Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah olduğunu, değiştirilmediğini biliyor ve kabul ediyoruz. Orijinal Tevrat ve İncil hükümlerini değiştirenler, bu uygulamalarına nasıl ve ne amaçla cesaret etmişlerdir?

Tarih: 17.01.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bunu tahrif edenler -salih kimseler değil- dinini dirsek yaparak dünya menfaatini elde etmek isteyen fasık kimselerdir. Bilindiği üzere, bugün Müslümanlar arasında da dünyanın bir menfaati için dini araç olarak kullananlar vardır. Tarih boyunca, bu tip adamlar her zaman var olmuştur. Bu gün televizyonlara çıkıp bin yıllık Ehl-i sünnetin takip ettiği çizginin dışına çıkarak yorumlar yapanları hep birlikte görmekteyiz. Onlar da böyle idi.

Nefsanî arzuları ruhanî  zevklerin üstüne çıktığı zaman insanların yapmayacağı şey yoktur. Bütün günahların kaynağı bu tür nefsanî arzulardır. Şeytanların da telkiniyle daha da güçlenen nefs-i emmare, artık hiçbir kayıt tanımaz.

“Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.” (Araf, 7/176)

mealindeki ayette böyle bir insan tipinden söz edilmektedir.

Öncelikle şunu belirtelim ki, yukarıdaki ayette de bir Yahudî din adamının portresi çizilmiştir. Orada o kişinin dünya menfaati için dinini sattığı ifade edilmiştir. Tefsirler bu kişinin hikâyesini uzun uzadıya anlatmaktadır. Arapça veya Türkçe bir tefsire bakılabilir.

Kur’an’ın Yahudî din adamları hakkında belirttiği bazı kötü vasıfları, aşağıda meallerini verdiğimiz ayetlerde görebiliriz. Bunlar aynı zamanda  sorduğunuz soruya da bir nevi cevap teşkil edecektir.

“Resûlüm! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla 'inandık' diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. 'Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!' derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.” (Maide, 5/41)

mealindeki ayetten, Yahudi alimlerinin -yalancı dostlarına kulak vermeleri, onların hatırı için yalan yanlış yorumlarda bulunmaları, dinlerindeki bağnazlıkları sebebiyle- yoldan çıktıklarını anlamak mümkündür.

“Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler.” (Maide, 5/42) mealindeki ayette, nefsin hoşuna giden dünya malını rüşvet gibi haram da olsa almaktan çekinmediklerine işaret edilmiştir.

“Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür! Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri (fiiller) ne kötüdür!” (Maide, 5/62-63)

mealindeki ayetlerde, Yahudilerin günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıkları, din adamlarının da onları bu kötülüklerden menetmedikleri vurgulanmıştır. Onları menetmemelerinin altında ya korku, ya dostluk ya da menfaat gibi şeyler yatmaktadır.

“Şimdi (ey müminler!) onların / Yahudilerin size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara, 2/75), 

“Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler...” (Nisa, 4/46)

mealindeki ayetlerden, Yahudilerin günah işlemekte pek de pervasız davrandıkları anlaşılmaktadır. Bu da tek kelimeyle inanç eksikliği, dünya menfaatinin ağır basması gibi hususlardır. Özellikle, Yahudilerin ırkçılık damarları, üstün ırk olma sevdaları, onları yoldan çıkarmaya yetmiştir. Onlara göre cehenneme gitseler bile orada birkaç günden fazla kalmazlar... Onun için keyiflerine bakabilirler...

“Yahudiler ve Hıristiyanlar "Biz Allah'ın (peygamberlerinin)oğulları  ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.” (Maide, 5/18);

“Onların bu (şımarık) tutumları: 'Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır.' demelerinin bir sonucudur.” (Al-i İmran, 3/24)

mealindeki ayetlerde onların bu şımarık tavırlarına işaret edilmiştir.

Özetle şunu söylemeliyiz ki, ilim, bilgi kırıntılarından sıyrılıp marifet haline gelmediği sürece sahibini doğruya yönlendirme gücü pek cılız kalır.

Nitekim, Hz. Ömer (ra) bir gün minberin üzerinde şunları söyler:

“Benim bu ümmet için en korktuğum ilim ehli, münafıklardır.”
"
Yâ emirel-müminin! Kişi hem âlim hem de münafık olabilir mi?” şeklindeki soruya da
“Evet, diliyle âlim, kalbiyle ve amel yönüyle cahil olan kimse böyledir.” (diye cevap verir).(Kenzu’l-Ummal, 10/269).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun