Topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam sözü hadis mi?
- Bu söz hadi mi, kaynağı var mıdır?
"Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam."
Değerli kardeşimiz,
Konuyla ilgili bir rivayet şöyledir:
Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam bir yolculuk esnasında yemek için mola verdiklerinde, sahabeden her biri bir görev almıştı. Biri kesmeyi, biri yüzmeyi, biri de pişirmeyi üstlenmişti. Hz. Peygamber (asm) Efendimiz de “Ben de ateş için odun toplayayım.” demişti.
Sahabiler, "Ey Allah'ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz." diyerek engel olmak istemişler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) Efendimiz: "Gerçekten bunu yapacak durumda olduğunuzu ve isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah da sevmez." buyurur ve odunları toplamaya koyulur. (bk. Muhibbüddin et-Taberî, Hulasatü siyeri seyyidi’l-beşer, s. 87; Zürkani, Şerh, 4/265)
Hz. Peygamber (asm), ashabının arasında onlardan biriymiş gibi davranırdı. Kendisini asla onlardan farklı görmez, ashabın dertlerini dinleyip çözüm bulmaktan, onların işlerine yardım etmekten zevk duyar, hatta rahatsız edilmeye aldırmaz, onlardan gelen eza ve cefalara katlanır, bunlardan şikayet etmezdi.
Nitekim, bir gün, Hz. Peygamber’in (asm) amcası Abbas, yeni Müslüman olmuş, görgü ve nezaket kurallarından habersiz göçebe Arapların itişe kakışa, rahatsızlık verici bir şekilde Hz. Peygamber Efendimizin yanına geldiklerini görünce üzülmüştü.
Böyle bir bedevî grup tarafından çevrelenmiş, tozun toprağın üzerinde ve kızgın güneşin altında yeğenini gören amca dayanamayıp O’na: “Ey Allah’ın Elçisi! Bari sana bir çardak yapsak da hiç olmazsa güneşten korunsan. Müslümanların dertlerini orada dinlersin.” demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Hayır! Allah beni kendi katına alıncaya kadar, ben onların arasında bulunacağım. Ökçeme basmalarına, elbisemi çekiştirmelerine ses çıkarmayacağım.” demişti. (Darimi, Vefatü’n-Nebi, 76)
Tevazuun zirvesinde bulunan Hz. Peygamber (asm), övmekten ve övülmekten hoşlanmazdı. Fakat Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetleri kibir ve gösterişten uzak bir şekilde dile getirirdi. Çünkü Rabbi kendisine çok fazla nimet ve güzellik ihsan etmişti.
Bu nimetlerin ve güzelliklerin, bir şükran ifadesi olarak, kibre kaymaksızın ifade edilmesi gerekirdi. Nitekim Rabbinin kendisine vahyettiği ilk emirlerden biri de “Rabbinin nimetine gelince onu minnet ve şükranla an.” ayeti idi. (Duha, 93/11)
Şu halde, kula ihsan edilen, maddî ve manevî lütufların sözlü veya fiilî bir şekilde anlatılması kul üzerine bir görevdi. Çünkü Hz. Peygamberin ifadesi ile “Allah, kulunun üzerinde nimetinin izlerini, belirtilerini görmeyi severdi.” (Tirmizî, Edep, 54)
Konuya bu açıdan bakıldığında, Cenab-ı Hakk’ın en büyük nimetlerine mazhar olan Hz. Peygamber Efendimiz (asm), kibirden uzak bir ifade ile kendisine lütfedilen nimetlerden bahsetmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Alçak Gönüllü
- MEDİNE ve AHALİSİ
- Kulluk
- UHUD SAVAŞI-II
- Peygamberimiz peygamber olduktan sonra geçimini nasıl sağlamıştır? Peygamberimiz zengin olmuş mudur? Devlet başkanlığı da yapmış olan Peygamberimizin fakir olması mümkün müdür?
- BEDİR MUHAREBESİ
- MÜNAFIKLARIN ORTAYA ÇIKMASI
- MEKKE DEVRİNİN BİR HÜLÂSASI
- Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe'ye, "Sen benden önce ölsen, seni elimle yıkasam, kefene koysam, namazını kıldırsam ve ellerimle seni defnetsem" demiş midir?
- HAYBER`İN FETHİ