Ebu Cehil’in elindeki çakıl taşları kelimeyi şehadet getirdiler mi?

Tarih: 04.11.2025 - 11:56 | Güncelleme:

Soru Detayı

Anlatılana göre bir gün Ebu cehil Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanına gelmiş ve sen peygamber misin diye sormuş Efendimiz de evet ben peygamberim diye cevap vermiş Ebu cehil keşke şu taşlar konuşsa da senin peygamber olmadığını söylese demiş Efendimiz de bu taşlar benim peygamber olduğumu söylerse Müslüman olur musun diye sormuş Ebu cehil evet deyince taşlar kelime-i şehadet getirmeye başlamış, sonra Ebu cehil ellerindeki taşları atıp oradan uzaklaşmış. Bu hikayenin kaynağı ve sıhhati nedir, aslı var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bazı taşların insanların duyacağı şekilde zikir ve tesbih ettikleri rivayetleri vardır. Ancak soruda geçen tarzda bir hadis-i şerif bulamadık.

Mevlana Hazretleri Mesnevi isimli eserinde geçtiğine göre, Ebû Cehil, elinde taş parçalarını saklayarak Hz. Muhammed’e elinde ne olduğunu sormuş, eğer gerçekten Allah tarafından görevlendirilmiş bir peygamber ise, avucunda gizlediği şeyin ne olacağını bilmesi gerektiğini söylemiştir. Hz. Muhammed, onların ne olduğunu ben mi söyleyeyim yoksa onlar bizim doğruluğumuzu mu söylesin diye karşılık verince ikincisinin daha zor olacağını belirtmiştir. Bunun üzerine Ebû Cehil’in avucundaki taşlar şehadet getirmeye başlamış fakat Ebû Cehil buna rağmen iman etmemiş ve Hz. Muhammed’i sihirbazlıkla suçlamıştır. (Mesnevî, 4/1060, beyt: 2154)

Hadis kaynaklarında geçen rivayet ise şöyledir:

Süveyd b. Zeyd şöyle anlatır:

Ebu Zer (r.a)’ı Mescid’de yalnız başına otururken gördüm. Bunu bir ganimet bilerek hemen yanına varıp oturdum. Ona Hz. Osman’dan bahsettim. Şöyle dedi:

“Ben Osman hakkında onun Resulullah’ın nezdinde hayırlı bir kimse olduğundan başka bir şey bilmiyorum.

Ben Hz. Peygamber’in yalnız olduğu vakitleri kolluyor ve O’ndan bir şeyler öğreniyordum. Bir gün gidip baktığımda Allah Resulü (asm) çıkmıştı. Ben de arkasından gittim. Bir yere oturdu, ben de yanına oturdum. Bana:

“Ey Ebû Zer! Niçin buraya geldin?” dedi. Ben de:

“Allah ve Resulü için” dedim. Bu esnada Hz. Ebû Bekir gelerek selam verdi ve Hz. Peygamber’in sağına oturdu. Resulullah (asm):

“Ey Ebû Bekir! Niçin buraya geldin?” buyurdu.

Ebû Bekir (r.a): “Allah ve Resulü için geldim” dedi.

Sonra Hz. Ömer gelerek Ebu Bekir’in sağına oturdu. Resulullah (asm):

“Ey Ömer! Niçin buraya geldin?” buyurdu.

Ömer (r.a): “Allah ve Resulü için” dedi.

Sonra Hz. Osman geldi ve Ömer’in sağına oturdu. Hz. Peygamber ona da:

“Ey Osman! Niçin geldin?” buyurdu.

Hz. Osman (r.a) da: “Allah ve Resulü için” diye cevap verdi.

Resulullah (asm) yerden yedi veya dokuz adet küçük taş aldı. Hz. Peygamber’in elindeki taşlar, bal arılarının vızıltısını andıran bir sesle Allah’ı tesbih etmeye başladı. Allah Resulü (asm) taşları yere bırakınca sesleri kesildi. Resulullah (asm) tekrar onları aldı ve Hz. Ebu Bekir’in eline koydu. Taşlar yine tesbih etmeye başladı. Ebu Bekir (r.a) taşları yere bırakınca sesleri kesildi.

Allah Resulü (asm) taşları Hz. Ömer’in eline koydu. Taşlar yine tesbih etmeye başladı. Ömer (r.a) taşları yere bırakınca yine sesleri kesildi.

Sonra Peygamber Efendimiz taşları Hz. Osman’ın avucuna koydu. Taşlar yine Allah’ı tesbih etmeye başladı. Osman (r.a) taşları yere bırakınca sesleri kesildi.”

Diğer bir rivayette:

“Resulullah (asm) daha sonra taşları Hz. Ali’nin avucuna koydu. Taşlar yine tesbih etmeye başladı. Ali (r.a) taşları yere bırakınca sesleri kesildi” ilavesi vardır.

Bu olayı anlatan Enes ve Ebu Zer (r.anhüma) diyorlar ki: “Allah resulü sonra o taşları ellerimize koydu, sustular.” (bk. Kadı İyâz, Şifâ, 1/306; el-Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, 5/179, 8/298-299; İbni Kesîr, Bidâye, 6/132-133; Kandehlevî, Hayâtu’s-sahâbe, 4/347)

Bu rivayet bazı derslere, ibretlere ve hakikatlere işaret eder

1. Allah’ın kudreti her şeyin üzerindedir

Taş gibi cansız varlıklar dahi Allah’ı tesbih etmektedir:

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsrâ, 44)

Bu olay, bu ayetin somut bir tecellisidir.

Yani her varlık aslında Allah’ı zikretmektedir, sadece bizim kulaklarımız duyamaz. Allah dilerse, taş bile konuşur. Bu da kudretin sınırsızlığını gösterir.

2. İman kalple olur, mucizeyle değil

Ebu Cehil’in taşların konuştuğunu görmesine rağmen iman etmemesi, mucizenin kalbi değiştirmediğini gösterir.

Gerçek iman, delil görmekle değil, kalbin uyanmasıyla gerçekleşir.

Kuran’da da bu durum sık sık vurgulanır:

“Onlar her türlü mucizeyi görseler de inanmazlar.” (Enam, 25)

Yani mucize, inanmak isteyene bir nur, inanmak istemeyene bir bahane olur.

3. Sadık dostlar aynı hakikati paylaşır

Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhüm) sırasıyla aynı mucizeyi yaşar ve taşların tesbihini duyarlar.

Bu da imanın ve dostluğun aynı hakikat çevresinde birleştiğini gösterir.

Her biri “Allah ve Resulü için geldim” diyerek aynı niyetle buluşmuş, aynı berekete ortak olmuşlardır.

Bu, ihlaslı dostluğun bereketini anlatır.

4. Peygamberin (asm) elinden çıkan her şey bereket bulur

Taşlar, Hz. Peygamber’in eliyle alındıklarında tesbih etmeye başlamışlardır.

Bu, peygamber eliyle temas eden her şeyin nur bulduğunu, manevî canlılık kazandığını anlatır.

Bu yönüyle “maddeden manaya geçiş”in sembolüdür.

5. Kalp diri olursa taş bile zikir eder

Mevlana Hazretleri Ebu Cehil kıssasını, taşların zikretmesiyle ilgili hadisten ilham alarak aktarmasının nedeni ise, Mevlana’nın bu olayı insan kalbine bir temsil olarak kullanmış olabilir.

Yani:

Ebû Cehil’in eli: katı, inkârcı kalp.

Peygamberin eli: nurla dolu, diriltici kalp.

Taşlar bile Peygamber’in elinde zikrederken, Ebu Cehil’in elinde susar.

Bu, kalplerin manevî haline göre hakikatin ortaya çıkıp gizlenmesini anlatır.

6. İhlâs ve niyetin önemi

Her sahabeye “Niçin geldin?” sorusunun yöneltilmesi ve hepsinin “Allah ve Resulü için” demesi, iman yolculuğunun ihlâs (samimiyet) temeli üzerine kurulduğunu gösterir.

Bu niyetle gelen kimse, taşın bile zikrini duyar; çünkü onun kalbi zaten uyanıktır.

7. Mucizeler Allah’a, şeref Peygamber’e aittir

Taşların tesbihi doğrudan Peygamber’in kudretiyle değil, Allah’ın kudretiyle gerçekleşmiştir.

Ancak Allah bu kudreti Resulünün eliyle göstermiştir. Bu da Peygamber’in Allah katındaki değerini ve seçilmişliğini ortaya koyar.

8.  Dört halifenin sırasıyla hilafetine işaret eder

Hadislerde anlatılan bu olay, sadece bir mucize olmanın ötesinde sembolik ve işari (ima yoluyla) anlamlar da taşır. Alimlerin, mutasavvıfların ve bazı müfessirlerin yorumuna göre, taşların sadece Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin elinde tesbih etmeye devam etmesi, hilafet sırasına ve manevî mirasın aktarımına da işaret eden derin bir anlam taşır.

Buna göre:

Taşların sadece dört halifenin elinde zikretmesi bir “işaret-i gaybiyye”dir, gelecekten haber veren bir mucizedir.
Rivayette sıralama dikkat çekicidir:

Önce Ebû Bekir, sonra Ömer, ardından Osman, en son Ali (r.anhüm).

Bu sıralama, hilafet sırasının birebir aynısıdır. Bu, Peygamber Efendimizin (asm) henüz hayattayken bu sıralamayı işaretlemiş olabileceğine dair güçlü bir manevi işarettir.

Yani: “Taşlar benim elimde nasıl zikrediyorsa, benden sonra bu dört dostumun elinde de aynı nur, aynı zikir, aynı hakikat devam edecektir.”

8. Tasavvufî yorum: Taş = kalp

Mevlana gibi Sufiler, bu kıssayı bir sembol olarak da okurlar:

Taş, katı kalbi temsil eder.

Zikir, kalbin dirilişidir.

Sonuç:

- Hakikati görmek için mucizeye değil, uyanmış bir kalbe ihtiyaç vardır.

- Allah’a yakın olanlar, cansız varlıklara bile hayat kazandırır.

- Gerçek dostluk ve iman, Allah ve Resulü için bir araya gelmekle kemale erer.

- Her şey Allah’ı tesbih eder; mesele, bizim bu zikri işitebilecek hâle gelmemizdir.

- Her mucizenin, mucize olmasının yanında bazı işaretleri de olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun