Sahabeler hadislere ek anlatı katabilir mi?

Tarih: 07.08.2024 - 15:05 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bazı hadislerde mesela; cennet ve cehennemin münakaşası ve Hz. Âdem ile Hz. Musa'nın münakaşasını anlatan hadisler var, bu hadislerdeki her metin her söz peygambere mi ait yoksa sahabeler ek bir anlatı katmış olabilir mi?
- Ayrıca diğer raviler rivayet ederken nelere dikkat etmişler?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, elbette sahabiler veya diğer raviler, rivayet ettikleri hadis-i şeriflere bir açıklama yapabilir, eğer böyle bir açıklama varsa, bu durum bellidir ve Peygamberimize ait olan merfu dediğimiz hadis-i şerif ile sahabiye ait olan mevkuf denilen sahabi sözü bellidir.

Bu nedenle Peygamber (asm) Efendimize ait olan söz ile sahabiye ait olan söz ayrıdır, bunlar birbirinden farklıdır.

Unutmamak gerekir ki, bir sahabi kendi açıklamalarını Peygamber sözü olarak aktarmaz. Çünkü onlar Peygamber (asm) Efendimizin

“Kim bilerek bana yalan isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.” (bk. Buhari, Ahadisu’l-Enbiya, 50) 

tehdidini biliyorlardı ve en çok rivayet ettikleri hadis de buydu.

Bir de hadis-i şerifleri mana ile rivayet etme konusu vardır.

Elbette esas olan, Hz. Peygamber (asm) Efendimizden duyulduğu şekliyle ve aynı lafızlarla hadis-i şerifi nakletmektir. Ancak, manayı bozmayacak şekilde aynı lafzı başka kelime ile aktarmak da geçerlidir.

Hadisi kaynağına isnat ederek nakletmeye rivayet denir.

Hz. Peygamber (asm) Efendimizin hayatında rivayet genelde sahabenin ondan duyduklarını nakletmesi, ondan duymadıklarını da birbirinden öğrenip aktarması şeklinde olmuştur.

Hicretten sonra Mescid-i Nebevi’de hadis ve ilim müzakereleri şeklinde başlayan rivayet işi, Hudeybiye Antlaşması’nın ardından Resul-i Ekrem’in Arap yarımadasında yaşayan kabile reislerine ve yarımada dışındaki devlet yöneticilerine gönderdiği İslâm davetçileriyle sistemleşmeye başlamıştır.

Aynı şekilde dışarıdan Medine’ye gelen kişilere ve heyetlere özellikle Suffe ashabının Resul-i Ekrem’den öğrendiklerini aktarması ve onların kabilelerine döndüklerinde bunları kendi halklarına öğretmesi bu dönemdeki rivayet faaliyeti açısından önem taşımaktadır.

Peygamberimizin (asm) ahirete göç etmesinden sonra ashap hadis rivayetinde yanlışa düşmemek için mümkün olduğunca az rivayette bulunmayı, rivayetleri kabul ederken şahit istemeyi, gerekirse yemin ettirmeyi ve lafızla rivayete önem vermeyi prensip edinmiştir.

Hadisler bir taraftan sahabeden sonra gelen tabiîn nesline aktarılırken diğer taraftan bazı sahabi ve tabiîler hadisleri yazmaya başlamış, böylece rivayetlerin derlendiği sahifeler ortaya çıkmıştır.

Sahabenin elindeki yazılı rivayetler ve sözlü olarak nakledilen hadisler tabiîn âlimlerine intikal etmiş; I. yüzyılın sonlarında (VIII. yüzyılın başları) Halife Ömer b. Abdülazîz’in talimatıyla Zühri tarafından yazılı ve sözlü malzemeye dayanılarak derleme faaliyetine girişilmiştir.

Zührî’yi örnek alan II. (VIII.) yüzyılın birçok alimi de hadis rivayet etme yanında rivayet ettiği hadisleri toplamaya ve tasnif etmeye başlamıştır. Mekke’de İbn Cüreyc; Medine’de İbn İshak ve Mâlik b. Enes; Basra’da Saîd b. Ebû Arûbe, Rebî‘ b. Subeyh ve Hammâd b. Seleme; Kûfe’de Süfyân es-Sevrî; Dımaşk’ta Evzâî; Vâsıt’ta Hüşeym b. Beşîr ve Şu‘be b. Haccâc; Horasan’da Abdullah b. Mübârek; Yemen’de Ma‘mer b. Râşid; Rey’de Cerîr b. Abdülhamîd ve Mısır’da İbn Vehb derleme faaliyetinin öncüleridir.

Başlangıçta bir usul gözetilmeden sahife ve cüzler halinde derlenen rivayetler daha sonra tasnif edilmeye başlanmış, konu ve ravi esasına dayanan iki tasnif türü ortaya çıkmıştır. Konularına göre tasnif edilen ilk hadis kitapları Mamer b. Râşid’in el-Câmiʿi ve Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾı gibi eserlerdir. Bunları kitap ve bab esasına göre tasnif edilen Kütüb-i Sitte vb. eserler takip etmiştir.

Görüldüğü üzere, hadis-i şerifler elimizde bulunan hadis kaynaklarına hem yazılı hem de sözlü olarak nakledilmek suretiyle yazılmıştır.

Bir rivayetin makbul ve muteber sayılması için sened ve metin açısından bazı şartları taşıması gerekir.

Senedinin muttasıl, ravilerinin adalet ve zabt sahibi olması, sika ravilerin rivayetine muhalif bulunmaması ve derin araştırmalarla tesbit edilebilen illetleri taşımaması şeklinde özetlenebilecek bu şartlar yanında rivayet muhaddislerce belirlenen hadis nakletme yollarından biriyle alınmış olmalıdır.

Ravide Bulunması Gereken Şartlar

Hadis rivayetinin sağlam bir şekilde yapılmasını temin etmek ve rivayet esnasında hataları önlemek amacıyla hadis alimleri “sıfâtü rivâyeti’l-hadîs” (şürûtü’r-rivâye) adını verdikleri bazı şartlar ileri sürmüşlerdir.

Bir kısım muhaddislerin çok katı, bir kısmının esnek davrandığı, kişiden kişiye değişebilen bu şartlar şöylece özetlenebilir:

1. Rivayetle meşgul olan ravi kitabını doğru ve düzgün bir şekilde yazmalı ve aslı ile mukabele etmeli, ezberden rivayet ediyorsa asıl nüshası her zaman yanında bulunmalıdır.

2. Doğuştan gözleri görmeyen ravi hadislerini güvenilir bir kâtibe yazdırıp kendisine okunduktan sonra rivayet etmelidir.

3. Rivayet esnasında ezberiyle kitabı arasında farklılık görülen ravi kitabından ezberleyip rivayette bulunan biri ise kitabını, güvenilir bir muhaddisin ağzından duyarak rivayet ediyorsa ezberini esas almalıdır.

4. Kitabındaki hadisi hocasından duyduğunu hatırlamayan ravinin o hadisi rivayet etmesi birçok âlime göre câiz değildir.

5. Ravi, hadisin lafızlarını ve lafızlarla kastedilen manayı iyi bilen bir kişi değilse mana ile rivayette bulunmamalı, hadisleri duyduğu şekilde rivayet etmelidir.

6. Ravi mana ile rivayet ettiğinde hadisi okuduktan hemen sonra “ev kemâ kāle” (yahut dediği gibi), “ev nahve hâzâ” (yahut buna benzer), “ev karîben minhü” (yahut buna yakın) gibi ifadeler kullanmalıdır.

7. Rivayet esnasında hadisi ihtisar etmek hadis âlimlerinin bir kısmına göre caiz değildir. İhtisara gidilecekse asıldan uzaklaşmama konusunda çok dikkatli davranılmalıdır.

8. Ravi bir hadisi iki veya daha fazla tarikten rivayet ettiğinde mana aynı olduğu hâlde lafızlar arasında farklılık varsa rivayetleri tek isnadda birleştirerek birinin lafzıyla nakletmelidir. Bu durumda senede, “ahberenâ fülânün ve’l-lafzu li-fülânin” (falan bize haber verdi, ifade ise falana aittir) veya “hâzâ lafzu fülânin” (bu falanın ifadesidir) gibi lafızlar ilave edilmelidir.

9. Ravi rivayet ettiği hadisin senedindeki ricâlin neseplerine açıklayıcı mahiyette ilave yapabilir, ancak yaptığı ilaveye bir şekilde işaret etmesi gerekir.

10. Ehil olmayanların kitaplara müdahalesine yol açacağı için hadisin sened veya metninde bir kelime ya da cümle düştüğünde ravinin bunu ilave etmesi doğru değildir. Yapılacak ilave ilgili yere işaret etmek suretiyle metin dışında yapılmalıdır.

11. Hemmâm b. Münebbih’in Ebû Hüreyre’den naklettiği hadisleri ihtiva eden ve tek isnadla rivayet edilen nüsha gibi birçok hadisi içeren kitapları rivayet ederken, ravinin her bir hadiste isnadı tekrarlaması uygun olur.

Bununla birlikte nüshanın ilk hadisinin başında isnadı zikretmesinin yeterli olacağını söyleyenler de vardır. Ancak bu şekilde rivayette her hadisten sonra “ve bi’l-isnâd” (aynı senedle) yahut “ve bihî” (bu senedle) şeklinde bir ifade kullanılması gerekir.

12. Ravinin bir hadisi rivayet ederken bilinenin aksine önce hadisin metnini, sonra senedini zikretmesi câizdir.

13. Ravi rivayeti hocasından müzakere gibi zayıf bir rivayet yoluyla almışsa eda esnasında bunu söylemesi gerekir; kasten veya unutarak söylemezse tedlîs yaptığına hükmedilir ve ravi zayıf kabul edilir.

14. Ravi hadisin bir kısmını bir hocadan, bir kısmını başka bir hocadan rivayet etmişse her iki hocasına isnat etmek şartıyla hadisleri birleştirip rivayet edebilir. (İbnü’s-Salâh, Ulumu’l-hadis. 208-236)

Başlangıçtan hadislerin elimizdeki kitaplarda toplanmasına kadar geçen zaman içinde rivayet iki şekilde gerçekleşmiştir.

Lafız ile Rivayet.

Birçok sahabi, hadislerin Resul-i Ekrem (asm)’den işitildiği biçimde lafzan rivayet edilmesi gerektiği görüşündeydi. Hz. Ömer (ra) bu hususa değindiği bir konuşmasında, “Kim bir hadis duyar da onu duyduğu şekilde naklederse kurtulur.” demiş (Râmhürmüzî, s. 538), Zeyd b. Erkam da lafızları aynen korunmadığı zaman hadisleri rivayet etmenin zor ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu belirtmiştir. (Hatîb el-Bağdâdî, s. 205)

Bu konudaki hassasiyetiyle tanınan Abdullah b. Ömer, “Münafık iki koyun sürüsü arasında kalan şaşkın koyuna benzer.” hadisini (Müslim, “Ṣıfâtü’l-münâfiḳīn”, 17) anlamı bozmayacak şekilde kelime değişikliği yaparak rivayet eden birini görünce, “Resûlullah’a karşı yalan söyleme!” diyerek onu uyarmış (Hatîb el-Bağdâdî, s. 208), İslâm’ın beş şartını sayan birine hadisin lafızlarında yer değişikliği yaptığı için müdahale etmiş ve hadisin Resulullah’tan duyulduğu şekilde rivayet edilmesi gerektiğini söylemiştir. (bk. a.g.e., s. 210)

Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde birçok âlim bu hususa riayet etmiş olmakla birlikte hadis âlimleri arasında mana ile rivayetin câiz olup olmadığı konusu tartışılmaya başlanmıştır. Tâvûs b. Keysân, Kāsım b. Muhammed, İbn Sîrîn, İbn Cüreyc, Abdurrahman b. Mehdî, Recâ b. Hayve ve Mâlik b. Enes gibi âlimler hadis ilmiyle ilgilenenlerin Arap dilinin özelliklerini iyi bilmesi ve duydukları hadislerin lafızlarını aynen koruyarak rivayet etmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bu görüşü benimseyenlerin dayandığı deliller Hz. Peygamber (asm)’in, “Sözümü dinleyip iyice anladıktan sonra işittiği gibi başkalarına ulaştıran kişinin Allah yüzünü ağartsın.” (Müsned, I, 437; Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 10) meâlindeki hadisinde geçen “işittiği gibi” ifadesiyle yine Resûl-i Ekrem’in sahabeden Berâ b. Âzib’e yatacağı sırada okuması için öğrettiği duada geçen “nebiyyike” yerine Berâ’nın “resûlike” kelimesini söylemesi üzerine, “Öyle değil, nebiyyike de!” şeklindeki uyarısıdır. (Buhârî, “Vuḍûʾ”, 75; Müslim, “Ẕikir”, 56)

Bunun dışında mana ile rivayetin Araplar’ın en fasihi olan Hz. Peygamber (asm)’in hadislerinde mevcut anlam derinliğini bozacağı, her tabakada yapılan değişikliklerle son ravide sözün Resulullah’a ait olmaktan çıkacağı gibi deliller de öne sürülmüştür. (Bunlara verilen cevaplar için bk. Ali Abdülfettâh Ali Hasan, s. 221-225)

Mana ile Rivayet.

Mana ile rivayet başlıca üç şekilde olur.

1. Lafzı eş anlamlısıyla değiştirerek rivayet etmek.

 “Kaade” (oturdu) yerine “celese”, “alime” (bildi) yerine “arefe” kelimelerini koymak suretiyle rivayet gibi. Bunun câiz olduğu konusunda ihtilaf yoktur.

2. Hadisteki bir lafız yerine aynı manayı karşıladığı zannedilen, ancak tam olarak aynı manaya gelmeyen bir kelime getirerek rivayet etmek. Bu durumda mana bozulacağından böyle bir rivayet câiz değildir.

3. Hadisin manasını iyice kavradığına inanan ravinin metinde geçen bazı sözlerin yerine eş anlamlılarını değil aynı manayı verebilecek farklı lafızlar ve ifadeler kullanarak rivayet etmesi.

Bu şekildeki rivayet âlimler arasında tartışmalı olup sahabeden Huzeyfe b. Yemân, Ali b. Ebû Tâlib, Ebû Hüreyre, Hz. Âişe, Ebû Saîd el-Hudrî, Abdullah b. Abbas, Vâsile b. Eska‘ ve Enes b. Mâlik; tâbiîn neslinin büyüklerinden Nehaî, Şa‘bî, Mücâhid b. Cebr, İkrime el-Berberî, Hasan-ı Basrî, Zührî ve Amr b. Dînâr; sonrakilerden Vekî‘ b. Cerrâh, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Zür‘a er-Râzî ve daha birçok âlim bu tür rivayeti câiz görmüştür.

Vâsile b. Eska‘, ashabın aynı hadisi Hz. Peygamber (asm)’den farklı lafızlarla bazen birkaç defa duyduğunu, bu tür hadislerin mana ile rivayet edilebileceğini söylemiştir. (bk. a.g.e., s. 213)

Hasan-ı Basrî, “Anlamı doğru olduktan sonra mana ile rivayette bir sakınca yoktur.” demiş (İbn Abdülber en-Nemerî, I, 96), Yahyâ b. Saîd el-Kattân da “Dünyada Allah’ın kitabından daha değerli bir şey yokken onda bile yedi vecihle okumaya müsaade edilmiştir, işi zorlaştırmayınız.” diyerek mana ile rivayeti savunmuştur. (Cemâleddin el-Kāsımî, s. 230)

Mana ile rivayetin câiz olduğunu söyleyen âlimler nakle dayanan yukarıdaki görüşlerini ayrıca şu aklî delillerle teyit etmişlerdir:

1. Abdullah b. Mesud ile diğer bazı sahâbîlerin, Hz. Peygamber (asm)’in bir hadisini naklettikten sonra “kezâ” (bu şekilde), “ev nahvehû” (yahut buna benzer şekilde), “ev karîben minhü” (yahut buna yakın lafızla) gibi ifadeler kullanmaları hadisin sözlerini hatırlayamadıklarını ve mana ile rivayet ettiklerini gösterir. Yine birçok sahâbînin, “Resûl-i Ekrem bize şunu emretti, şunu yasakladı” şeklindeki sözleri onun söylediklerinin tekrarı değil mana ile rivayetidir.

2. Aynı mecliste oturup Hz. Peygamber (asm)’den duydukları bir kıssayı değişik sözlerle rivayet eden sahâbîlerin birbirini uyarmaması hadisleri mana ile rivayette bir sakınca görmediklerini gösterir.

3. Sahabîlerin Resûlullah’la birlikte bulunduklarında ondan işittiklerini hemen yazmadıkları ve ezberlemek için tekrar etmedikleri bilinmektedir. Bu ise onların öğrendikleri hadisleri aradan yıllar geçtikten sonra rivayet ederken çok defa Hz. Peygamber (asm)’den duydukları lafızları değil bunların manasını aktardıklarını göstermektedir.

4. Bir sözde asıl olan manadır. Söz manayı bildiren bir vasıtadan ibaret olduğuna göre asıl manayı veren bir söz yerine aynı manaya gelen başka bir sözün konulması sakıncalı olmamalıdır.

5. Şayet hadislerin lafzan rivayet edilmesi gerekli olsaydı Hz. Peygamber (asm) Kur’an’ı yazdırır gibi onları da yazdırırdı.

6. Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde Arap asıllı olmadıkları için Arap dilinin ifade özelliklerini tam anlamıyla bilemeyen birçok hadis âlimi yetişmiştir. Bunların rivayet ettikleri hadislerde pek çok i‘rab hatası ve şîve farklılığından kaynaklanan yanlışlar bulunduğu halde rivayetleri -aralarında hadislerin mana ile rivayet edilmesini câiz görmeyenlerin de bulunduğu- birçok muhaddis tarafından kabul görmüştür.

Mana ile rivayeti câiz gören âlimler bu hususta bazı şartlar ileri sürmüşlerdir:

1. Hadisi mana ile rivayet edecek kişi lafızların manalarını iyi bilmelidir.

2. Değiştirilen lafızların yerine eş anlamlıları kullanılmalıdır.

3. Hz. Peygamber (asm) tarafından öğretilen ve lafzıyla ibadet edilen hadislerde mana ile rivayet câiz değildir; ezan ile Tahiyyat duasının lafızları gibi.

4. Allah’ın sıfatlarından bahseden hadislerde olduğu gibi müteşâbih kelimelerin farklı lafızlarla ifade edilmesi câiz değildir.

5. Kısa ve özlü anlam içeren cevâmiu’l-kelim türü hadislerde değişiklik yapılamaz.

6. Hadisin aslı ravinin ezberinde ise mana ile rivayette bulunması câiz olmaz.

7. Manası kapalı olan ve birkaç manaya gelen hadisi lafzıyla rivayet etmek şarttır.

8. Bazı muhaddislere göre mevkūf ve maktû‘ mana ile rivayet edilebilir, merfû‘ ise rivayet edilemez (bk. Çakan, s. 67).

Hadisler tesbit edilip kitaplara geçtikten sonra mana ile rivayeti gerektiren hususlar ortadan kalktığı için artık kitapların esas alınıp mana ile rivayetin terkedilmesi gerekir.

Kaynaklar:

- Müsned, I, 437; V, 382, 389, 392.
- Râmhürmüzî, el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl (nşr. M. Acâc el-Hatîb), Beyrut 1391/1971, s. 538.
- Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. Ahmed Ömer Hâşim), Beyrut 1406/1986, s. 203-264.
- İbn Abdülber en-Nemerî, Câmiʿu beyâni’l-ʿilm (nşr. Abdurrahman M. Osman), Kahire 1388/1968, I, 94-98.
- Kādî İyâz, el-İlmâʿ (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1389/1970, s. 174-182.
- Fahreddin er-Râzî, el-Maḥṣûl, I, 667-676.
- İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱ (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1406/1986, s. 208-236.
- Cemâleddin el-Kāsımî, Ḳavâʿidü’t-taḥdîs̱ (nşr. M. Behcet el-Baytâr), Beyrut 1407/1987, s. 229-233.
- Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-naẓar, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 298-344.
- Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 450-468.
- M. Hasan eş-Şelebî, Delîlü’r-resâʾili’l-câmiʿiyye fî Külliyyeti’ş-şerîʿa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye bi-Câmiʿati Ümmi’l-ḳurâ, Dımaşk 1403/1983, s. 170-171.
- Hüseyin el-Hâc Hasan, Naḳdü’l-ḥadîs̱ fî ʿilmi’r-rivâye ve ʿilmi’d-dirâye, Beyrut 1405/1985, I, 153-168, 195-218, 269-288, 309-325.
- M. Lokmân es-Selefî, İhtimâmü’l-muḥaddis̱în bi-naḳdi’l-ḥadîs̱, Riyad 1408/1987, s. 272-282, 337-340.
- Ali Abdülfettâh Ali Hasan, el-Ḥadîs̱ü’n-nebevî ve rivâyetüh, Mansûre 1410/1990, s. 77-129, 203-225.
- Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 322-331.
- İbrâhim b. Ali Âlü Küleyb, Mühimmâtü ʿulûmi’l-ḥadîs̱, Riyad 1419/1998, s. 229-260.
- İsmail L. Çakan, Hadis Usûlü, İstanbul 2006, s. 47-73.
- S. Leder, “Riwāya”, EI2 (İng.), VIII, 545-547.
(bk. DİA Rivayet md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 48
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun