Hz. Osman yolsuzluk yapmış mıdır?

Tarih: 02.03.2018 - 01:10 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Gerçekten Hazreti Osman, haksız yere akrabalarını yüksek yerlere getirdi mi?
- Yolsuzluk yaptı mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konuya iki açıdan cevap verilebilir:

1. Akrabalara Memuriyetler Tevdii Konusu:

Hz. Osman’a karşı ta’n ve tenkide asıl sebep olan bazı konular vardı. Bunlardan biri, Emevi soyundan olanlara yüz vermesi ve onları büyük makamlara getirmesiydi. O, akrabalarından Said b. As’ı Basra eyaletine, sütkardeşi Abdullah b. Sa’d’ı Mısır valiliğine, Abdullah b. Amir’i Horasan eyaletine vali tayin etmişti. Hz. Muaviye ise, zaten Hz. Ömer döneminden beri Şam eyaleti valiliğinde bulunmaktaydı. (İbn-i Hacer, el- İsabe, IV, 379; Cevdet Paşa, I,464, 466. Onun tayin ettiği valiler için bk. Yiğit, “Osman”, DİA, XXXII, 440)

Muhalifler bu asli sebep üstüne, başka itiraz ve eleştiri noktaları da eklediler. Bu konuyu birkaç noktadan ele almak gerekmektedir, böylece işin aslı daha iyi anlaşılır:

1) Öncelikle şu göz önüne alınmalıdır: Hz Osman (r.a.) daha Müslüman ve halife olmadan da akrabalarına düşkün karakterdeydi. O İslam öncesi de zengin, cömert ve hayırseverdi. Akrabalarına karşı çok düşkündü. Onlara daima iyilik eder, malından yardımda bulunur ve koruyup gözetirdi. Yönetim başına gelince de yanı şeyi yaptı ve bu durum  “halife olunca değişti” demek değildi.

2) O Müslüman olduktan sonra da akrabaları konusunda bu gidişat ve tarzında devam etti, akrabalarına düşkünlüğünü sürdürdü. Onlara kendi kesesinden ve malından yardımlar yaptı. Fakat bu yardımlar bazı kötü niyetlilerce çarpıtıldı, hazineden yapılmış yardımlar gibi propaganda edildi. Hem onun kimi Emevi soyundan olanları makam ve mevkilere getirmesi de aleyhine propagandaya imkân sağladı. (Cevdet Paşa, I, 464)

3) Hz. Osman’ın akrabalarını büyük memuriyetlere getirmesinde veya oralarda tutmasında onları sevmesi birinci faktördü. Onun buna yönelmesinde bir başka sebep daha vardı. Hz. Osman içtihadıyla şartların kritik ve hassas olmasını nazara almış ve kimseye itimat edemez olmuştu.

Bu gibi sebeplerle mühim yöneticiliklere “her zaman iyilikleri ile kendisine bağlamış olduğu akrabalarını” getirmeyi tercih etmişti. O böyle hareket etmekle otoriteyi sağlamaya çalışıyordu... Ancak bu durum muhalifler tarafından akrabaların kayrılması ve mühim idareciliklere akrabaların getirilmesi şeklinde propaganda edilmiştir. (Heyet, Sahabiler Ans. I, 75)

Bazı araştırıcılara göre Hz. Osman, yönetimde birlik ve beraberliği daha kolay sağlamak gayesiyle böyle atamalar yapmıştı. (bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Osman md.)

Nitekim Hz. Ali de içtihadıyla aynı yolu takip etmiş, büyük memuriyetlere ve valiliklere akrabalarını getirmişti. Bu durum bir tercih meselesiydi, İslam'da akrabaların memuriyetlere getirilmesini yasaklayan bir hüküm yoktu.

Hz. Osman zamanında en büyük emirlikler ve eyalet valilikleri Basra, Kûfe, Şam ve Mısır valilikleriydi. Basra’da İbn-i Amir, Kûfe’de diğer valilerden sonra Said b. Âs, Şam’da Muaviye b. Ebu Süfyan vali idiler. (İbn-i Hacer, el- İsabe, IV, 379)

Mısır’da Amr b. As’tan sonra yerine halifenin sütkardeşi Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh vali olarak atanmış ve sonra yeniden Amr b. As aynı yere vali tayin edilmişti. Amr b. As hariç diğerleri Emevilerdendi.

Hz. Muaviye, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer tarafından Suriye valiliğine atansa ve Hz. Osman zamanında görevine devam etse de diğerleri, Hz. Osman zamanında atanmış insanlardı. Hz. Muaviye'nin valilik sahası çok genişti.

Basra valisi çok geniş bir toprak parçası olan bütün Horasan’a ve İran’a hükmediyordu, Kûfe valisi Azerbaycan ve Ermenistan’ı idare ediyordu. Şam Valisi Muaviye ise; Suriye diyarına hükmediyordu. Şam emiri olan kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan ölünce, Ürdün valisi Muaviye, hem Suriye’ye hem Ürdün’e vali tayin edilmişti. Bu tayin Hz. Ömer Tarafından yapılmıştı.

Hz. Osman’ın hilafetinde, Humus ve Kınnesrin sancaklarının valisi Umeyr b. Said el-Ensari hastalanıp görevinden istifa edince; buralar da Hz. Muaviye’ye tevcih edildi. Çok geçmeden Filistin emiri Abdurrahman b. Ebu Alkame vefat edince, Hz. Osman Filistin’i de ona bağladı. Böylece bütün Suriye Hz. Muaviye’ye bağlanmış oldu. (Kıbrıs’ın fethi için bk. Cevdet Paşa, I, 439)

Emevilerin makamlara getirilmesi, Hz. Osman tarafından; en iyi olmasa da iyi bir icraat olarak değerlendirilmiş olmalıdır. Bu hâl İslam hukukuna göre mubah ve caiz bir durumdu; ama bazı fitne ocaklarının bu durumu istismarına ve işin abartılmasına yol açtı. Bu durum haram olmasa da yöneticilerin, yöneticilikte gözü olanların, özellikle bazı Haşimilerin gönüllerinin kırılmasına sebep oldu. Yönetime kırgın ve küskün ve muhalefete meyilli olanlar bir köşeye çekildiler. Bazıları da bu konuyu tenkide başladılar: Mesela Abdullah b. Sebe denilen Yahudi dönmesi, Mısır’a yerleşmiş, sürekli Hz. Osman’ı eleştiriyor ve onun ailesinden olanları kayırdığını halka yayıyordu.

Diğer yandan İbn Sebe, İslam'da yeri olmayan bir konuyu; Hz. Ali’nin "Rasulullah’ın vasisi." olduğu iddiasını ortaya attı. Bu açıdan hilafetin onun hakkı olduğunu ve Hz. Osman tarafından bu hakkın gasp edildiğini yaymaya başladı. Oysa Hz. Osman sahabenin icmaı ile başa gelmişti. İbn Sebe’ye göre Hz. Osman hal’ edilmeli ve hilafete Hz. Ali gelmeliydi.

İbn-i Sebe, Basra, Kûfe ve Suriye’de biraz kaldıktan sonra Mısır’a gidip muhalefeti örgütlemeye başladı. Artık Fustat, muhalefetin birinci merkezi durumuna dönüşmüştü.

İbn Sebe, valileri ağır şekilde eleştiriyor, onların din kurallarını çiğnediklerini ve zulme başladıklarını ileri sürüyordu. (Heyet, Sahabiler Ans., s. 338; Diyanet İslam Ansiklopedisi, Osman md.)

Son zaman Hz. Osman (r.a.)’ın yaşı yetmiş beşi geçmekle, işler bütün bütün Emevilerin ve özellikle kâtibi ve amcaoğlu Mervan b. Hakem’in elinde kaldı. (Cevdet Paşa, I, 465; Hizmetli, 483 vd.) Bu da bir eleştiri konusuydu; kırgınlığa ve dedikoduya sebep oldu.

2. Kuzey Afrika Ganimetleri ve Fedek Feyi

Hz. Osman'ı tenkide sebep olan ve yolsuzluk suçlaması olarak propaganda edilen konulardan biri de kuzey Afrika ganimetleri ve Fedek fey'i konusudur:

Kuzey Afrika ganimetleri ve Fedek Feyi de Hz. Osman’ı tenkide ve eleştirilere sebep olmuştu. İşin aslı şudur:

Kuzey Afrika (İfrikıyye) fethedilince ve ganimetlerinin devlet hakkı olan beşte biri Medine’ye gönderilince (Cevdet Paşa, I, 473), hayvanların ve diğer eşyanın taksiminde güçlük çekildi. Bu sebeple ganimetler Hz. Osman'ın uygulamasıyla toptan müzayedeye çıkarıldı.

İslam hukukunun da onayladığı açık artırma en iyi bedeli teklif eden Hz. Osman’ın kâtibi Mervan b. Hakem üzerinde kaldı. Ganimetlerin bedeli büyük bir yekûn tutuyordu ve lakin ödeme zamanı gelince Mervan’dan tahsil edilemedi. Derken Hz. Osman içtihadı ve reyi ile bunu “atıyye=ihsan ve bağış” olarak ona verdiğini açıkladı.

Devlet başkanları ve Halifeler İslam hukukuna göre bazı insanlara atiyyeler verebilirlerdi. Hz. Osman da bunu yapmıştı.

Mesela, Hz. Peygamber (asm), Huneyn ganimetleri taksim edilirken, bazılarına bu ganimetlerden verdi ve bazısına vermedi ve hatta adaletsizlikle suçlandı. Hz. Muaviyeyi Hadramut'ta bir araziyi ıkta olarak verdi. (bk. Canan, Kütüb-i Sitte, XIV, 326, nr. 5177)

Ama Hz. Osman'ın bu ıkta icraatı da dedikoduya sebep olmuştu. (Sarıcık, Ehl-i Beyt, s. 164, 175)

Bu uygulama onun bir müçtehit sahabe olarak görüşü ve içtihadıydı. İçtihat bir ibadetti, onda hata etmiş bile olsa, başka içtihatlara uymaya mecburiyeti yoktu ve bu içtihadından dolayı ayıplanamazdı. Müçtehit olan veya Devlet başkanı bulunan bunu yapabilirdi.

Yine Hz. Osman, kendi zamanına gelinceye kadar Haşimilerin elinde olan Fedek feyi konusunda içtihadıyla farklı bir rey ve uygulamada bulundu. Resul-i Ekrem (asm)’in vakıflarından sayılan Fedek arazisini devlete ait mülklerden saydı, bu reyde bulundu, belli bir miktar karşılığında kâtibi ve akrabası Mervan b. Hakem’e ıkta olarak verdi.

Bu uygulaması da bazılarınca eleştiri ve infiale sebep oldu. Hassaten âl-i beyt mensuplarınca Âl-i Beyt’e karşı hoş bir muamele olarak görülmedi. Bu arazi daha sonra Ömer b. Abdülaziz devrine ve (99/717) yılına kadar Mervan oğullarının elinde kalmıştı. (İbn-i İshak, s. 137, İbn-i  Sa’d, V, 388- 390)

Mervan’ın torunu Ömer b. Abdülaziz, Emevi hilâfetine gelince, yine bir başka uygulamada bulundu ve Mervan oğullarını toplayıp söyle dedi:

“Şüphesiz Fedek, Rasulullah’a aitti. O onda infak ediyor, Haşimoğullarının dullarını evlendiriyordu. Şüphesiz Fatıma (radıyallahu anha) ondan, onu (Fedek’i) kendisine vermesini istedi. Fakat Peygamber (asm)  bundan kaçındı. Evet, Rasulullah (asm) o işte Fatıma’yı men etti. Ben de (bu hususta) bir hak sahibi olamam. Şimdi sizi şahit tutuyorum ve kesin olarak Fedek’i Rasulullah (asm) zamanındaki hale döndürüyorum.” (İbn-i Sa’d, V, 388)

Fedek Feyi, böylece yine Haşimiler için harcanmaya başlamıştı. Bu uygulama özellikle Âl-i Beyt mensupları tarafından çok olumlu ve takdire şayan bulunmuş, bu icraatından dolayı Ömer b. Abdülaziz’e teşekkür mektupları bile kaleme alınmıştı.

Böylece Hz. Osman, bir müçtehit sahabe olduğu için içtihadına uyarak, hilâfetinin son döneminde Mervan’a ıkta ettiği Fedek feyi ilk şeklini almıştı.  Mervan Fedek’i iki oğlu Abdülaziz ve Abdülmelik’e pay etmişti.

Abdülaziz’in oğlu Ömer de dedesi Mervan’ın ıktasını böylece ilk haline çevirmişti.

Sorunun cevabı olarak bu iki izah duruma açıklık getirir kanaatindeyiz.

Konular hakkında geniş bilgi ve kaynakları için bk. Sarıcık, Murat, Dört Halife Dönemi, Nesil Yayınları, İstanbul 2010, s. 319- 330.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hz. Osman dönemindeki fitnelerin çıkış sebepleri nelerdir? Bazı ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun