Akıl özürlünün zekatı, oruç fidyesi, kurban ve sadakası olur mu?  

Tarih: 18.12.2024 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Zekat Akıl melekesi yerinde olmayan 36 yaşındaki bir kişi, nisap miktarına ulaşan bir mala sahipse ve İslam'da zekatın farz olduğunu söyleyerek zekat vermekte ısrar ediyorsa, bu durumda vasisi onun malından zekatı hesaplayıp verebilir mi? Bu, İslam açısından geçerli olur mu, yoksa caiz değil midir?
2. Oruç Fidyesi: Ramazan ayında oruç tutamayan ve akıl melekesi olmayan bu kişi, oruç yerine fidye vermek için her gün bir kişiyi yedirmek istiyorsa, velisi bu isteğini yerine getirebilir mi? Bu caiz olur mu, yoksa bu kişiden oruç yükümlülüğü düştüğü için verilmesi günah mıdır?
3. Kurban: Kurban Bayramı'nda, akıl melekesi olmayan bu kişi kurban kestirmek istiyorsa ve ısrar ediyorsa, velisi onun adına kurban kesebilir mi? Böyle bir durumda dinen hüküm nedir?
4. Hediye ve Sadaka: siz bir fetva vermiştiniz, "Akıl melekesi olmayan bir kişi, hediye malından kimseye veremez; bu tür hediyeleri kabul etmek caiz değildir" demiştiniz. Ancak böyle bir kişi, sadaka vermek istiyorsa, örneğin aç olanlara yardım etmek veya bir su kuyusu açtırmak istiyorsa, velisi bu tür hayır işlerini onun adına yapabilir mi? Bu caiz midir?
5. Bankasında istemeden faiz geliyorsa bu miktarı fakir olan insanlara verebilir mi, eğer ısrarla istiyorsa?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bazı alimlere göre, akıl özürlünün zekatı, oruç fidyesi, kurban ve sadakası olur; vasi olan kişi bunları onun adına verir, onun ahiretine faydası olur.

Vasi, vasisi olduğu kişinin parasını faiz bankasında değil katılım bankasında tutar. Faiz gelmişse, yoksullara veya hayır kurumlarına verir.

Vasinin işleyeceği günahlar, vasiye yazılır.

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Çocuk, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırmaya başlama devresi demek olan temyiz çağına girince artık onun için eksik (kasır) eda ehliyeti tahakkuk etmiş olur. Çünkü aklı henüz kemale ermemiştir.[1]

Kasır ehliyetle beraber onun hakkında sabit olan şeyler iki kısma ayrılır:

1. Allah hakkı. 2. Kul hakkı.

1. Allah hakkı, ya “iman” gibi kötülüğe ihtimali olmayan iyidir (hasendir) ya “küfür” gibi iyiliğe ihtimâli olmayan kötüdür yahut da “bedenî ibadetler” gibi ikisi arasındadır.

Birincisi ne zaman meydana gelse sahih olur. Çünkü o sırf (katışıksız) faydadır.

İkincisi de uhrevi hükümler bakımından sahihtir. Dünyevî hüküm ve muameleye gelince; İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’e göre bu bakımdan da sahih ve muteberdir. İmam Ebû Yusuf’a göre ise -sırf zarar olduğu için- muteber değildir.

Üçüncü kısım, uhrevi birtakım maslahat ve faydalar taşıdığı için sahihtir. Fakat borçlu olma durumu yoktur.

2. Kul hakkı da ya sırf fayda ya sırf zarar ya da bu ikisi arasında müşterektir.

Sırf fayda olan, velisinin iznine ihtiyaç olmaksızın sahihtir. Hibe ve sadaka kabulü, bir işte ücretle çalıştığı zaman karşılığına hak kazanması gibi.

Eğer sırf zarar ise bu çeşit tasarruflara, velisi izin verse bile salahiyetli değildir. Boşama, âzâd etme, hibe ve sadaka verme gibi.

Alışveriş, nikâh gibi hem kâr hem zarar celbedebilen tasarruflara gelince, bunlara ancak velisinin izniyle malik ve yetkili olabilir.

1. Cünun (akıl melekesi yerinde olmayan):

Cünun, iyi ile kötüyü birbirinden ayıran, işlerin neticesini idrak eden zihin kuvveti ve muhakeme kabiliyetinin bozulmasıdır. Bu netice hangi sebeple meydana gelmiş olursa olsun hüküm bakımından müsavidir. İki kısma ayrılır:

a) Devamlı (mutbık = مطبق): Bu, mükellefin bütün vakitlerini kaplayan deliliktir.

b) Devamlı olmayan (gayru-mutbık = غير مطبق): Bu da onun bütün vakitlerini kaplamayıp, zaman zaman gelip geçici olan deliliktir.

Akıl özürlüden bütün ibadetler sakıttır. Bu zimmetten düşüş, istihsan yoluyla deliliğin devamına göre kayıtlanmıştır. Şöyle ki; arıza, bir günle bir geceyi geçivermekle namaz, bütün ayı kaplamasıyla oruç, bütün yılı kaplamasıyla de zekat sakıt olur.

Akıl özürlü, bir başkasının malını itlaf ederse zarar malından ödetilir. Çünkü gayrın malı masum (şeran korunmuş)dur. Akıl özürlü olmak bu ismeti ortadan kaldıramaz.

Akıl özürlünün sözlü tasarrufları, ikrarları ve akitleri muteber değildir. İsterse velisi izin vermiş bulunsun.

Arıza gelip geçici ise normal zamanlarındaki tasarrufları muteberdir.[2]

2. Sığar (الصغر = küçüklük): Küçük yaşta olanların durumu yukarıda açıklanmıştır. Küçük, kendini idareden âciz olduğu için ona bir velî tayin edilir. Onun bütün işlerini bu veli idare eder.[3]

3. Ateh (bunamak): Sözleri birbirini tutmayan, bazen akıllı, bazan deli gibi konuşan ve davranan insanların hâlidir.[4]

Bunama yaş ile mukayyed değildir. Ekseriya yaşlılarda görülmekle beraber bazen çocuklarda da görülebilir. Bu sebeple: “Baliğ bunak, hüküm bakımından, mümeyyiz sabî gibidir.” denmiştir.[5]

Mümeyyiz sabî hakkında carî olan bütün hükümler, baliğ bunaklar için de câridir. Onun gibi bu (bunak) da vekîl olabilir. Fakat akitlerden hasıl olan bütün haklar ve zararlar vekîle değil müvekkile âid ve muzâf olur.

Dipnotlar: 

[1]  Temyiz çağı, çocuğun beden ve ruh yapısı bakımından olgunlaşmasına kadar devam eder. Başlangıcı çocuktan çocuğa değişmekle beraber ortalama yedinci yaş kabul edilebilir. (Bak. el-Fıkhu’l-İslâmî fî sevbihi’l-cedîd II/755.)
[2]  Mecelle, md. 941, 943, 980.
[3]  Mecelle, md. 642.
[4]  Mecelle, md. 945.
[5]  Mecelle, md. 978.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 62
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun