İnsan beyni tesadüfün eseri midir?

İçinde bulunduğumuz atom çağında sırrını tam anlayamadığımız varlığın; bir yıldız, bir galaksi, uzaydaki kara delikler veya mikroskobik canlılar olduğunu düşünebilirsiniz. Bunların hepsinde de az çok bir müphemiyet söz konusudur. Ancak, mahiyetine bihakkın vâkıf olamadığımız şey öyle çok uzaklarda, dış âlemde değil, bizatihi kendi bünyemizde, bizim âlemimizdedir. 

İçinde bulunduğumuz atom çağında sırrını tam anlayamadığımız varlığın; bir yıldız, bir galaksi, uzaydaki kara delikler veya mikroskobik canlılar olduğunu düşünebilirsiniz. Bunların hepsinde de az çok bir müphemiyet söz konusudur. Ancak, mahiyetine bihakkın vâkıf olamadığımız şey öyle çok uzaklarda, dış âlemde değil, bizatihi kendi bünyemizde, bizim âlemimizdedir.

Maddî kâinatta   kemonörolojik nizamın ve kompleksliğin en yoğun olduğu ve dolayısıyla sırrına en az bildiğimiz yer, beynimizdir.   Burası    bir   video-kamera ve kütüphane, aynı zamanda bir kompüter ve haberleşme merkezidir. Beyinde cereyan eden karşılıklı hadiseler, tamamen bir gayeye göredir ve harikuladedir. Burada her hücrenin belirli bir vazifesi vardır, ama bu hususiyetleri tam olarak anlamak ne mümkün. Yani beyin, kendisini anlamaktan acizdir1.

Bütün bilgilerin mercimek tanesi kadar yerde muhafaza edilmiş olması bile, başlı başına bir mucizedir. Nedir beyin? Yetişkin bir insanda, ortalama 1350 gram ağırlığında bir maddedir. Ancak, 1000 süper kompüterin bilgilerini alabilecek kapasiteye sahiptir. Beyindeki temel birim "nöron" yani sinir hücresidir. Her hücre, milimetrenin binde biri kadar uzunluktadır ve bir çekirdek ile dendrit ve akson adı verilen dallanmış fibrilleri ihtiva eder.

Bir hücre uyarıldığı zaman, elektro-kimyevî impulsları, aksonlarıyla komşu hücrelerin dendritlerine iletir. Bu ikisinin kontakt'ına sinapsis adı verilir. Beynimizde takriben 10 milyar hücre bulunur. Her hücre, çevresindeki diğer hücrelerle binlerce nörolojik bağlantı  yapabilir  ve   böylece hücreler arasındaki toplam bağlantı sayısı yüz trilyona ulaşır. Bir başka ifade ile bu hücreler; Amerika'nın yarısını kaplayacak kadar bir ormanın bütün ağaçları üzerindeki toplam yaprak sayısı kadar bağlantı yapabilirler. Yetişkin bir insandaki bu hücre uzantılarının toplam uzunluğu ise 100 bin km. den fazladır2.

Yakıp-söndürme düğmesi gibi çalışan beyin hücreleri en az 100 trilyon bilgiyi muhafaza edebilirler. Bütün bu işlerde hücrelerin hepsi faal de değildir. Yaklaşık 100 hertz frekanslı bir uyarıda, beyin hücrelerinin ancak  %10'u uyarılır. Yani her saniyede 1 katrilyon sinyal veya bağlantı hasıl olmaktadır. Kısacası, beyin organizasyonu o kadar şümullüdür ki, teknolojide veya tabiatta kıyaslanabilecek başka hiçbir şeye benzemez3-4.

 

Beyin bu harika yapısına nasıl kavuştu?

Evrimcilerin bu konuyu açıklaması, aşağı yapılı varlıklara ait beyinlerin zaman içinde evrimleşerek bu hale ulaştığı şeklindedir. Aslında Darwin de, beynin sahip olduğu bu mükemmelliği evrimle izahın mümkün olmadığını itiraf etmiştir5-7.

Beynin içinde de bir iş bölümü söz konusudur. Vücudun sol tarafı beynin sağ yarım küresi, sağ tarafı da sol yarım küresi tarafından idare edilmektedir. İş bununla da kalmaz. Sol yarım kürede konuşma ve analitik problemleri çözen, sağ yarım kürede görme ve sentetik (sanatlı) düşünmeyi sağlayan merkezler yer alır. Beynin iki yarım küre halinde gelişmiş olması, evrimci düşünceye göre, herhangi bir parçanın zarar görmesi halinde, diğer yarım kürenin bu vazifeyi devam ettirmesi içindir 8-9.

Ancak, böyle basit bir izah tarzı, tatmin edici olmaktan uzaktır. Çünkü beynin iki parçalı değil, dört, belki altı parçalı olmuş olması, insanın hayatta kalma şansını, iki parçalıya göre daha fazla arttırırdı. Kaldı ki, iki parçanın birbirini destekleyici olarak husule geldiğini  kabul  etmek, bunların farklı vazifeler üstlenmiş olmasıyla da bağdaştırılamaz. Evrimci düşüncenin ilme verdiği zararlardan birisi de, beyin büyüklüğünü zeka ölçüsü olarak kabul etmiş olmasıdır10.

Sonuç olarak, beynimizin zarif güzelliği yanında son derece kompleks olan yapısını evrimin basit, maddî ve sebeplere dayanan yavan izahları tatmin edemez. En basitinden, her bir beyin hücresi, bir trilyon atomdan meydana gelmiştir. Yani her hücre, mikroskobik bir kâinat gibidir. İnsan, başı içine yerleştirilen bu muhteşem cihazla Rabbini tanımak ve ebedi saadete ulaşmakla mükelleftir.

 

Prof.Dr. Adem Tatlı

 

Kaynaklar
I. R. Dawkins, The Blind Watch-Maker, Longmans Group, Harlow, Essex England. 1986, p. 5.
2. M. Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Adler, Bethesda, Maryland, 1985, p. 330.
3. D.   Meredith,   Metamagical Tnemes, Basic Books, N.Y., 1985.
4. R. Penrose, The Emperor's New Mind, Oxford University Press, New York, 1989.
5. R.M. Restak, The Brain the Last Frontier, Doubleday and Company, Inc., Garden City, New York, 1979, pp. 58, 59.
6. a, g, e, s. 67.
7. C.U.M. Smith, The Brain, GP. Putnam's  Sons,  New  York, 1970, p. 195.
8. K.R. Fialkowsky, "A Mechanism for the Origin of the Human Brain: Hypothesis "Current Anthropology 27 (6): 288, June 1986. Ayrıca şuraya da bakılması: "A half-baked The-ory of How Our Brains Grew?" Discover 7 (9): 15, September 1986.
9. R.M. Restak, The Brain, Bantam Books, New York, 1984, p. 240.
10. H.B. Sarnat and M.G. Netsky, Evolution   of  the   Nervous System,   Oxford   University Press, New York, 1981, p. 398.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun