Eşyanın gerçek hakikati ve mahiyeti nedir?
Değerli kardeşimiz,
Müsbet bilimler gözleme dayanır ve sorgulama ile gelişir. İlmin gelişmesi önündeki en büyük engel ise şartlanmadır ve onun da kaynağı zamanla oluşan alışkanlıktır. İki şeyi her zaman birlikte görmeye alışan bir insan, zamanla bu iki şeyi birbirinin parçası veya birini diğerinin kaynağı olarak algılar ve biri olmadan diğerinin olamayacağı hissine kapılır. Zamanla betonlaşıp ülfet oluşturan bu önyargıları kırmak gerçekten çok zordur.
Biz kuvvet, sevgi, öfke ve hatta hayat, görme, işitme vs gibi çok şeyi ancak etkileri maddede görülünce algılayabiliyoruz ve tabii olarak her şeyin kaynağının madde olduğu kanaatini oluşturuyoruz. Pek de sorgulamadan kendimizi içinde bulduğumuz bu önyargı, günümüzde de ilmin üzerine kurulduğu platformu oluşturmaktadır.
Aslında madde olarak algıladığımız her şey –atomaltı parçacıklardan galaksilere, mikroplardan insana kadar– madde ve madde dışı olan mânâ karışımıdır.
Çevremizi ve varlıkları algılamamızda genellikle hepsi de maddeyle ilişkili olan beş temel duyumuza dayanırız. Yani maddesi olmayan bir şeyi (akıl ve sevgi gibi) göremeyiz ve yine maddesi olmayan şeylere dokunamayız. Bunun sonucu olarak maddeyi gerçek varlık, maddesi olmayan şeyleri de adeta hayalî varlıklar veya maddî etkileşimlerin tezahürleri olarak görürüz.
Eşyanın hakikati, Allah’ın isimlerinin tecellileridir.
Aslında madde olarak algıladığımız her şey –atomaltı parçacıklardan galaksilere, mikroplardan insana kadar– madde ve madde dışı olan mânâ karışımıdır. Her şey âdeta cisimleşmiş bir manalı kelime veya madde ve mânâ iplikleriyle dokunmuş bir kumaştır. Ve esas olan madde değil, mânâdır. Madde sadece mânâların aslında kendileri de mânâ olan beş duyumuz tarafından algılanmasını mümkün kılan kılıf veya elbisedir. Maddi âlem, manaya bir tül perde gibidir.
“Âlem-i cismânî bir tenteneli perde gibi, şu'le-feşân gaybî avalim üzerinde,..” (Nursi, B. S. Sözler. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları-600. 2.baskı, Ankara, 2016, s. 865.)
“Mücessem lafz-ı manidardır âlemde her mevcut.” (Nursi, B. S. Muhakemat. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 134.)
“Âlem-i maddiyat ve şehadet ise, âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmiş tenteneli bir perdedir.” (Nursi, B. S., Sözler. s. 632.)
Yani mânâ öz, madde ise kabuktur. Mânâ zaman ve mekân üstü, madde ise zaman ve mekâna ve dolayısı ile fizik kanunlarına tâbidir.
Maddenin temel yapıtaşında hayat, irade, şuur, görme, sevgi ve güzellik gibi şeyler yoktur ve temel yapıtaşlarında olmayan bütününde olamaz. Eğer varsa, bu başka yerden geliyor demektir. Elmasın hakikati, ancak pırıltıların karbon atomlarından değil, elmas dışındaki bir ışık kaynağından geldiği fark edilince anlaşılır. Varlıkların, bilhassa insanın da hakikati, maddedeki hayat gibi onlarca madde-dışı pırıltıların maddenin parçacıklarından değil, madde-dışı katmanlardan geldiği fark edilince anlaşılacaktır. Eşyanın hakikati, Allah’ın isimlerinin tecellileridir. Bu hakikat şöyle ifade edilmiştir:
“Hakikî hakaik-i eşya, Esmâ-i İlahiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikin gölgeleridir.” (Nursi, B. S. Sözler. s. 780.)
Yani eşyanın gerçek hakikati, Allah’ın isimleridir. Eşyanın mahiyeti ise, o hakikatın gölgeleri, tecellisi ve yansımasıdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kâinatta her şeyin ilim ile yapılıyor olması ne anlama gelmektedir?
- İnsan için gerçek aydınlanma nasıl ve ne zaman başlayacaktır?
- Her şeyin kaynağının madde olduğu görüşü doğru mudur?
- Materyalist bakış açısı beden ve ruha nasıl bakmaktadır?
- Varlık âlemini madde ile sınırlamak doğru mudur?
- Fizik kanunları hükmettikleri maddeden mi kaynaklanırlar?
- Hayat nedir?
- Hayal, Rüya ve Altıncı His
- Teknoloji harikası olan robot, insanı insan yapan özelliklere sahip midir?
- Bir tanrı varmış gibi davranmak çılgınlık mı?