Allah kaç tane Arş ve Kürsi yarattı?
- Çok fazla Arş veya Kürsi var mı?
Değerli kardeşimiz,
Hakîkî manada Arş’ın ve Kürsî’nin bir tane olduğunu biliyoruz. Ayetlerden anlaşılan budur.
“Rahman (olan Allah) Arşa istiva etmiştir.” (Taha, 20/5) mealindeki ayetten Arş’ın bir tane olduğunu anlamak mümkündür.
“Rahmanın arşa istiva etmesi”, bütün evrenin Rahmân olan Allah’ın hükümranlığı altında olduğu, varlıklar âleminin O’nun merhametiyle kuşatılmış bulunduğu mutlak hükümranlık demektir. Her varlık fark etsin veya etmesin, O’nun rahmetinden payına düşeni almaktadır. Belirtilen mutlak egemenliğin en açık göstergesi, Allah’ın kâinattaki her varlık ve olayın bilgisine sahip olması, var olmaları ve varlıkta devam etmelerini sağlayan sonsuz kudret ve hikmetinin tecellilerinin her şeyi kuşatması ve hiçbir şeyin O’na gizli kalmaması, kudret ve hikmetinin dışında kalmamasıdır.
“Onun kürsîsi gökleri ve yeri içine almıştır.” (Bakara, 2/255) mealindeki ayetin ifadesinden Kürsî’nin de yalnız bir tane olduğunu anlayabiliriz.
Mecazî manada ise, manevî yapısıyla ilahî hükümranlığın farklı yansımalarına göre birer arş düşünmek caizdir.
Bu konuyu kavramak için -uzun da olsa- Bediüzzaman Hazretlerinin şu tasavvur ve tasvirlerini derin bir tefekkürle temaşa etmek gerekir:
"Nasıl ki bir sultanın kendi hükûmetinin dairelerinde ayrı ayrı ünvanları ve raiyetinin tabakalarında başka başka nam ve vasıfları ve saltanatının mertebelerinde çeşit çeşit isim ve alâmetleri vardır."
"Meselâ: Adliye dairesinde 'hâkim-i âdil' ve mülkiyede 'sultan' ve askeriyede 'kumandan-ı a'zam' ve ilmiyede 'halife'... Daha buna kıyasen sair isim ve ünvanlarını bilsen anlarsın ki; birtek padişah, saltanatının dairelerinde ve tabaka-i hükûmet mertebelerinde bin isim ve ünvana sahib olabilir.
"Güya o hâkim, herbir dairede şahsiyet-i maneviye haysiyetiyle ve telefonuyla mevcud ve hazırdır; bulunur ve bilir. Ve her tabakada kanunuyla, nizamıyla, mümessiliyle meşhud ve nâzırdır, görünür, görür. Ve herbir mertebede perde arkasında, hükmüyle, ilmiyle, kuvvetiyle mutasarrıf ve basîrdir; idare eder, bakar. Öyle de:
"Ezel Ebed Sultanı olan Rabbü'l-Âlemîn için, rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı, fakat birbirine bakar şe'n ve namları ve uluhiyetinin dairelerinde başka başka, fakat birbiri içinde görünür isim ve nişanları ve haşmet-nüma icraatında ayrı ayrı, fakat birbirine benzer. temessül ve cilveleri ve kudretinin tasarrufatında başka başka, fakat birbirini ihsas eder ünvanları var. Ve sıfatlarının tecelliyatında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhuratı var. Ve ef'alinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmal eder hikmetli tasarrufatı var. Ve rengârenk san'atında ve mütenevvi' masnuatında çeşit çeşit, fakat birbirini temaşa eder haşmetli rububiyatı vardır."
"Bununla beraber kâinatın herbir âleminde, herbir taifesinde, esma-i hüsnadan bir ismin ünvanı tecelli eder. O isim o dairede hâkimdir. Başka isimler orada ona tâbi'dirler, belki onun zımnında bulunurlar. Hem mahlukatın herbir tabakasında az ve çok, küçük ve büyük, has ve âmm her birisinde has bir tecelli, has bir rububiyet, has bir isimle cilvesi vardır. Yani, o isim herşeye muhit ve âmm olduğu halde öyle bir kasd ve ehemmiyetle bir şeye teveccüh eder; güya o isim yalnız o şeye hastır."
"Hem bununla beraber Hâlık-ı Zülcelal, her şeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nuranî perdeleri vardır."
"Meselâ: Sana tecelli eden Hâlık isminin mahlukıyetindeki cüz'î mertebesinden tut, tâ bütün kâinatın Hâlıkı olan mertebe-i kübra ve ünvan-ı a'zama kadar ne kadar perdeler bulunduğunu kıyas edebilirsin. Demek bütün kâinatı arkada bırakmak şartıyla mahlukıyetin kapısından Hâlık isminin müntehasına yetişirsin, daire-i sıfâta yanaşırsın.” (bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Birinci Dal, s. 332-333)
İşte bu hakikatleri özümsediğimizde, Üstadın şu ifadelerini da kolaylıkla anlayabiliriz:
“Kudret-i İlahiyenin bir arşı olan bir avuç toprakta konulan muhtelif tohumların mahiyetlerinde ve emir ve iradenin diğer bir arşı olan havanın bir parçasında neşv ü nema bulan "Hüve" lafzında görülen hârikalar…” (bk. Şualar, s. 529)
“Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var. O mi'rac 'Bismillahirrahmanirrahîm'dir.” (bk. Sözler, 12 )
“Marifet-i Sâni' denilen kemalât arşına uzanan mi'racların usûlü dörttür.” (bk. Mesnevi-i Nuriye, s. 252)
“Bu itibarla, şeriat-ı fıtriye-i kübraya tâbi' olarak hayret ve muhabbetle kudret ve azametin arşı altında sâcid ve âbid olmuş olur.” (bk. İşaratü'l-İ'caz, s. 21)
İşte ilahî isimlerin farklı tecellilerinin tezahürü doğrultusunda, Allah’ın rubûbiyyetinin farklı zeminlerine izafe etmek suretiyle ayrı ayrı “Arş” kavramının kullanılması mecazî bir üsluptur.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah-haşa- kendisini sınırlıyor mu?
- Allah'ın isimlerinin sonsuz olması ne demektir?
- "Kürsî, Allah’ın Ayaklarını koyduğu yerdir." sözü sahih midir? Buna benzer ifadeleri nasıl anlamalıyız?
- "Onun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır." ayetinde geçen "kürsî" ne demektir?
- "Onun Kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır." ayetinde geçen Kürsi ne demektir?
- "Allah hiçbir yerde olmadığı gibi her yerdedir." sözünü nasıl anlamalıyız? "Allah bize gayet yakın, biz ise ona çok uzağız." deniliyor, bu nasıl oluyor?
- Kişi nerede öleceğini kesin olarak bilebilir mi?
- Dünyanın öküz ile balığın üstünde olduğunu söyleyen bir hadis var mı; varsa bunu nasıl anlamalıyız?
- Zat-ı İlahi, Lafza-i Celal, şuunat, sıfât, esma ve ef'al kavramlarını örneklerle açıklar mısınız?
- Kur'an-ı Kerim'in önemi nedir; tarifi / tanımı nasıldır?