Allah'ın arşa istivasından sonra, arşın dört parmaklık yerinin fazla geldiği, şeklinde bir rivayet var mıdır?

Tarih: 14.07.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a. “Allah’ın arşa istivasından sonra arşın dört parmaklık yerinin fazla geldiği...” mealindeki hadisin sahih olup olmadığı konusunda âlimler arasında ihtilaf vardır. İbn Teymiye’nin de belirttiği gibi Ebu Bekir el-İsmailî, İbn Cevzî gibi bazı hadis âlimleri bunun sahih olmadığını söylemiştir. Ancak ehl-i sünnetin ekserisi bunu kabul etmiştir. (İbn. Teymiyye, Mecmuu’l-fetavî, 16/435-438)

- Bu hadisi söz konusu eden İbn Teymiye’nin kendisi de “Arşın dört parmaklık yerinin fazla geldiği” ifadesinin doğru olmadığını, bunun sahih hadislerin rivayetlerine, kitap, sünnet ve  mantığa aykırı olduğunu belirtmiştir. (bk. a.g.y)

- Ebu Davud’un kitabında da -arşa istiva ile ilgili- benzer bir hadis rivayeti vardır, ancak orada “Arşın dört parmaklık yerinin fazla geldiği..” ifadesine yer verilmemiştir. (bk. Ebu Davud, Sünnet,19)

- Hattabî, Ebu Davud’un  söz konusu rivayetinde yer alan “istiva anındaki arşın dayanıksızlığını” seslendiren ifadelerin müteşabih olduğunu, manasının derin olduğunu, zahiri manasının kast edilmediğini, bu ifadenin Allah’ın azametini ifade etmek üzere kullanıldığını, o andaki muhatabı olan bedevî arabın basit zihninin nazara alındığını ifade etmiştir. (bk. Avnu’l-Mabud, ilgili hadisin şerhi)

- Bazı kaynaklarda “Arşın dört parmaklık yerinin fazla geldiği” mealindeki ifade, olumsuz olarak değerlendirilmiş ve “Arşın dört parmaklık yerinin bile fazla kalmadığı.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu ise, Allah’ın hiç bir şeyle  sınırlandırılamayacağı gerçeğini vurgulamaya yöneliktir. (bk. Taberî, Bakara, 2/255. ayetin tefsiri; İbn Teymiye, a.g.y)

- Bu konuda yukarıda bir nebze işaret ettiğimiz Ebu Dabvud’un “istiva hadisinin” tamamını görmekte fayda mülahaza ediyoruz:

Mutim b. Adî anlatıyor: “Resulullah’a (a.s.m) bedevî bir adam geldi ve şöyle dedi:

‘Ya Resulallah! Canlar sıkıntıda, çoluk-çocuk ziyan olmakta, mallar perişan, davarlar mahv olmaktadır. Allah’tan bize yağmur yağdırması için talepte bulun. Seni Allah’a şefaatçi, Allah’ı da sana şefaatçi yapmak istiyoruz.’ Resulullah, ‘Yazıklar olsun sana, sen dediğinin farkında mısın?’ dedi ve bir süre Allah’ı tespih edip durdu. Öyle ki Peygamberimizin bu telaşlı hali, arkadaşlarının yüzlerine de aksetti (onlar da bu durum karşısında üzüldüler). Sonra şöyle devam etti ‘Yazıklar olsun sana! Allah hiçbir mahluku için şefaatçi kılınmaz. O böyle (aracı) olmaktan çok daha büyüktür. Sen Allah’ın kim olduğunu bilir misin? Onun Arşı göklerinin üzerinde şöyledir (deyip iki elinin parmaklarıyla bir kubbe / bir halka yaptı). Ve şöyle devam etti: ‘muhakkak ki, Arş Ondan ötürü -binicisinden ötürü binitin sırtının gıcırdaması gibi- gıcırdar.” (Ebu Davud, Sünnet, 19)

İşte Efendimizin (a.s.m) Allah hakkında yanlış ifade kullanan bir  bedevi’ye cevap verirken, Allah’ın büyüklüğünü böyle bir tasvirle göstermeye çalışıyor. Hakikatten habersiz, manaların derinliklerine nüfuz etmekten mahrum, cahil bir bedeviye şok etkisi yapacak bir tasvir ancak böyle olur. (krş. Avnu’l-Mabud, ilgili hadisin şerhi).

b. “Sizden biriniz yerin aşağı tabakasına bir ip sarkıtsa Allah’ın üzerine düşer...” anlamına gelen hadisini İbn Teymiye şöyle açıklamıştır: Bu ifade, -şayet hadis sahih ise- farazî olarak kullanılmıştır. Allah’ın ilim ve kudretiyle her yerde hazır ve nazır olduğu ve her şeyi kuşattığının bir ifadesidir. Dolayısıyla ne ipin sarkıtılması, ne de Allah’ın üzerine düşmesi mümkündür. Hadisin sonunda “Allah’ın Evvel, Âhir, Zahir, Batın olduğunun” vurgulanması, onun ilim ve kudretiyle her şeyi kuşattığına işaret etmek içindir. (krş İbn Teymiye a.g.y)

- Konuyu özetlersek; Allah’ın sıfatları konusunda alimler iki gruba ayrılmıştır. Önceki alimler, Kur’an ve hadislerde yer alan ifadeleri tevilsiz olarak kabul ederler. Allah’ın hiçbir mahluka benzemediğini de kabul ettikleri için, bu gibi müteşabih / derin anlamlı ifadelerin gerçek manasını bilmediklerini, onu Allah’ın bilgisine havale ettiklerini söylerler. Örneğin, “Allah Arşa istiva etti” manasına gelen ayetleri, İmam Malik’in şu sözleri çerçevesinde değerlendirirler. “İstiva malumdur (yani sözlük anlamı bilinmektedir), keyfiyeti meçhuldür, bu konuyu soruşturmak bidattir.”  Onlar “Allah Kitabında, Hz. Peygamber (a.s.m) hadislerinde -sıfat konusunda- hangi sözcükleri kullanmışlarsa (İstiva, yed: el, Vecih: yüz gibi) biz onlara iman ediyoruz, biz bilmesek de, bunların -Allah’ın azametine uygun- bir manasının olduğuna inanıyoruz” diyorlar.

- Daha sonraki alimlerin sıfat konusuna yaklaşımları daha çok tevile yöneliktir. Onlara göre, “Allah’ın Arş’a istivası”; Allah’ın kâinata olan hükümranlığı anlamına gelir. “Yed:el” kelimesi, Allah’ın kudretine işaret etmektedir. “Vecih: yüz” kelimesi, Allah’ın Zat-ı Akdesine işarettir. Bu tür mecaz kullanımlar Arapça’da  oldukça yaygındır. Bu alimlere göre, eski asırlarda insanlarda teslimiyet fazla olduğu için, bu gibi müteşabih ayetlerin ve hadislerin  manasını bilmedikleri zaman, inançlarında her hangi bir vesvesenin müdahale etmesi söz konusu olmuyordu.  Fakat daha sonraki asırlarda, özellikle Yunan Felsefesinin tercüme edilmesinden sonra, İslam aleminin efkârında oldukça karışıklılar meydana gelmiş, eski teslimiyet kırılmış, bir şeyin manasını bir şekilde yorumlayarak bir sonuca varma temayülleri artmıştır. Böyle bir ortamda bulunan İslam alimleri, işin vahametini anladıkları için, vesveselere meydan vermemek, yanlış yorumların ortada dolaşmasına fazla imkân tanımamak için, İslam’ın ruhuna uygun teviller cihetine gitmeyi uygun gördüler.

Konuyla ilgili İmam Şafii’nin şu aydınlatıcı sözlerini de hatırlatmalıyız:

Rebi b. Suleyman anlatıyor: Şafii’ye Allah’ın sıfatlarını sordum. Şöyle dedi: “Allah’a bir benzer yakıştırmak akıllara haramdır. Vehimlerin Allah’a bir sınır çizmesi, zanların bu konuda kesin bir yargıya varması, ruhların / nefislerin onun mahiyeti hakkında düşünüp tasavvurlarda bulunması, kalplerin bu konuda derinlere dalması, his ve duyguların bu konuyu bilgi alanına almaya yeltenmesi, akılların bu konuyu havsalasına almaya çabalaması, onlara haram kılınmış/yasaklanmıştır. Bütün bunlara düşen görev, Allah’ın kendini vasf ettiği gibi veya peygamberinin lisanıyla kendini anlattığı gibi algılamaya çalışmaktır. (bk. İbn Teymiye, a.g.e, 4/5-6)

Sıfat konusu kaynaklarda çok geniş bir yer almıştır. Beyhakî ve daha başkaları bu konuda özel eserler yazmıştır.

-  Son söz olarak şu ayeti okumak isteriz:

“Allah’a benzer hiçbir şey yoktur. O her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.” (Şura, 42/11)

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah için bir değişiklik, zaman ve mekan söz konusu olmaz mı?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun