Cehennemle korkutmak, insanın özgür iradesini yok eder mi?

Tarih: 17.01.2018 - 01:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bir argüman.
- ​Sizden şu argümana cevap istiyorum bir bilim insanı inançsız olduğunu bildiğim şu argümanı sergiledi:
"Bazı insanlar inanıp inanmama özgürlüğünün olduğunu ve cehennemin de özgürce kendi irademizle reddedip hak edildiğini savunuyorlar. Aranızda hiç özgürce sonsuz azabı, sonsuz acıyı seçen oldu mu? Böyle bir seçim yapanlar akıl hastasıdır ve akıl hastaları kınanmaya, ceza verilmeye değil tedaviye ihtiyacı vardır. Sonuç olarak ben sizin kafanıza bir silah doğrultsam bana cüzdanını ver yoksa beynini uçururum diyorum işte seçiminizde özgürsünüz ister cüzdanı verirsiniz ister beyniniz dağılır. Aynı şeyi de Allah bize sunuyor. İnanın bana, sevin beni gönderdiğim peygamberlere itaat edin kitaplarımı kabul edin yoksa sizi sonsuz cehenneme atarım seçiminizde özgürsünüz aynı şey" ?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Seçimimiz konusunda hür olduğumuz kesindir, seçim bize aittir, mesele imandadır; kafamıza tabanca dayanan durum ile Allah’ın imtihanı arasındaki temel fark, iman noktasındadır.

Kafasına hırsızlık veya başka bir gerekçe ile tabanca dayanan adam ölümü tercih ediyorsa, o kişinin çok ciddi psikolojik sorunları vardır, çünkü bir sebepten ölmeyi istiyordur, tabanca sıkılınca öleceğinden yüzde yüz emindir ve bu dünyayı bir şekilde terk etmek istiyordur. Batıl da olsa belki iman ettiği tarzda sonraki hayata veya yok oluşa geçmek istiyordur.

Bu kişiye akıl sağlığı bozuk olarak bakabiliriz. Çünkü neticede kafasındaki tabancanın kendisini öldürüp öldürmemesi konusunda îmanî bir problemi yoktur. O tabancanın tetiği çekildiği anda kendisi kesinlikle ölecektir, tabanca somuttur, beş duyu ile kavranan maddi bir eşyadır, ortadadır ve tabanca insanı öldürür.

Ancak “Allah’a iman edip itaat ederseniz cennete gidersiniz, etmezseniz cehenneme gidersiniz”, konusunda durum farklıdır. Burada ise cevap ikidir:

Birincisi; aklî melekeleri yerinde olmayan insan zaten mükellef değildir, İslâm âkil ve bâliğ olmayan kişiyi mesul tutmaz. Demek bir aklî problemi olan kişinin söylediklerinin ve yaptıklarının Allah katında cezaen karşılığı yoktur. Dünyada, Allah’ın bir hikmeti gereği aklının yerinde olmaması karşılığında ahirette Allah kendisini Cennet’i ile mükâfatlandıracaktır.

İkincisi ve konumuz olan aklı yerinde kişi ise; onun problemi bilerek cehennemi istemesi değil, cennet veya cehennem olgusuna inanmaması veya en azından Allah’ın bildirdiği şekilde inanmamasıdır.

Bu kişinin, inanıyorsa dahi, altı iman esaslarında ciddi eksikliği vardır. Yâni, Allah’a, peygamberlere, meleklere, kitaplara, ahirete ve kadere bir şekilde imanı varsa dahi, Allah’ın buyurduğu gibi değil, nefsinin ve hevasının istediği şekilde iman etmesinden kaynaklı yanlış bir düşüncesi, yanlış bir imanı vardır.

Tedavisi ise imanını yenilemesi; madem Allah var, madem bu kâinat bu kadar kusursuz, madem her şey mükemmel, madem gelen gidiyor giden gelmiyor, elbette bu mükemmel düzeni kuran ve iman ettiğim Allah, bunları boş yere yaratmış olamaz ve mutlaka biz kullarından bir muradı olmalı, onun ne olduğunu biz aklımızla bulamayız. Öyleyse bunu bildirmiş olmalı deyip, oradan peygamberlere, Muhammed (asm)’a ve Kur'an’a ulaşıp, Kur'an’ın Allah dışında kimse tarafından ortaya konamayacağına kani olup, onun emirlerine harfiyen bağlanması, nehiylerinden / yasaklarından uzaklaşması gerekmektedir.

İmanımız kuvvetlendikçe Allah’ın emirlerine hem daha rahat uyabileceğiz hem de O’nun emir ve yasaklarına bağlandıkça, O’nun rızasını kazandığımızı ümit edip büyük bir huzur bulacağız.

Sonuç olarak Allah’a, Kur'an’ın emrettiği ve Resulullah (asm)'ın sünnetiyle, yaşantısıyla ve açıklamalarıyla tefsir ettiği şekilde, tüm kalbiyle iman eden, akıl sağlığı yerinde bir kişinin, ben cehenneme gitmeyi tercih ediyorum, bu benim seçimim demesi düşünülemez; ya akıl sağlığında ya da imanında ciddi problem vardır.

Akıl sağlığı bozuksa zaten ceza yok; imanında problem varsa, bedelini ebedi ceza ile ödeyecek.

Zaten bütün mesele de burada, imanını kurtarmakta!

Cevap 2:

Kabul edin ki günlerdir rahatsızsınız ve tuvalet ihtiyacınızı gideremiyorsunuz? Ne idrarınızı ve ne büyük abdestinizi def edemiyorsunuz. Karnınız şiştikçe şişti. Ha patladı ha patlayacak. Bu durumda size söylenen şudur:

Her türlü hürriyete ve nefsinizin istediği her şeyi yapmakta serbestsiniz. Kiminle beraber olmak isterseniz hemen yerine getirilecektir. Hangi araba modelini tercih ederseniz alınacaktır, hatta her istediğiniz yere uçakla bedava gidebileceksiniz. Yani şahane serbestsiniz. Hayvan gibi her istediğinizi yapma hürriyetine sahipsiniz. Her öğün vakti istediğiniz lokantaya gidip istediğinizi bedava yiyebilirsiniz.

Bu tür imkânlar size sayılırken siz ne düşünür ve söylersiniz? Her halde söyleyeceğiniz şu olacaktır:

- Siz bırakın bana sunacağınız imkânları ve hürriyeti sağlamayı. Ben ölüyorum. Şu derdime bir an önce bir çare bulun.

Bu durumda onların size söyledikleri şudur:

- Senin sıhhate kavuşmana yardımcı olacak doktor, bazı hürriyetlerini sınırlayacağını söylüyor. Sen de tam hürriyet istediğin için bu ameliyata yaklaşmıyorsun.

Şimdi senin tercihin ne yönde olacaktır? Hiç tereddüt etmeden şunu söyleyeceksin:

- Beni bir an önce bu sıkıntıdan kurtarsın. Gerisi önemli değil.

- Niye ölümü tercih etmedin? Madem hayvan hürriyeti gibi bir hak ve özgürlüğü sahip olmayacaksın? Niçin ölümü tercih etmedin? Eğer hür yaşamakta samimi isen, ölümü tercih etmeliydin.

Hayat o kadar tatlı ki, bir an yaşamak, her şeye değer.

İşte Allah seni yoktan yarattı. Taş yapabilirdi, yapmadı. Bitki yapabilirdi, hayvan yapabilirdi yapmadı. İnsan olarak yarattı. Akıl, şuur, ilim ve irfan verdi. Bütün mahlûkatı senin emrine amade kıldı. Her an hayatını devam ettiriyor. “Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır.” derler. Bir çay ikram edene teşekkür ediyorsun. Yemek yedirene teşekkürünü arttırıyorsun. Yukarıda sayılan bütün nimetler bir teşekkürü gerektirmiyor mu?

İşte Allah da insan olarak yarattığı ve bütün kâinatı emrine verdiği insandan teşekkür manasında bazı emirlerine uymayı istiyor. Buna uyanlara ahirette daha büyük nimetler vereceğini, uymayanların da cezalandırılacağını vaad ediyor.

Hürriyet Allah’ın emirlerine başkaldırmak ve karşı gelmek değildir. Esas hürriyet, başkalarının hakkına tecavüz etmemekle beraber, kendi nefsine zülüm etmemektir.

İnsan Allah’a karşı hürriyet dava edemez. Çünkü İnsan Allah’ın kulu ve kölesidir. Bunu kabul etmeyen ve nefsinin hür olduğunu iddia edenin gideceği yer, şeytanın gideceği cehennemdir. Şeytanın yolunu takip edip Allah’ın köleliğine razı olmayan kimsenin cehennemde iddia edeceği hiçbir hakkı yoktur.

Senin Allah’tan insan olarak yaratılmak için bir alacağın mı vardı da O’nun emrini tutmamakla hakkının kaybolduğunu, sana haksızlık yapıldığını, hürriyetinin elinden alındığını iddia ediyorsun? İnsan olarak sana Allah ne verdi ise, hepsi de O’nun ihsanındandır, lütfundendır, rahmetindendir ve seni çok sevdiğindendir.

Hizmetçi olarak evine aldığın veya büronda çalıştırdığın bir kimse; “Benim hürriyetimi gasp ediyorsun, beni çalıştırmakla bana zulüm ediyorsun.” diyebilir mi? Üç kuruş para verdiğin insana hürriyet hakkı tanımıyor, yerine göre ona hakaret ediyorsun.

Seni yoktan yaratan ve hayatını devam ettirip, her türlü ihtiyacını gideren Allah’ın köleliğini kabul etmiyorsun? O’na karşı hürriyet dava ediyorsun. Öyle ise, Mahkeme-i Kübrayı bekle. Orada hangi hakla O’nun emirlerine karşı geldiğinin gerekçelerini de şimdiden iyi hazırla. Avukat olarak da sana şeytan yeter.

Cenab-ı Hak Kur'an’da buna mealen şöyle işaret buyuruyor:   

“Onlar sıkıştıkları zaman şeytana gidip, ‘Bizi bu yola sen sevk ettin. Gel bize yardımcı ol.’ derler. Şeytan da onlara; ‘Ben kendi derdimin davasına düştüm. Sizin aklınız yok muydu? Niye benim sözüme uyup Allah’a isyan etiniz? Ben size zorlamadım. Kendiniz hür iradenizle Allah’ın emirlerine karşı geldiniz.”

Sonuç olarak:

İnsan Allah’ın kulu ve kölesidir. O’nun emirlerine karşı hürriyet dava edemez. Hiç kimsenin Allah’tan ne insanlık olarak, ne başka nimetler olarak ve ne de cennet olarak bir alacağı yoktur. Allah herkese farklı inam ve ikramda bulunmaktadır. Herkes kendinse verilene razı olmalı ve Allah’a teşekkür manasında O’nun emirlerini yerine getirmeli ve nimetlerine karşı şükretmelidir.

Allah’a karşı şeytan hak dava etmiş ve başkaldırmıştır. Neticesinde cehennemi hak etmiştir. Kim şeytanın yolundan giderse, akıbeti şeytanın akıbeti gibi olur.

İşte iki yol. İsteyen kendine göre bir gerekçe uydurur ve istediği yolu seçer.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun