Tüm iyilikler Allah’tan ise kula ne kalıyor?

Tarih: 08.03.2023 - 09:52 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Örneğin sadaka veriyorum. Tüm iyilikler Allah’tan ise ve o sadakayı veren aslında Allah’sa bana neden sevap yazıyor?
- Buna genelde verilen cevap "sen işin kolay yanını yapıyorsun, sadece Allah’ın sana verdiği cüzi irade ile sadakayı vermeyi seçiyorsun, gerisi seni alakadar etmez, Allah isterse neticeyi yaratır isterse yaratmaz".
- Bu cevapta yazdığım "sadece" sözü bir zamanlar beni ümitsizliğe sokmuştu. Sanki her zaman doğru seçim yapmak kolaymış gibi. Bence olayın aslı hem seçiyorum ve hem de sonuçları neyse ona katlanıyorum. Benim anlamadığım yer şurası:
- Neden bir kişi örneğin sınavda başarı kazandığında "Başardım" derken sanki şirke girmiş gibi bir tavır sergiliyorlar. "Sen başarmadın Allah başardı, sen SADECE seçim yaptın. Hatta bazı zamanlarda yapamadın. Allah irade ve iktidarın olmadan seni sevk ettirdi. Bazen seçmekten bile o kadar aciziz."
- Başarı Allah’tan biliyorum. Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ama şöyle bir şey var. Seçtim doğru ama onun sonuçlarına Allah katlanmadı ki ben katlandım. Uykusuz kaldım, gözlerim ağrıdı, başım ağrıdı vs. Neden burada "ben" dediğimde şirke girmişim gibi davranıyorlar. Ve sadece beni "cüzi irade" olarak "seç" ya da "seçme" 0 ve 1’den ibaret makina gibi görüyorlar. Onu anlamıyorum. Soruyu tekrar özetleyeyim.
- İnsan olarak ahseni takvim sadece cüzi iradeden mi ibaret?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, insan yalnız dua ile iman ile şuur ile rıza ile ve cüz’i iradesini doğru kullanmakla bu güzelliklere sahip olur. İşte kula düşen budur.

“Tüm iyilikler Allah’tandır.” hükmü Kur’an’a aittir:

“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.” (Nisa, 4/79)

mealindeki ayette iyiliğin Allah’tan, kötülüğün ise insanın kendi nefsinden olduğu ifade edilmiştir. Bunun anlamı şudur:

İyilikler genellikle vücudidir; var olmaları için Allah’ın icadına muhtaçtır. Hem de bir iyiliğin yapılması çok cihetten sebeplerin varlığına muhtaçtır.

Örneğin, bir ekmeği birine infak ettiğin zaman bir iyilik yapmış olursun. Fakat ekmeğin olabilmesi için, tohumun varlığına, toprağa, Güneş'e, suya ihtiyacı vardır.

Kaldı ki, içinde iyilik etme duygusunu yaratan, o konuda sana bir lezzet veren, ruhuna haz vererek seni teşvik eden Allah’tır.

Demek ki iyilik Allah’tandır.

Fakat kötülük genellikle ademidir, yokluktur. Bir tek sebebin yokluğu onun yokluğuna yeter.

Örneğin, bir geminin yürümesi için, denize, havanın durumuna, kaptana, motora, dülgere vs. ihtiyaç vardır. Fakat bunlardan bir tek sebebin uygun olmaması geminin batması için veya yüzmemesi için yeterlidir.

Keza, sabah namazını kılmak için, uykudan kalkmak, giyinmek, abdest almak, namazın şartlarını yerine getirmek için birçok masraf ister. Bütün bu gücü Allah veriyor. Çünkü bunların hemen hepsi yaratılmaya muhtaç icadi noktaları barındırıyor. Buna karşılık gözünü açmayan, yatağında uzanmaya devam eden bir insan, bu hâliyle beş vakit namazı da kılmayabilir ve hiçbir masrafı da gitmez.

Demek ki, iyilikler Allah’tan, kötülükler nefistendir.

Ancak, Allah’ın ikramı ve ihsanı nedeniyle, insan yalnız dua ile iman ile şuur ile rıza ile o iyilikleri yapmış gibi onlara sahip olur.

Bu konuyu Bediüzzaman Hazretleri şöyle açıklar:

“Evet, Kuran’ın dediği gibi, insan, seyyiatından tamamen mesuldür. Çünkü seyyiatı isteyen odur. Seyyiat, tahribat nevinden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir, müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder: bir kibritle bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur; onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i ilahiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Sual ve cevap, dai ve sebep, ikisi de Hak'tandır. İnsan yalnız dua ile iman ile şuur ile rıza ile onlara sahip olur.” (Sözler, Yirmi Altıncı  Söz)

Günlük konuşmalarımızdan üç cümle:

“Bugün hava çok soğuk.”
“İçimde bir sıkıntı var.”
“Başım ağrıyor.”

Birincisi, insanın dış âlem karşısındaki aczini sergilerken, ikincisi kendi ruhuna, üçüncüsü de bedenine hâkim olmadığını ilan eder. Bu cümlenin yaratılışa bakan yönüne nazar ettiğimizde, karşımızda sonsuz bir inayet tablosu görür, aczimizi ve fakrımızı çok daha iyi idrak ederiz. Rabbimiz bize, ana rahminde, el verdi, ona parmaklar taktı. Yüz verdi, ona gözler, kulaklar taktı. Bizi nice organlarla, duygularla donattı.

Gözümüz sual, cevabı ise ışıktı, Güneş'ti. Geldik, o cevabı bu dünyada bulduk. Kulağımız seslerle buluştu, elimiz elmayı tuttu, dilimiz tadına baktı, ayaklarımız yere değdi, ciğerimiz havayla tanıştı… Ruhumuza takılan hisler ve duygular da cevaplarını bu âlemde buldular. Sevgi hissi, sevilecek çok şeyle karşılaştı. Korku hissi, dehşetli manzaralar gördü. Şefkat hissi, merhamet celbeden tablolarla buluştu. Biz bütün bu cevapların hazırlanmasından sonsuz derecede âcizdik. Aczimize merhamet edildi ve saçımızdan tırnağımıza kadar bütün bedenimizi ve havasından semasına kadar bütün kâinatı kendimize hizmetkâr bulduk.

Aynı durum hasenat, yani işlediğimiz güzel ameller için de geçerlidir. Bu ameller birer sual, onları işlememizi sağlayan maddi ve manevi cihazlarımız ise cevap makamındadır. Namazı emreden Allah olduğu gibi, bedenimizi namaza uygun yaratan da odur.

Kuran Allah kelamı olduğu gibi, insan ruhu onu anlayacak ve insan ağzı onu okuyacak şekilde yaratılmıştır. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bütün sualler de cevaplar da Hak'tandır. İnsan ise cüz’i iradesini doğru kullanmakla bu güzelliklere sahip olur.

İlave bilgi için tıklayınız:

“İyilik de kötülük de hepsi Allah'tandır...” (Nisa, 4/78 ve 79) Bu ayetler birbirine zıt değil mi?

İyilikleri Allah'tan, kötülükleri nefisten bilmek, ne demektir?

Kötülük dokunursa kendindendir ayetiyle ilgili görüşler nedir?

İnsanın ahsen-i takvîmde yaratılması ne demektir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun