahman, İslam, s. 238

Bazı insanlar, bu asırda İslami hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de İslam hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, hemen küfürle itham ediyorlar. Bu konuda orta yolu nasıl bulacağız?

Bu görüşlerden birisi ifrattadır diğeri, tefritte. Yani ikisi de aşırıdır, ikisi de istikametten sapmıştır.

Önce birinci yanılmadan söz edelim:

Meşhur bir kaide vardır. "Bir şey sabit olursa, levazımıyla sabit olur." El, dendi mi parmaklar onun lazımıdır. Eli, parmaksız düşünemezsiniz. Ve böyle bir elden istifade edemezsiniz. Yüz dendi mi, göz ondan ayrılamaz. Gözsüz bir yüzün önemli bir yanı eksik demektir. Gözün de akı karasından ayrılamaz. Parmak elin, göz yüzün, göz bebeği de gözün lazımıdır. Ondan ayırır ve tek olarak düşünürseniz bir fayda elde edemezsiniz.

İslami hükümler de böyledir. Bir bütün olarak düşünülmelidir. Ve ancak o zaman, ferdi ve cemiyeti terakki ettirir; huzura, saadete kavuşturur.

İslam'ın temel şartlarının ihmale uğradığı, ferdi ve ailevi hayatın yanlış esaslar üzerine bina edildiği bir cemiyette, sadece muamelat ve ceza hükümlerinin tatbiki fazla bir fayda sağlamayabilir. Yahut bu hükümlerin, böyle bir cemiyete tatbiki mümkün olmayabilir. Olsa bile, birçok kimse, bunlara, inanmadan ve istemeyerek uymakla nifaka düşer. Müslüman görünür, ama bir İslam düşmanı olarak yaşar.

Bu durumda, İslami hükümlerin insanları ıslah edemediği iddia edilemez. Noksanlık hükümde değil bünyededir; toplumun yapısındadır.

Gelelim, istikamet sınırlarını aşan ikinci iddiaya. Bir cemiyette, İslam'ı tam tatbik etmeyen, hükmünü ona göre vermeyen veya veremeyen bir insana hemen kafir damgası vurmak da insaf değildir. Zira, iman küfre zıttır. Bir insan İslam'a zıt bir hüküm veriyor, bir icraat yapıyorsa, bunu İslam'ı reddederek yapacaktır ki küfre girsin. Aksi halde onun küfründen değil günahından, isyanından söz edilebilir. İman gibi küfürde de niyet ve irade şartı vardır. Bir adam ancak, "İslam'ın şu husustaki hükmü şöyle ama, ben onu kabul etmiyor ve şöyle hareket ediyorum" derse küfre girer. Böyle bir niyeti ve iradesi yoksa, işlediği hata, verdiği yanlış hüküm tamamen cehlinden yahut irade zaafından kaynaklanıyorsa, yaptığının da yanlış olduğunu biliyorsa bu adama kafir demek ehl-i sünnet itikadınca mümkün değildir. Bunu ancak, büyük günah işleyenin kafir olduğuna hükmeden "Hariciler", yahut böyle bir kimsenin imanla küfür arasında kalacağını savunan "Mutezile" iddia edebilir. Bunların ise ehl-i dalalet olduklarında bütün ehl-i sünnet alimleri ittifak etmişlerdir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun