Peygamberimizin ve ashabının makamlarını kıskanıyor olabilir miyim?

Tarih: 05.06.2020 - 12:27 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ben peygamberimiz (asm) ve ashabının olduğu takvayı biraz kıskanıyor gibiyim (Allah kıskançlıktan bizleri korusun).
- Ne yaparsam yapayım onların makamlarına gelemeyeceğimden ötürü böyle bir durum yaşıyor olabilirim.
- Şeytan bana cennette en çok onlar lezzet alacak sen onlardan daha aşağı olacaksın diyor. Bu sorunumu nasıl çözebilirim?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle insanın aklına böyle bir düşüncenin gelmiş olması, kesinlikle böyle düşündüğü ve inandığı anlamına gelmez. Çünkü insan, eline, koluna, diline hakim olduğu gibi, düşüncelerine, hayaline ve aklından geçenlere hakim olamayabilir. Çağrışımlarla, vesveselerle ve daha başka yollarla akla her türlü düşünce gelebilir. Burada önemli olan, bu düşüncelerin üzerinde fazla durmayıp, başka bir konuya odaklanmaktır.

Sizin de aklınızdan geçen düşüncelerin, gerçekten inandığınız şeyler mi yoksa zayıf bir noktanızın varlığından istifade eden şeytanın sizi sık sık rahatsız etmesi midir veya çocukluğunuzdan getirdiğiniz kişiliğinizin bir parçası mıdır, bundan emin olmanız gerekir. Sözünü ettiğiniz duygu ve düşünceden rahatsızlık duyup bize yazmanız, bu düşüncenin aslında size ait olmadığını gösteriyor. Çünkü insan kendi inandığı şeyden rahatsız olmaz, bilakis onu savunur, oysaki siz bu düşüncenizden rahatsızsınız.

Ayrıca sizdeki duygunun kıskanmak mı yoksa imrenmek mi olduğu da kesin değildir. Çünkü bu iki duygu çoğu kere birbiriyle karıştırılır.

İmrenmek veya özenmek  “onda da olsun, bende de olsun, ben de onun sahip olduğu imkanlara sahip olmak istiyorum” şeklindedir.

Kıskanmada ise “bende de olsun fakat mümkünse onda olmasın” düşüncesi vardır.

Bu durumda sizin aklınızdan geçen düşünce, olsa olsa büyük bir ihtimalle, imrenme olur, kıskanma değil.

Eğer gerçekten hissettiğiniz duygu kıskanma ise ve bu kıskançlık, sadece sözünü ettiğiniz konu ile sınırlı değil, birçok farklı kişi ve şeye yönelik ise ve derecesi de yüksekse, bu sizde bir kişilik sorunu olduğuna işaret ediyor. Sorunla yüzleşmeniz ve çözümü için çaba sarf etmeniz gerekir. Aksi halde burada sorduğunuz soruya cevap bulsanız da sürekli başka kıskançlıklarla boğuşmak zorunda kalırsınız.

Kıskançlık, insanın doğasında var olan, Allah’ın hayatımızı istikametle yürütmemiz için vermiş olduğu gerekli duygulardan biridir. Ölçüsünde kullanılırsa çok faydalıdır. Buna "sağlıklı kıskançlık" denir. Örneğin insanların eşlerini gereği kadar kıskanmaları sağlıklı bir kıskanmadır, sevgi ve bağlılığın devamını sağlar.   

Burada ölçü fıtratımızda yaratılan kıskançlık duygusunun, kime ve neye karşı, daha da önemlisi ne ölçüde duyulması gerektiğidir. Aksi halde yersiz,  ölçüsüz ve hastalıklı kıskançlık, kişinin kendisine ve çevresine zarar vermesine neden olur. Bu çerçevede kıskançlık kişinin huzurunu olumsuz etkiler; öfke, değersizlik, çaresizlik duygularının yaşanmasına neden olur, bazen hayatı azaba çevirir.

Peygamber Efendimiz (asm) de kıskançlığın iki ucuna dikkate çeker ve inananları istikamete davet eder. “Kıskançlığın iki çeşidi vardır.” buyurduktan sonra, müsbet cihetini, “Birincisi güzel olanıdır ki, insan onunla aile efradını ıslah ederek onların kötü yollara düşmelerine engel olur.” sözüyle nazara veriyor; olumsuz cihetine ise, “İkincisi de kötü olanıdır ki bu, sahibini cehenneme götürür.” şeklinde açıklar. (bk. Kenzü’l-Ummal, 2/161)

Şimdi asıl sorunuza gelecek olursak:

Kıskanç kişilik yapısına sahip insanlar, Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri göz ardı edip,  kendisinden daha iyi imkanlara sahip veya daha yüksek mevkilere gelmiş, kendisini daha iyi yetiştirmiş, daha iyi eğitim almış insanları kıskanırlar. Burada onların vardıkları başarı zirvesine, elde ettikleri nimetlere odaklanır, o noktaya gelinceye kadar geçirdikleri sürecin zorluğu akıllarına gelmez.  

Örneğin kıskançlık duygusuna yenik düşen kişiler, bir doktoru ve onun parasını, toplumda sahip olduğu statüyü kıskanırlar. “Neden ben de onun gibi doktor değilim, toplumda onun kadar itibarım yok?” derler. Ama o kişinin ilkokuldan itibaren, Tıp Fakültesini bitirip ihtisas yapıncaya kadar geçirdiği süreçteki sıkıntılarını, çalışmasını, nelerden fedakârlık ettiğini, ne kadar zorluklara dayandığını hesaba katmazlar. Katmadıkları için de onu kıskanırlar.

Bu örnekte olduğu gibi, kıskançlık duyguları aşırı olanlar, bazen büyük zatların cennetteki makamını düşününce “Neden bende böyle biri değilim?” diye onlara imrenir veya kıskanır. Ancak onların çektiği sıkıntıları, maruz kaldıkları ağır imtihanları akıllarına getirmezler.

Başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) olmak üzere tüm peygamberler insanoğlu içinde en fazla sıkıntıya maruz kalan kişilerdir. Çünkü onlar en yakınları tarafından dışlanmış, toplum onlara karşı cephe almış, göçe zorlanılmış, testere ile kesilmiş, denize atılmış vb. yani normal bir insanın katlanamayacağı imtihanlara maruz kalmışlar.

Değil peygamberler, sahabelerin bile çektiği acıları bugünün hangi insanı çekebilir? Bilal-i Habeşi’nin maruz kaldığı ağır imtihanı düşünün, bugün kaç kişi onun gibi işkencelere maruz kalmasına rağmen, yine de “Allah birdir.” diyerek davasından vazgeçmez.

Oysaki şimdi insanların büyük bir kısmı, en küçük bir korku karşısında namazlarını bile kılmakta tereddüt edip ibadetlerini terk edebiliyorlar.

Aynı şekilde Peygamberler ve bir kısım sahabeler cennetle müjdelendikleri halde, geceleri namaz kılmaktan, gündüzleri oruç tutmaktan dizlerinde derman kalmamıştır. Mallarını ve servetlerini Allah yolunda hiç çekinmeden feda etmişlerdir.

Günümüzde kaç kişi onlar kadar ibadetlerinde sebat edip, her türlü zorluğa katlanabilmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, “Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum." (bk. Tarihçe-i Hayat, Tahliller, Eşref Edip) diyecek kadar zevklerinden fedakarlık etmiş, evlenmemiş, davası uğruna yıllarca hapis yatmış, defalarca zehirlenmiştir. Kendisi çektiği acıları şöyle ifade eder:

“...Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.” (Tarihçe-i Hayat, a.y)

Tüm bu felaketler ve acılara rağmen, zerre kadar davasından taviz vermemiş, istikametten ayrılmamıştır.

Bugün her kim Allah’ın rızasını kazanmak için bu kadar zahmete katlansa, nokta kadar haram yemese ve günah işlemese, Allah korkusundan dolayı zevklerinden vazgeçse, gece ve gündüz ibadetle meşgul olsa emin olun Hakim-i Adil olan Allah onun da cennette makamını öyle yüksek tutacaktır.

Büyük zatların cennette elde edecekleri nimetlerin bir kısmına bile sahip olmak isteyen kişi, öncelikle onlar gibi yaşamaya gayret etmelidir. Bunu dert etmeli, bunu dava etmelidir. Rabbim mükafatını fazla fazla verecektir.

Bu çerçevede şu noktalara dikkat etmenizde fayda vardır:

- Kıskançlıktan kurtulmak için öncelikle kıskançlık duygusunu kabul etmeli ve bunun bir problem olduğunun farkına varmalısınız.

- Kıskançlıklarınızın nedenlerini araştırmalı, kendi kendinizi sorgulamalı ve hangi davranışlarınızı değiştirmeniz gerektiğini belirlemelisiniz. Genellikle kıskançlığın altında yetersizlik duygusu, hırs, tatmin olamama gibi çocukluktan getirilen negatif duygular saklıdır. Bunu bulmak için, kıskandığınız zaman, aklınızdan geçen duyguları yazın. Bu düşüncelerin altında yatan gerçek duyguları keşfedeceksiniz.

- Kıskançlık duygusunun sebebi üzerinde yoğunlaşmalı, örneğin ibadetlerinizi yetersiz mi görüyor, nefsinize hâkim mi olamıyor, kendinizi günahkâr mı hissediyorsunuz ki cennette Allah’ın lütfedeceği nimetlerden mahrum kalacağınızı düşünüyorsunuz. İbadetlerine dikkat edip, haramlardan kendini koruyan birisine düşen şey, artık Allah’ın rızasını beklemek ve onun cennetinde sahip olacağı güzel nimetleri düşünmektir.

- Kendinizi başkalarıyla kıyaslamaya son vermeye çalışmalısınız; çünkü kişi kendisini başkalarıyla kıyasladığı sürece mutlaka eksik bir yönünü bulup bunun için üzülecektir. Dolayısıyla kişi kendi hedeflerini belirleyip onlara ulaşmak için verilen tüm imkanları kullanmalı, kendi eksik gördüğü noktaları geliştirmeye çalışmalı.

- Kendi güçlü yönlerinizi bulup onlar üzerinde yoğunlaşın, bu yönlerin verimli hale getirmeye çalışın

- Allah’ın adaletinden ve her şeyi kulları arasında layık olduğu biçimde dağıttığından emin olun.

- Bu duygu günlük hayatınızda sizi çok meşgul ediyor ve normal yaşantınızı aksatıyorsa, dindar ve uzman bir ruh hekimine veya psikoloğa görünmenizde fayda olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun