Putlar kuğuymuş hem de Allah’ın kızları(!)
Hz. Muhammed’e peygamberlik verilmesinin üzerinden beş yıl geçmiştir. Ramazan ayıdır. Hz. Muhammed Kâbe’de Kur’an okumaktadır:
“Lat’ı, Uzza’yı ve üçüncüleri olan öteki Menat’ı gördünüz mü? Demek erkek sizin dişi O’nun öyle mi?(Putperestler, putlarının ALLAH’ın kızları olduğuna inanmaktadır) Öyleyse bu zalimce bir taksim. Bunlar, sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerden başka bir şey değildir. ALLAH, onlar hakkında bir delil indirmedi.” (Necm, 53:19-23) O, Kur’an okumaya devam ederken, putlarına daha da ağır sözler söyleneceğinden endişeye kapılan putperestler, araya yüksek sesle “Onlar, o yüce ak kuğulardır. Onların şefaati her zaman umut edilir.” cümlesini sıkıştırırlar, bu, Mekkelilerin putlarını selamlarken söyleyegeldikleri standart saygı ifadesinden alınmış bir bölümdür. Yaptıkları gürültüye rağmen Hz. Muhammed Kur’an okumaya devam eder. Surenin sonuncu ayeti aynı zamanda bir secde ayetidir:
“Haydi, ALLAH’a secde edip kulluk yapınız.” Hz. Muhammed secdeye gider. Yanında bulunan Müslümanlar da… Ve o sırada orada olan bütün putperestler de… Kimi okunan Kur’an’ın etkisinden, kimi de ortama uyarak fakat aslında putlarını ululamak için. Hatta secde edemeyecek kadar yaşlı, Halef oğlu Ümeyye bile yerden bir avuç toprak alıp alnına götürür ve
“Bana da bu kadarı yeter!” demiştir. Fakat olay Habeş ülkesine değişerek ulaşır. Bütün Mekke’nin iman ettiği söylenir ve bu durumda Müslüman muhacirler de haklı olarak artık orada kalmalarının gereksiz olduğunu düşünür. Hep birlikte, sevinç içinde dönüş yolculuğu başlar. Fakat Mekke’ye birkaç konak kala sevinç yerini hayal kırıklığına bırakır. Olay doğrusunu öğrenmişlerdir. Kararsız kalırlar. Bir kısmı geriye Habeş ülkesine dönülmesini savunurken bir kısmı da bu kadar yaklaşmışken devam edip Mekke’nin son durumunu görmekten yana çıkar. Devam etme tezi yanlıları ağır basar ve her biri bir Kureyşlinin himayesini elde ederek Mekke’ye girmeye çalışır. Çünkü geçerli olan toplumsal kurallara göre şehrini ve kabilesini göç ederek terk eden kişinin üzerinden her tür koruma kalkmaktadır. Ve şimdi her birinin yeni baştan, kabile içinde etkin olan birinin korumasına ihtiyacı vardır. 10 senelik Mekke sınavının en ağır anlarından biri, acı bir durumdur. Bazıları ise hiçbir putperestten koruma garantisi alamaz ve onlar da Mekke’ye gece, gizlice girebilirler.
Koruma altıda olan Müslümanlardan biri Maz’un oğlu Osman’dır. Amcası Mugire oğlu Velid’in koruması altındadır. Fakat korumasız Müslümanların uğratıldıkları zulüm ve işkenceler en sonunda vicdanını isyan ettirir. Amcasına gider ve:
“Korumanı benden al!” der. Sonra birlikte Kâbe’ye giderler ve Velid orada Osman’ın üzerindeki korumasını kaldırdığını duyurur. Ve Osman’ın çileli günleri başlar. Şair Lebid’in şiirlerini okuduğu meclise katılır. Lebid, şiirinin bir yerinde:
“ALLAH’tan başka her şey geçicidir, yok olmaya mahkûmdur.” der. Osman da onu onaylar:
“Evet! Doğru söyledin!” Fakat az sonra Lebid kendi gerçeğini belli eder:
“Bütün nimetler de geçicidir!” Osman buna karşı çıkar:
“Yanıldın! Cennet nimetleri sonsuza kadardır!” Lebid’in şairlik kibri kabarır:
“Kureyşliler!” der, “ALLAH’a yemin olsun ki eskiden sizin meclisleriniz de şairlere karşı böyle saygısızlıklar yapılmazdı. Çok değişmişsiniz.” Apaçık bir kışkırtmadır, bu. Ve başarılı da olur. Müslümanlara karşı en kinli olan Mekkelilerden biri:
“Sen ona bakma!” der. “O, zaten bizim en beyinsizlerimizdendir. Atalarının dinini terk etmiş bir sapıktır.” Hakaretin bu kadarı Osman’a fazla gelir. Kendini tutamaz ve putperestin suratına şamarı patlatır. Cevabı da gözüne yediği şiddetli bir yumruk olur. Osman’ın gözü kör olmuştur. Ve Velid de aynı mecliste olup biteni seyretmektedir. Osman’ın gözü kör olunca taşı gediğine koymanın sırası geldi diye düşünür. Osman’a:
“Yeğenim!” der, “Eğer beni dinleyip, himayemden çıkmasaydın gözünü yitirmezdin!” Fakat Osman o an da bile:
“Hayır! Diğer gözümün de ALLAH yolunda aynı belaya uğramaya ihtiyacı vardır.” Velid ısrar eder:
“İnat etme gel tekrar seni himayeme alayım!” Osman ise sınavı kazanır:
“Ben senden çok daha güçlü birinin, ALLAH’ın himayesindeyim!”