Peygamberimiz (s.a.v.)' risaletinden önce Mekke'de hangi tür dini inançlar bulunmaktaydı?

Tarih: 01.06.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnanç yönünden Arabistan, kelimenin tam mânâsıyla anarşi içinde kıvranıyordu. Garip itikatlar burada da kol geziyordu.

Bir kısmı tamamen inkârcı idiler. Dünya hayatından başka hiçbir şeyi kabul etmiyorlar,

"Bizim için dünya hayatından başka bir hayat yoktur yaşarız ve ölürüz. Bizi öldüren zamandan başka birşey değildir"1 diyerek, güyâ keyiflerince hayat sürüyorlardı.

Resûl-i Ekrem Efendimize vahiy gelmeye başlayınca, Kur'ân-ı Kerim'inde Cenâb-ı Hak, bu inancı taşıyanlara şöyle hitap edecektir:

"De ki: Size hayat veren Allah'tır. Sonra O sizi öldürür, sonra da geleceğinde şüphe olmayan kıyâmet gününde hepinizi toplar. Lâkin insanların çoğu bunu bilmez."2

Yine o zaman Arapların bir kısmı Allah'a ve âhiret gününe inanıyor, ancak insandan bir peygamberin olacağını kabul etmiyorlardı.

Kur'ân, şu âyetiyle bu inaç sahiplerinin hallerini anlatıyor:

"Kendilerine hidâyet geldiği zaman insanları îmân etmekten alıkoyan, 'Allah, göndere göndere bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?' demelerinden başka bir şey olmamıştır."3

Peygamberin insan nev'inden gelmiş olmasını akıllarına sığdıramayıp, bir meleğin bu vazife ile gönderilimesini arzu eden bu gürüha, yine Kur'ân şu âyetiyle cevap vererek isteklerinin ne kadar mantıksız olduğunu ilân ediyordu:

"De ki: Eğer yeryüzünün sâkinleri olarak orada melekler dolaşsaydı, elbette onlara peygamber olarak gökten bir melek gönderirdik."4

Diğer bir kısmı ise, Allah'ın varlığını kabul edip inanıyor, ancak, âhiret hayatını, öldükten sonra dirilme gerçeğini, oradaki ceza ve mükâfatı kabul etmiyordu. Kur'ân-ı Kerim, bu gruba da şu âyetiyle işâret ediyor:

"Kendi yaratılışını unutup, Bize misal getirmeye kalktı: 'Çürümüş kemikleri kim diriltecek?' diye."5

Ve bu haddini bilmezlere şöyle cevap veriyordu:

"De ki: Onu ilk önce kim yaratmışsa, tekrar o diriltecek. O her şeyin yaratılışını hakkıyla bilendir."6

Bir kısmı ise puta tapıyordu. Bunlar çoğunluğu teşkil etmekteydi. Hem taştan, tahtadan, hattâ zaman zaman helvadan yaptıkları putlara tapıyor, hem de şöyle diyorlardı:

"Bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz..."7

Evet, Arapların ekserisi taştan, tahtadan, zaman zaman sefere çıkarken de helvadan yaptıkları putlara tapıyor, onlardan meded ve yardım umacak kadar zavallı bir vaziyete düşmüş bulunuyorlardı. Yeryüzünün ilk Tevhid evi Beytullahı, bu inançlarının eseri olarak, 360 adet putla doldurmuşlardı.

İslâm şerefiyle şereflendikten sonra dünyaya adaletiyle ün salan Hz. Ömer (r.a.), Cahiliyye Devrinde putlara tapma hususunda başından geçmiş bir hâdiseyi şöyle anlatır:

"Cahiliyye Devrinde yaptığımız iki iş vardı ki, onları hatırladıkça birine ağlar, diğerine ise gülerim. Beni ağlatan hâdise şu idi:

"Kız evlatlarımızı diri diri toprağa gömerdik. O masum ve şefkata muhtaç çaresizlere bu hareketi nasıl reva görürdük, bilmem. Bunu hatırladıkça kalbim parçalanır ve ağlamaktan kendimi alamam."

"Beni güldüren hadiseye gelince:

"Cahiliyye Devrinde evlerimizde putlar vardı. Bir yolculuğa çıktığımız zaman, o putların bir suretini undan veya helvadan yapar, yolculuk esnasında onlara tapar ve hürmet gösterirdik. Yol uzayıp acıktığımızda ise, az evvel hürmet ettiğimiz, taptığımız helvadan putumuzu alır yerdik. Bundan daha gülünç bir hadise var mı? Bunu hatırladıkça da Cahiliyye zamanında ne kadar akıl dışı işler yaptığımızı anlar ve gülerim."

Bütün bunlar yanında, Arabistan'da Hz. İbrahim'in Tevhid dininin izlerine de rastlanıyordu. Gaflete ve aradan uzun zaman geçmesine rağmen silinmeyen bu dini izlerle amel edenlere, Hz. İbrahim'e nisbetle "Hanifler" denilirdi. Zira, Kur'ân-ı Kerim'de "Hanif" tabiri Hz. İbrahim için kullanılır:

"İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hristiyan. O, Hanif Müslüman idi."8

Hanifler diye anılan bu insanlar, putlara nefret besler ve Allah'ın varlık ve birliğine inanırlardı. Nitekim putlardan birinin şerefine kurulan bir panayırda Varaka b. Nevfel, Ubeydullah b. Cahş, Osman b. Hüveyris, Zeyd bin Amr adındaki şahıslar, haddi zatında cansız, dilsiz, sağır, zarar veya menfaat vermekten mahrum bir takım putlara secde edip hürmet göstermeyi zillet saymışlar ve bunu açıkça ilan etmişlerdi.9

Yine akıl ve fikirlerini çalıştırarak bir takım cansız putlara tapmanın manasızlığını idrak edip bu batıl îtikada karşı mücadele verenler de vardı. Taif halkının reisi ve Arabın meşhur şairlerinden Ümeyye bin Ebi Salt, bunlardan biri idi. Bu zat, Cahiliyye Devrinde mukaddes kitapları okumuş, putperestliği terk ederek Hz. İbrahim'in dinine girmişti.

"Bismike Allahümme" tabirini ilk defa bu şair bulmuştu. Sonra bu tabir Arapların hoşuna gitmiş ve kitaplarının evveline de yazmaya başlamışlardır.

Şiirlerinde bir peygamberin lüzumundan bahseder, insanlık için nübüvvetin kati bir ihtiyaç olduğunu beyan ederdi. Araplardan bir peygamberin zuhur edeceğini geçmiş mukaddes kitaplardan öğrendiği için, o makamı kendisi arzu ediyordu. Buna binaendir ki, Efendimize risalet vazifesi verilince, hased ve kıskançlığının esiri oldu ve onu tasdik etmedi. Hatta Bedir Muharebesinde öldürülen müşrikler için mersiyeler söyledi.10

Hicretin ikinci senesinde îmân etmeden ölen Ümeyye hakkında Hazret-i Resul-ü Ekremden birkaç hadis de rivâyet olunmuştur. Efendimiz bir gün terkisinde Şerid bin Süveyd ile gidiyordu. Sahabîye,

"Ümeyye'nin şiirlerinden bir şey biliyor musun?" diye sordu.

"Evet, biliyorum" cevabında bulunan sahabî, arkasından da Ümeyye'nin şiirinden beyitler okudu. Okunanları çok beğenen Efendimiz, Şerid'den (r.a.) biraz daha okumasını istedi. Sahabî kasideyi okuyup bitirdi. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem şöyle buyurdular:

"Ümeyye Müslüman olmaya yaklaşmıştır."11

Bir diğer rivayete göre ise, "Ümeyye'nin şiiri îmân etmiş, fakat kendisi dalalette kalmıştır."12 buyurdular.

Bu meyanda adından bahsedeceğimiz bir başkası da şüphesiz meşhur Arap hatiplerinden Kuss bin Saide'dir.

Dipnotlar:

1. Câsiye Sûresi, 24.
2. Câsiye Sûresi, 26.
3. İsrâ Sûresi, 94.
4. İsrâ Sûresi, 95.
5. Yâsin Sûresi, 78.
6. Yâsin Sûresi, 79.
7. Zümer Sûresi, 3.
8. Âl-i İmrân Sûresi, 67.
9. İbn-i Hişâm, Sîre, 1/237-238.
10. Bağdadî Muhammed Fehmi, Tarih-i Edebiyyat-ı Arabiyye: 1/19.
11. Zebidî, Tecrid Tercemesi: 10/38-39.
12. Bağdadî Muhammed Fehmi, Tarih-i Edebiyyat-ı Arabiyye: 1/43.

 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun