Fizik kanunları hükmettikleri maddeden mi kaynaklanırlar?

Tarih: 25.04.2020 - 14:54 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fizik kanunları hükmettikleri maddeden kaynaklanmazlar; onlar dışarıdan bir yerden geliverirler, yani bildiğimiz madde-enerji kâinatı dışından.

Kanun ve kurallar, tüm dünyada düzen ve huzurun temelleridir ve bu, kâinatta da böyledir. Meselâ sadece yer çekimi kanunu iptal oluverse, her şey havada uçuşmaya başlar ve tam bir kaos olur. Bir ülkedeki kanunlar o ülkede yaşayanların genel iradesini, kâinattaki kanunlar da tüm kâinatta hükümferma olan kâinata ait iradeyi yansıtır. Ülkelerde polisiye kuvvetler bireylerin kanunlara itaatini sağlar. Kâinatta ise, bu işi kâinata ait kuvvetler ve etkiler yapar. Yani yaptırılır. Tıpkı yer çekimi kuvvetinin dünyada her şeyin yer çekimi kanununa itaatini sağlaması gibi.

Kanunlar madde değildir ve o yüzden de zaman ve mekân sınırlamalarına tâbi değildir. Böylelikle her yerde geçerlidir, ama hiçbir yerde değildir. Einstein’in ifadesiyle; “Kâinatın kanunlarında bir ruh tezahür eder.” (Walter Isaacson, Einstein – His Life and Universe. Simon & Schuster, New York, 2007, s. 388.)

Kanunlar madde değildir ve o yüzden de zaman ve mekân sınırlamalarına tâbi değildir. Böylelikle her yerde geçerlidir, ama hiçbir yerde değildir.

Maddenin her zerresinin tüm kanunlara tam itaati ve kanunların ancak maddedeki tezahürüyle görülüp bilinmesi, kuvvet gibi, kanunların da kaynağının madde olduğu önyargısını oluşturmuştur. Ama maddenin temel yapıtaşı olan parçacık veya dalgalarda kanun diye bir unsur yoktur, aynen kanunlara itaat eden insanların vücutlarında "kanun maddesi" diye bir unsur olmaması gibi.

“Değişik Bir Evren” adlı kitabında, 1998 Fizik Nobel Ödülü sahibi Robert Lauglin, fizik kanunlarının kaynağının mikro âlemde olmadığını ve makro âlemde hiç yoktan tezahür ediverdiğini ifade eder:

“Fiziğin en temel kanunları –Newton’un hareket kanunları ve kuantum mekaniği gibi– aslında tezahürseldir. Bu kanunlar büyük madde yığınlarının özellikleridir ve onların kesinliği çok yakından tetkik edildiğinde, hiçlik içine kayboluverirler.” (Laughlin, R. B., A Different Universe – Reinventing Physics from the Bottom Down, Basic Books, New York, 2005, p. back cover page.)

Başka bir ifadeyle, fizik kanunları hükmettikleri maddeden kaynaklanmazlar; onlar dışarıdan bir yerden geliverirler – yani bildiğimiz madde-enerji kâinatı dışından. Hava durumu gibi bazı basit organizasyon fenomenlerini inceledikten sonra Lauglin şu kanaate varır:

 “Bu basit durumlarda biz ispat edebiliyoruz ki, organizasyon kendine has bir mana ve hayat kazanabilir ve kendisini oluşturan parçalarına nüfuz etmeye başlayabilir. O yüzden fizik biliminin bize söylemesi gereken şey bütünün parçalarının toplamından fazla olmasının sadece bir kavram değil, fiziksel bir fenomen (hadise) olduğudur. Tabiat sadece mikroskobik kurallar tabanı tarafından değil, aynı zamanda güçlü ve genel organizasyon prensipleriyle düzenlenmektedir.” (Laughlin, R. B., A Different Universe – Reinventing Physics from the Bottom Down, Basic Books, New York, 2005, preface, p. xiv.)

 Fizik kanunu genellikle yalın düşünceyle öngörülemez, deneysel olarak keşfedilmesi lazımdır.” (Laughlin, R. B., A Different Universe – Reinventing Physics from the Bottom Down, Basic Books, New York, 2005, preface, p. xv.)

Bunlar, gözlemlere dayalı olarak, bütünün Büyük Patlama kaynaklı madde-enerjiden oluşan parçalarının toplamından daha fazla olduğunu tesis eden çok kuvvetli ifadelerdir.

Bediüzzaman da buna şöyle işaret eder:

“Evet, mecmû’da bir hüküm bulunur, ferdde bulunmaz.” (Nursi, B. S. Muhakemat. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 146.)

O halde bütündeki "fazla"lar madde-dışı veya mana olmak ve Bediüzzaman’ın "Esma" olarak tabir ettiği madde-dışı kâinatlardan gelmek zorundadır. O madde olan fizik kısmını ve hem de madde-dışı olan metafizik konusunu beraber değerlendirir ve şöyle der:

“Evet, tabiatın iki ciheti vardır. Biri zahiridir ki, ehl-i gaflet ve dalâletçe hakikat zannedilmiştir. Diğeri bâtınıdır ki, san'at-ı İlâhiye ve sıbğa-i Rahmâniyedir. Tabiata ilâveten iddia edilen kuvvet ise, Hâlık-ı Hakîm-i Alîmin cilve-i kudretidir."  (Nursi, B. S. Mesnevi-i Nuriye, Habbe, Envar Neşriyat, İstanbul, 2006, s. 144.)

Demek ki, tabiatın bir zahiri, yani görünen yönü vardır. Atom üstü âlem olarak ifade edilen yönüdür. Bir de tabiatın bâtini, yani kuantum mekaniğine tâbi olup görünmeyen atom altı yönü vardır.

O, tabiattaki bu kanunların atom altı âlem olan görünmeyen kısmının, her şeyi bilen ve gayeli, faydalı olarak yaratan Allah’ın kudretinin cilvelerinin tezahür yeri olduğunu ifade etmektedir. Yani, tabiat kuvveti olarak adlandırılan kanunlar, Allah’ın sonsuz gücünü, hikmetini, ilmini, iradesini gösteren ve bunlarla kendi varlığını ve birliğini bildiren hakikatlardır.

O, atom üstü âlem olan tabiatı anlamadaki yanlışlıklara dikkat çekerek, doğru bilinmesi gereken hususlara şöyle dikkat çeker:

 “Ehl-i gafletin sâni olarak telâkki ettikleri tabiata cenah olarak yapıştırdıkları kör tesadüf ve ittifak ise, dalâletten neş'et eden ıztırar neticesinde şeytanların ihtirâ ettikleri hezeyanlardır. Çünkü, müteaddit eserlerimde kat'î bir surette ispat edildiği gibi, harikaların harikası olan şu san'at, ancak ve ancak bütün evsaf-ı kemâliyeyle muttasıf bir Habîr-i Basîrin yed-i kudretinden çıkmamış ise, şu kesif, câmid, mukayyet, miskin, mümkinin eliyle mi şu kâinata giydirilen gömlek yapılmıştır? Yoksa âlemlere giydirilen şu güzel teşekkülleri, nakışları baûda (sivrisinek) veya kaplumbağa mı yapmıştır? Hâşâ, sümme hâşâ!”

"Evet, insanda, her şeyde Sâni-i Ezelînin masnûu olduklarına mevcudatın adedince şahitler vardır. Meselâ:

1. Kâinattır. Evet kâinatın ihtiva ettiği bütün zerrat ve mürekkebatın her birisi elli beş lisanla şehadet etmektedir.

2. Kur'ân'dır. Evet Kur'ân, bütün enbiya, evliya ve muvahhidînin kitaplarıyla, sahife-i kevn ve vücudda yaratılan icadî ve tekvinî âyetler Hâlıkın hallâkıyetine âdil şahitlerdir.

3. Mahlûkatın reisi ve resulü, bütün enbiya, evliya, melâikeyle birlikte her şeyin sânii Allah olduğuna ilân-ı şehadet ediyorlar.

4. İns ve cin taifeleri envâen ihtiyacat-ı fıtriyesiyle şahittirler.

5. Ulûhiyet ve hallâkıyetin Allah'a mahsus ve münhasır olduğuna Allah da şehadet ediyor." (Nursi, Mesnevî-i Nuriye, Habbe. rnk Neşriyat, İstanbul, 2015, s.144.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun