Allah ve Hz. Muhammed çocuklara nasıl değer verir?

Tarih: 18.05.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Hz. Peygamber'in (asm) üstün nitelikleri, merhameti, sevgi ve şefkati, gayri müslimlerin de çocukları dâhil olmak üzere bütün çocukları kucaklamıştır. O, engin tevazusuyla çocuklarla her fırsatta ilgilenmiş, şakalaşmış, gördüğünde onlara selam vermiş hal hatırlarını sormuş, bu arada kusurlarını hoş karşılamış, hasta olduklarında ziyaretlerine gitmişti. Aynı şekilde gayrı müslimlerin çocukları da Hz. Peygamber'in şefkat deryasında nasiplerini almışlardır. Hz. Peygamber, savaşlarda çocukların öldürülmesini, esirler içinde bulunan anne ile çocuklar birbirlerinden ayrılmalarını yasaklamış, gayri müslimierin de çocukların hastalandıklarında onları ziyaret etmişti.

Hz. Peygamber'in (asm) ailesindeki çocuklarla ilgilendiği konuları ihtiva eden hadislerden de bir Müslüman ailenin çocukları olduğunda neler yapması gerektiğini öğrenebiliriz.

"Hz. Peygamber'in yakın çevresindeki çocuklara alakası doğumdan itibaren başlar. O, doğan çocukların kulaklarına ezan okur, olara isim takar önceden kötü isim takılmışsa onları değiştirir, onlar için akika kurbanı keserdi. Meselâ, torunu Hz. Hasan doğduğunda iki kulağına ezan okumuştu. Oğlu İbrahim'in doğduğu gecenin ertesi günü ona isim takışını ise sahabesine şöyle açıklamıştı:

"Bu gece bir oğlum oldu. Ona atam İbrahim'in ismini koydum." (Bilindiği gibi Hz. Muhammed, Hz. İbrahim'in soyundandır.).

Hz. Peygamber, torunlarını evde bazen sırtına, bazen kucağına alıp eğlendirirdi. Hatta bazen Hz. Peygamber, câmide namaz kıldırıyorken bile çocuklar omuzunda veya sırtındadır. Bir gün Hz. Peygamber, zekât dağıtırken torunu Hz. Hasan kucağında bulunuyordu. Dağıtma işi bitince onu omuzuna almıştı.

Hz. Peygamber (asm) çocuk ve torunlarının maddî ve mânevi eğitimiyle de ilgilenir, onlara, dünya ve ahîret mutluluklarını sağlamaya yönelik irşadlarda bulundu. Hz. Peygamber'in çocuklarını irşadlarında namaz ve zühd üzerinde çok durduğu görülmektedir. O (asm) sabah namazına çıkarken Hz. Fâtıma'nın kapısına uğrayıp namaza kaldırırdı.

İSLAM'IN ÇOCUKLARA VERDİĞİ DEĞER

Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir topluma(1) peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) kız olsun, erkek olsun, bütün çocuklara eşit muamele ve sevgi göstermeyi emrediyordu, İslâm nazarında insan, "ahsen-i takvim" (en güzel bir yaratılış) üzere yaratılmış(2) ve mahlûkatın en şereflisi olarak kabul edilmiştir.(3) İnsan yavrusu olan çocuğun da bu özelliklere sahip olacağı gayet tabiîdir. Nitekim gerek Kur'ân-ı Kerîm, gerekse Hadis-i Şeriflerde, çocuğun değerinden bahseden ifadelere sık sık rastlamak mümkündür.

İslâm, Kur'ân'ın ifadesiyle çocukların, dünya hayatının bir süsü olduğunu(4) bildirirken; Hz. Peygamberin diliyle de sâlih evladı, kişinin ölümünden sonra, sevabını devam ettirecek bir hayır kaynağı olarak nitelendirmektedir.(5) Kur'ân'daki pek çok ayetin bizzat çocuklardan ve çocuklarla ilgili hükümlerden bahsetmesi, Hz. Peygamberin çocuklarla ilgili pek çok hadisi; ve nitekim Hz. Ömer'in (r.a.) çocuklara bulûğ çağına kadar 100 dirhem nafaka bağlaması(6) çocuğun Islâmdaki yerinin ve değerinin ifadeleridir.

1. Kur'ân Ayetlerinde Çocuğun Değeri

Kur'ân-ı Kerîm, anne babaların evlatlarına karşı yaratılıştan ve içten gelen bir sevgi ve şefkat beslediklerini ifade etmektedir. Bu durum bazı ayetlerde çocuk kelimesi yerine, gözbebeği manasına gelen "kurratu ayn" tabirinin kullanılmasından anlaşıldığı gibi(7); Hz. Yusuf'un (a.s.) kaybolması karşısında, Hz. Yakub'un (a.s.) ona karşı duyduğu şefkat ve hasretten dolayı, gözlerinin kör olmasına sebep olan ağlayış ve ızdıraplarını dile getiren ayetlerden de(8) anlaşılabilir.

Küçük bir bebek iken Nil nehrine atılmak zorunda kalan Hz. Musa'nın (as.) annesinin durumunu anlatan ayetler de(9), annenin çocuğa karşı duyduğu derin sevgi ve şefkatin etkileyici ifadeleridir.

Dünyada hoşa giden her çeşit güzellikten toplandığı yer olan ahiret ve cennet hayatında da çocukların varlığından bahsedilmektedir. Kur'ân-ı Kerîm üç ayrı sûrede, "saçılmış inciler"e benzetilen cennet çocuklarından bahsetmektedir.(10)

Kur'ân'da çocuğun insanlara sevimli gösterildiğinden bahsedilmiş(11), ancak müminlerin dikkatli olmaları gereği hatırlatılarak, mal ve çoluk-çocuğun, onlan Allah'ı anmaktan alıkoymaması emredilmiştir.(12) Bir ayette ise, mal ve çocuklar bir fitne (imtihan vasıtası) olarak nitelendirilerek, gerçek mükâfatın Allah katında olduğuna dikkat çekilmiştir.(13)

Kur'ân'da direkt olarak çocuklardan bahseden ayetlerin sayısı 297'dir. Ancak çeşitli yönlerden çocukla alakalı ayetlerin sayısı 342'yi bulmaktadır.(14) Öte yandan çocukla ilgili en önemli kavramlardan biri olan terbiye (eğitim) fiilinden bahseden "Rabb" kelimesi ise, Kur'ân'da Allah isminden sonra en çok zikredilen bir kelime olu(15) 965 defa anılmıştır.(16)

Konumuz açısından Kur'ân'a bakıldığında, çeşitli ayetlerde yer alan baba-oğul ilişkilerinin tümünde, babanın oğula hitap tarzının her zaman şefkat ve merhamet ifadesi olan "Yavrucuğum, Oğulcuğum" şeklinde olduğu görülecektir.(17)

"Lokman, oğluna öğüt vererek o 'Ey oğulcuğum! Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük bir zulümdür.' demişti. ...

Ey oğulcuğum! İşlediğin şey bir hardal tanesi olsa da bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latîf’tir, her şeyden haberdârdır...

Ey oğulcuğum! Namazı kıl, iyiliği emredip, kötülüğü önle, başına gelen şeye sabret; doğrusu bunlar azmedilmeğe, değer işlerdir." (Lokman, 31/16-19)

Diğer kutsal kitaplarda (Tevrat, İncil) rastlanmayan (*) bu hitap tarzının, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok ayetlerinde yer alması dikkate değer bir konudur. Gerçekten, baba-evlât ilişkilerinde sevgi ve şefkat yüklü bu ifadelerin Kur'ân ayetleri aracılığı ile insanlara duyurulması bile-İs-lâm'ın çocuklara verdiği değeri belirtmesi bakımından-yeterlidir kanaatindeyiz.

2. Hz. Peygamber'in Sünnetinde Çocuğun Değeri

"Âlemlere rahmet olarak gönderilen"(18) Hz. Muhammed (s.a.v.), ilk önce kız-erkek ayırımını ortadan kaldırmış ve çocuklar arasıda eşit davranılmasını emretmişti.(19) Aynı şekilde çocuklara beddua etmeyi yasaklamış,(20)

"Küçüklerimize şefkat göstermeyen bizden değildir."(21)

buyurarak, çocuklara karşı sevgi ve şefkat göstermeyi manevî müeyyidelerle topluma kabul ettirmiş ve bunda da oldukça  başarılı olmuştu. Bu başarıda, Hz. Peygamberin bizzat kendi hayatında çocuklara karşı gösterdiği sevgi ve ilginin rolü büyüktür. O'nun çocuklara karşı şefkat ve merhametinin çeşitli misallerini aktarmak yerinde olur.

Hz. Peygamberi (s.a.v.), "çocuklarına ve ailesine karşı insanların en şefkatlisi" olarak vasıflandıran Hz. Enes (r.a.), şöyle demektedir:

"Ailesine karşı ondan daha şefkatli olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine'nin kenar mahallelerinde oturan süt annesi vardı. Süt annenin kocası demircilik yapmaktaydı. Beraberinde biz de olduğumuz hâlde Hz. Peygamber, oraya çocuğu görmek için giderdi. Varınca, duman dolu eve girer, çocuğu kucağına alarak koklar ve öper, bir süre sonra dönerdi."(22)

Henüz süt emme çağında iken vefat eden İbrahim'in ölüm ânını konu alan bir hadiste ise, Hz. Peygamber'in can vermekte olan oğlunu kucağına alıp öptüğü, bu sırada gözlerinden yaşlar boşandığı bildirilmekte ve bu durumu gören Abdurrahman b. Avf'ın (r.a.), "Siz de mi ağlıyorsunuz, Ya Rasûlallah?!." demesi üzerine,

"Bu ağlayış rahmet ve merhamettendir. Göz ağlar, kalp mahzun olur, fakat biz ancak Rabbimizin hoşnut olacağı şeyi söyleriz. İbrahim! Senden ayrıldığımız içen gerçekten mahzunuz."

cevabını verdiği, rivayet edilmektedir.(23) Yine buna benzer bir olayda, kucağında can vermekte olan çocuğa bakınca dayanamamış ve gözleri yaşla dolmuştu. O'nun ağladığını görenler, "Bu nedir Ya Resûlallah?" diye sorunca,

"Bu, Allah'ın, kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmet ve merhamettir. Allah, kullan arasında ancak merhametli olanlara rahmetiyle muamele eder."(24) buyurmuştu.

Hz. Peygamber'in çocukları öptüğünü gören bir bedevi, bunu yadırgamış ve "Demek siz çocukları öpüyorsunuz ha!.. Halbuki biz onları hiç öpmeyiz!" demekten kendini alamamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

"Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp almışsa, ben ne yapabilirim."(25)

buyurarak, çocuk sevgisinden yoksun bir kalpte merhametin de bulunamayacağını ifade etmişti.

Hadis kitaplarında daha pek çok örneğini bulabileceğimiz, şefkat ve merhameti bu dereceye varan Hz. Peygamber'in çocuklara olan sevgisini çeşitli yönleriyle görmek mümkündür. Zaman zaman torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i (r.a.) bağrına basarak öpen ve onlar için dua eden(26) Hz. Peygamber, bu sevgi ve şefkati diğer çocuklara da göstermekteydi. Çocukluğunun büyük bölümünü Hz. Peygamber'in torunlarıyla birlikte geçiren ve yıllar sonra İslâm ordusunun komutanlık görevini üstlenen Üsâme b. Zeyd (r.a.), Hz. Peygamber'in bir dizine kendisini, diğer dizine de torunu Hasan'ı oturttuğunu, sonra ikisini de bağrına basarak,

"Ey Rabbim, bunlara merhamet et; çünkü ben de bunlara karşı merhametliyim."

diyerek dua ettiğini rivayet etmektedir. (27) Yusuf b. Abdullah (r.a.) adındaki sahabi de, "Hz. Peygamber beni kucağına oturttu, başımı okşadı ve bana Yusuf ismini verdi." demektedir. (28) Aşağıdaki hadis ise daha ilgi çekicidir. Hz. Enes anlatıyor:

"Yahudilerden bir çocuk hastalanmıştı. Nebî (s.a.v.) onu ziyarete gitti. Başucunda oturarak ona, 'Müslüman ol! ' dedi. Bunun üzerine çocuk, yanındaki babasına baktı; babası, 'Ebu'l-Kâsım'a itaat et.' deyince, çocuk Müslüman oldu. Sonra Nebî (s.a.v.), 'Benim vasıtam ile onu cehennemden kurtaran Allah'a hamd olsun.' diyerek kalktı.(29)

Çocuklara ikramı ve onların terbiyelerini güzelleştirmeyi emreden (30) Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlara emrettiklerini kendi hayatında da tatbik etmekteydi. Maddî ikramı "yılın ilk turfanda meyvesini huzurunda bulunanların en küçüğüne vermekle" (31) yaparken; manevî ikramı da çeşitli şakalaşmalar, hâl-hatır sormalar ile yerine getirirdi. Bazen kendi torunlarını (32) bazen de başka çocukları (33) omuzunda taşıyarak, onları sevindiren Hz. Peygamber'in, onlarla şakalaşması da dikkate değerdir. Mahmûd b. Rebî' (r.a.) adlı sahabi, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber'in, bir kovadan ağzına su alarak yüzüne püskürttüğünü rivayet etmekte ve yıllar geçmesine rağmen yüzünün hiç ihtiyarlamadığını, övünerek ifade etmektedir. (34) Hz. Enes ise, "Resûlullah (s.a.v.) bizlerle şakalaşır, hatta küçük kardeşime, Ey Ebû Umeyr, küçük kuşun ne oldu' diye latife eder, takılırdı."(35) demektedir.

Manevî ikram kabilinden zikredeceğimiz şu hadise ise, Hz. Peygamber'in çocuklara karşı hoşgörülü oluşunun en güzel örneklerinden biridir. "Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığını, büyüdüğü zaman aklının çok olacağına bir alamet olarak"(36) kabul eden Hz. Peygamber, yaramazlık yapan çocuklara hemen müdahale etmemeyi emretmiştir. (37) Bir defasında, Ensar'dan birisinin sahibi bulunduğu hurma ağaçlarını taşlayan küçük yaramaz Rafı' b. Amr'ı, bahçe sahibi yakalayıp Hz. Peygamber'in huzuruna getirmişti. "Yavrucuğum, ağaçları niçin taşlıyorsun?" diye soran Hz. Peygamber'e Rafı', "Aç idim Ya Rasûlallah, karnımı doyurmak için taşladım." cevabını verince, "Bir daha ağaçlan taşlama yavrum, altına düşenleri alıp ye!" buyurmuş, sonra da Rafı'in başını okşayarak, "Allah'ım, bu yavrunun karnını doyur." diyerek duada bulunmuştu.(38)

Öte yandan rivayetler, Hz. Peygamber'in, torunu Ümâme sırtında olduğu halde mescide girdiğini, namaz kılarken rükûa gittiğinde onu yere bırakıp, kalkınca da kaldırdığını(39); yine namaz kılarken, secdede Hasan ve Hüseyin'in, Hz. Peygamber'in sırtına çıktığını ve onlar düşmesin diye secdesini uzattığını(40), ayağa kalkınca düşmemeleri için eliyle tuttuğunu(41) hatta hutbede iken bile minberden inerek torunu Hasan'ı kucakladığını(42) ve yanına aldığını haber vermektedir. Annesinin çocuğuna karşı şefkatini tam manasıyla takdir eden Hz. Peygamber,

"Uzun kılmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir, annesine sıkıntı vermesin diye kısa keserim" buyurmaktadır.(43)

Bizzat ayet ile huşu' emredildiği gibi(44) Hz. Peygamber de namazın huşu içinde kılınması, başka şeyle meşgul olunmaması için çeşitli uyanlarda bulunmuştur.(45) Buna karşılık, Hz. Peygamber'in namazda çocuklarla meşguliyetinden bahseden rivayetler, onlara gösterilmesi gereken müsamaha ve anlayışın hudutsuzluğunu ifade etmektedir. Aynca, Hasan, Hüseyin, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Cafer, Abdullah b. Zübeyr gibi henüz bulûğ çağına gelmemiş çocukların bîatlarını kabul etmesi de(46) çocuklara verdiği değerin bir diğer örneğidir.

Dipnotlar:

1. "Aralarında birine bir kız olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenme­ ye çalışır, onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar." (Nahl, 16/58, 59.)
2. "And olsun ki, biz insanı en güzel şekilde yarattık." (Tîn, 95/4.)

3. "And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık." (Isrâ, 17/70.)
4. Kehf, 18/46.
5. Müsned, V, 269.
6. San'anî, Musannef, V.311.
7. Furkân, 25/4; Kasas, 28/9
8. Yûsuf, 12/84-86.
9. Tâhâ, 20/40; Kasas, 28/10-11.
10. İnsan, 76/19; Vakıa, 56/17; Tür, 52/24.
11. Âl-i İmrân,3/14.
12. Münâfıkûn, 63/9.
13. Teğâbun, 64/15; Bu ayetteki "fitne", İbn Kesîr'e göre imtihan ve sınama aracı demektir. Kul bunlarla imtihan edilerek, Allah'a âsi veya âbid olduğu bilinmiş olur. bk. İbn Kesîr, Tefsîru Kur'âni'l-Azîm, Kahire, ıs. IV, 376.
14. Geniş bilgi için bk. Canan, Allahın Çocuklara Bahşettiği Haklar, s. 17-20.
15. M. Fuad  Abdulbâki, Mu'cemu'l-Müfehres. ist. ts., "Rabb " mad.
16. Nevzat Ayasbeyoğlu, İslâmiyetin Eğitime Getirdiği Değerler, İst. 1968, s.16.
17. Bu ayetlerin tamamında "Büneyye" kelimesi geçmekledir ki, bunun Tüıkçemizdeki tam karşılığı "Oğulcuğum" demektir. Ancak dilimizde şefkat ve sevgi ile hitap tarzının kız erkek ayırımı olmaksızın, daha ziyade "Yavru­cuğum" kelimesiyle ifade edildiğini belirtmek isteriz. Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm'de hem babanın evlâdına, hem de evlâdın babaya karşı hitap şekille­rini gösteren ayetler şunlardır: "Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları gö­türürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış oğluna "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma" diye seslendi." (Hûd, 11/42). Babası (Hz. Ya'kûb, oğlu Hz. Yûsufa) şunları söyledi: "Oğulcuğum! Rüyanı kardeşle­rine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar, zira şeytan insanın apaçık düşma­nıdır." Yusuf, 12/5.
18. "Ey Muhammed! Biz Seni âlemlere ancak bir "rahmet" olarak gönderdik."Enbiyâ, 21/107.
19. Müslim, Hibât, 13.
20. Müslim, Birr, 87.
21. El-Hâkim, Müstedrek ala's-Sahîhayn, Beyrut, ts. î, 62.
22. Buhârî, Edeb, 18.; Müslim, Fedâil, 63; el-Hâkim, Müstedrek ala's-Sahîhayn, IV, 40.
23. Buhârî, Cenâiz, 44.
24. Zebîdî, Tecrid-i Sarih, IV, 376.
25. Buhârî, Edeb, 18.; Müslim, Fedâil, 65.
26. Tirmizı, Menâkıb, 31.
27. Buhârî, Edeb, 22.
28. El-Cüâm, Fadlullahis-Samed fî tavdîhi'l-Edebi'l-Müfred, Kahire, 13 88,1,461.
29. Ebû Dâvud, Cenâiz, 5. Buhârî, Cenâiz, 79.
30. İbn Mâce, Edeb, 3.
31. Muvatta', Medine, 2; Heysemî, Mecmauz-Zevâid, Beyrut, 1967, V, 39.
32. Tirmizî, Menâkıb, 50.
33. El-Hâkim, Müstedrek ala's-Sahîhayn, m, 555-56.
34. Buhâri, Diim, 18, Daavât, 31.
35. Buhâri, Edeb, 81; Ibn Mâce, Edeb, 24.
36. Münâvî, IV, 410.
37. Bugünün Pedagogları da fazla usluluğu bir hastalık olarak kabul etmekte­dirler, bk. Jacquin, s. 38.
38. İbn Mâce, Ticârât, 67.
39. Buhâri, Salât, 106; Muvatta, Sefer, 81.
40. Heysemî, age, 182.
41. Müslim, Mesâcid, 42.
42. Buhâri, Fiten, 20; Tirmizî, Menâkıb, 31.
43. Buhâri, Ezan, 65.
44. Mü'minûn, 23/l-2.
45. Buhâri, Ezan, 88; İbn Mâce, İkâmet, 68.
46. Heysemî, VI, 40., IX, 285.

(Prof. Dr. M. Emin AY, Çocuklarımıza Allahı Nasıl Anlatalım)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun